Faruk Duman kitaplarından Baykuş Virane Sever kitap alıntıları sizlerle…
Baykuş Virane Sever Kitap Alıntıları
Ev ısınmak için her şeyi yemeye razı. Kuru dallarla yaprakları, eskimiş elbiseleri, mısır yapraklarıyla ceviz kabuklarını. Çürümüş fındığı, sonra eski defterlerle ders kitaplarını, okunmuş gazeteleri.
Sonra kömürlükte ne bulunursa. Ki her şey bulunabilir orada. Kömür bile.
Sonra kömürlükte ne bulunursa. Ki her şey bulunabilir orada. Kömür bile.
Hayır, sen beni sevsen memelerimi ellemeden duramazdın.
İnsan kendine bakacak biraz. Kendine bakmadıktan sonra, doktorun elinden ne gelecekmiş? Hem o ilaçlar falan para tuzağı.
Çoğumuz cenaze acemisi oluruz. Genç yaşta ölüm görenlere ne mutlu; sonra, yaş ilerledikçe insanın bir cenazenin, herhangi bir ölümün altından kalkması çok zor oluyor.
Fakat bu kadar kitap bir arada nasıl bulunabilirdi? Bunca karın doyurmaz nasıl olur da böyle ciddiyetle saklanırdı, olacak şey değildi bu.
Büyükler, derdi, savaşı masa başında kazanmak isterler. Ama dağların birer masa olmadığını onlara kim anlatsın?
Çoğumuz cenaze acemisi oluruz. Genç yaşta ölüm görenlere ne mutlu; sonra, yaş ilerledikçe insanın bir cenazenin, herhangi bir ölümün altından kalkması çok zor oluyor.
Çok tuhaf bir duyguydu bu; insan, neden bilmem, gözyaşları konusunda pek bir şey düşünmez. Bu yaşlar belki de içimizdeki çok derin bir yerden gelir. Varlığını bilmediğimiz, kimsenin bilmediği bir yer. Böyle bir yer gerçekten var mıdır?
Belki delirse iyi. En kötüsü, delirecekmiş gibi olmak. Buna dayanılmıyor.
Dünya gereksiz bir yerdir. Hem dertlere çare bulunmaz, hem de bu dertleri söylemesi bile zaman kaybıdır.
İnsan, hapsolduğu şeyi içinde taşır.
Karanlıkta her şey, tüm kötülükler burnumun dibinde gerçekleşiyordu sanki.
İnsan insan olur da ne vakit çatlayıp yarılacağını bilmez mi?
Oysa, kişi sabır erbabı olmakla altından kalkamayacağı şey yoktur.
İnsan kimin neden korktuğunu hiçbir zaman bilemez. İnsan kendisini bile tanıyamaz.
İnsan, neden bilmem, gözyaşları konusunda pek bir şey düşünemez. Bu yaşlar belki de içimizdeki çok derin bir yerden gelir. Varlığını bilmediğimiz, kimsenin bilmediği bir yer.
Sanırsın her kitap bir yolculuk biletidir; böylece sanki bir kitap değil de çekip gitmek için bir yer seçiyordum. Merak ettiğim her şeyi, görmek istediğim her yeri, tanımak istediğim herkesi burada bulabileceğimi düşünüyordum.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ben kitaplarla büyüdüm. Hatırımda kitapların adeta kutsal bir yeri vardır.
bir bahçeyle bir resim arasında şöyle bir fark vardır: Resimde, ağacı budamak için görevlendirilecek biri yoktur. Zira olsaydı o resim hangisinin resmi olacaktı? Ağacın mı, bahçıvanın mı?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
insan erik ağaçlarının nasıl olduğunu sorduğu zaman artık ölüme mi yaklaşmıştır?
Çoğumuz cenaze acemisi oluruz. Genç yaşta ölüm görenlere ne mutlu; sonra, yaş ilerledikçe insanın bir cenazenin, herhangi bir ölümün altından kalkması çok zor oluyor.
Kasaba kar altındaydı. Öyleydi ki, -halk böyle gecelerde yağ lambalarını yakmanın uğursuzluk getireceğine inanırdı- geceyi yalnızca kar aydınlatıyordu.
Hayır, sen beni sevsen memelerimi ellemeden duramazdın.
İnsan olana, derdini anlatmak değil mi, bir sözcük yeter.
İnsan kimin neden korktuğunu hiçbir zaman bilemez, dedi. İnsan kendisini bile tanıyamaz, bundan emin olabilirsin.
Sanırsın her kitap bir yolculuk biletidir; böylece sanki bir kitap değil de çekip gitmek için bir yer seçiyordum. Merak ettiğim her şeyi, görmek istediğim her yeri, tanımak istediğim herkesi burada bulabileceğimi düşünüyordum.
Yine kış aylarıydı. Pencere camları parçalanmasın diye, bir yandan dışarıya bakıp. Bir yandan da asırlık ejderhalar gibi. Sanırsın adımızı yazacağız sonra. Camlara nöbetleşe hohluyorduk.
Çoğumuz cenaze acemisi oluruz. Genç yaşta ölüm görenlere ne mutlu; sonra, yaş ilerledikçe insanın bir cenazenin, herhangi bir ölümün altından kalkması çok zor oluyor.
Çam ağaçlarının dallarında birikmiş karlar topak topak savruluyordu. Yine bu karanlık ve insana benzerlikleriyle bizi ürküten ağaçların iğneleriydi. Bu iğneler sanırsın bir kar ordusu. Durup durup yaylar gerilerek. Böylece fırtına dinlemez bu yaman oklar sayesinde.
İnsan, hapsolduğu şeyi içinde taşır. Kalubeladan beri böyledir.
Oysa, kişi sabır erbabı olmakla altından kalkamayacağı şey yoktur.
İnsan kimin neden korktuğunu hiçbir zaman bilemez, dedi Bundan emin olabilirsin.
İnsan olana, derdini anlatmak değil mi, bir sözcük yeter.
İnsan, aklıyla bulamadığı çareyi sonunda ruhuyla buluyor.
İnsanın içinde her şey vardır. İnsandan her şeyi beklemeli. Dünya üstünde insanın yapamayacağı şey yok.
Yine de, hayat zaten mucizedir, evet, hayat mucizelerle doludur, bu nedenle sevilir zaten.
Sanırsın her kitap bir yolculuk biletidir; böylece sanki bir kitap değil de çekip gitmek için bir yer seçiyordum.
Belki delirse iyi. En kötüsü, delirecekmiş gibi olmak. Buna dayanılmıyor.
İnsan olana, derdini anlatmak değil mi, bir sözcük yeter.
İnsan, hapsolduğu şeyi içinde taşır. Kalubeladan beri böyledir.
Yabancı, sevilir. Ama istenmez. İşin özü bu.
Çoğumuz cenaze acemisi oluruz. Genç yaşta ölüm görenlere mutlu; sonra, yaş ilerledikçe insanın bir cenazenin, herhangi bir ölümün altından kalkması çok zor oluyor.
Sanırsın her kitap bir yolculuk biletidir; böylece sanki bir kitap değil de çekip gitmek için bir yer seçiyordum. Merak ettiğim her şeyi, görmek istediğim her yeri, tanımak istediğim herkesi burada bulabileceğimi düşünüyordum.
İnsanın içinde her şey vardır. İnsandan her şeyi beklemeli. Dünya üstünde insanın yapamayacağı şey yok.
İnsan olana, derdini anlatmak değil mi, bir sözcük yeter.
İnsan, hapsolduğu şeyi içinde taşır.
Gülmeden hayat geçmiyor, yoksa zor zor
Ben kitaplarla büyüdüm. Hatırımda kitapların adeta kutsal bir yeri vardır.
Sanırsın her kitap bir yolculuk biletidir; böylece sanki bir kitap değil de çekip gitmek için bir yer seçiyordum.
Belki delirse iyi. En kötüsü delirecekmiş gibi olmak. Buna dayanılmıyor.
Yoldaşım, burada biz sonsuz duvarlar örüyoruz. Bitmemek üzere yükselen sonsuz duvarlar, dedi.
Yüzlerinden okunuyordu yorgunlukları.
Dünya bir gereksiz yerdir.
Zaman zaman yüzünden müthiş bir hayal kırıklığıyla, öyle sessizce oturduğunu görürdüm onun.
O yardımsever, o memleketin en mert, o memleketin en yağız adamına yapılanlar ki dünya üzerinde hiçbir canlıya yapılmamıştır. O ihanete kimse uğramamıştır.
Bir zaman sonra anladım ki bu hayat böyle gitmez.
Hayat mucizelerle doludur, bu nedenle sevilir zaten.
İnsan, neden bilmem, gözyaşları konusunda pek bir şey düşünemez. Bu yaşlar belki de içimizdeki çok derin bir yerden gelir.
Dudaklarımızla olduğu kadar gözlerimizle de konuşuruz, biliyorsun.
Dallarla kararmış korkunç boşluğa uzun uzun baktım. Hiç ümit görmedim.
İnsan kimin neden korktuğunu hiçbir zaman bilemez. İnsan kendisini bile tanıyamaz, bundan emin olabilirsin.
Sanırsın her kitap bir yolculuk biletidir; böylece sanki bir kitap değil de çekip gitmek için bir yer seçiyordum.
Onun o siyah naylon poşetlerde hangi kitapları taşıdığını hiçbir zaman öğrenemedim.
Belki delirse iyi. En kötüsü, delirecekmiş gibi olmak. Buna dayanılmıyor.
Zaten, bir ağacın kökünü gerçekte de görmek mümkün olmaz. Bu, varlığını bildiğimiz ama gözümüzle görmediğimiz nesneler sınıfındandır.
İnsan olana, derdini anlatmak değil mi, bir sözcük yeter.
Neden bilmem; insan erik ağaçlarının nasıl olduğunu sorduğu zaman artık ölüme mi yaklaşmıştır?
İnsan, hapsolduğu şeyi içinde taşır. Kalubeladan beri böyledir.
İnsan insan olur da ne vakit çatlayıp yarılacağını bilmez mi?
Çoğumuz cenaze acemisi oluruz. Genç yaşta ölüm görenlere ne mutlu; sonra, yaş ilerledikçe insanın bir cenazenin, herhangi bir ölümün altından kalkması çok zor oluyor.