İçeriğe geç

Hadrianus’un Anıları Kitap Alıntıları – Marguerite Yourcenar

Marguerite Yourcenar kitaplarından Hadrianus’un Anıları kitap alıntıları sizlerle…

Hadrianus’un Anıları Kitap Alıntıları

Düşlerinde ölülerle konuşmaya can atan insanların hayaletlerden onca korkmalarına şaşmışımdır hep.
Ciddi, iyi eğitilmiş bir orta sınıfı geliştirmek ve yaşatmak umuduyla, uzun bir süredir her yerde doktorlar ve eğitimciler için benzer indirimler yapmıştım. Bu sınıfın yetersizliklerini biliyordum ama devlet ancak onların aracılığıyla hayatını sürdürebilecekti.
İnsanların pek çoğunun bellekleri, sevmekten vazgeçtikleri ölülerin sessiz sedasız yattıkları terkedilmiş mezarlıklardır. Unutulmayan acı, unutkanlıklarına yönelen bir küfürdür.
Zaman zaman hayatım bana, yazmak bir yana, üstünde durulmayacak kadar sıradan geliyor
İnsan kendisinin bir şans ürünü olduğunu kabul etmez. Hele kendisine tanrının başkanlık etmediğini, tanrısız yazgıların geçici bir ürünü olduğunu hiç kabul edemez. Ne kadar az düşünmeye değer olursa olsun, her hayatın bir kısmı, varlığının nedenlerini, başlangıç noktasını, kaynağını araştırmakla geçer.
Şimdiden hayatımın bazı bölümleri, yoksullaşan bir zenginin tek başına oturmaktan vazgeçtiği konağının boş odalarını andırıyor.
Doktor karşısında imparator gibi davranmak ne kadar güçse, kişinin temel niteliğini, insanlığını koruması da o kadar güç.
Doktorun gözünde, bir irin, bir hılt yığını, zavallı bir kan ve lenfa karışımından başka bir şey değildim.
Ruhumdan iyi tanıdığım bedenimin, bu sadık yoldaş ve dostumun, sahibini yutarak ölüme sürükleyebilecek kurnaz bir canavar olabileceği bu sabah ilk kez aklıma geldi.
Ama yeter
Bedenimi seviyorum; bana her yönden hizmet etti ve bugün gereksinimi olan bakımı ona çok görmüyorum.
… insan otuz yıl doktorluk mesleğinde dirsek çürüttüyse cezasını bulmuş demektir zaten.
Ölmek üzere olduğumu benden saklamak için gösterdiği çabalardan ötürü, bu iyi yardımcımı bağışlıyorum.
Bizim en büyük yanlışımız insanların iyi yanlarını geliştirmek yerine onlarda olmayan dürüstlükler aramaktır.
Her sevilenin bizim için güzel bir yabancı olarak kalacağı kuşkusuzdur.
Kitapsız bir dünyada mutlu olamam ama, tümünü kapsamadığı için, gerçek, kitaplarda bulunamaz.
Karşımdaki insanın yalan söylemesi, ona acı-
mam, onu hor görmem, hatta ondan nefret etmem için yeterlidir.
İnsanların pek çoğunun bellekleri, sevmekten vazgeçtikleri ölülerin sessiz sedasız yattıkları terkedilmiş mezarlıklardır. Unutulmayan acı, unutkanlıklarına yönelen bir küfürdür.
Aşkı keşfetmenin, şiiri keşfetmekten daha üstün olduğuna emin değilim. Şiir beni başkalaştırdı; ölümle tanışmak, beni, Vergilius alacakaranlığından daha uzaklara götürmeyecek.
İnsanın asıl doğum yeri, kendisine ilk kez akıllıca baktığı yerdir; benim ilk anayurdum kitaplar olmuştur; okullar daha az önemli sayılabilir.
Ne kadar az düşünmeye değer olursa olsun, her hayatın bir kısmı, varlığının nedenlerini, başlangıç noktasını, kaynağını araştırmakla geçer.
Bol sayıda yollar insanı hiçbir yere ulaştırmaz ve birçok toplamların sonu bir hiçtir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ölümün bir yararı da insanın yeniden yatağına uzanabilmesi.
( )çocuksuz ölen Epaminondas, çocuk yapmak yerine zaferler kazandığını söyleyerek övündüğü zaman haklıydı. Tarihte yeri olan insanların pek çoğunun sıradan ya da daha beter çocukları olmuştur; kendi içlerinde bir soyun tüm kaynaklarını tüketiyor gibidirler.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Erdemlerimi elimden geldiğince kullanmaya çalıştım aynı biçimde kötü eğilimlerimden de yararlandım, ancak kendimi bir başkasına miras bırakmaya özel bir ilgi duymuyorum.
Çocuğum yok ve pişman da değilim. Zayıf ve yorgun anlarımda, insanın kendisini inkâr ettiği o bıkkınlık ve zayıflık anlarında yerime geçecek bir oğlan çocuk yapmak için gerekli çabayı sarfetmediğim için kendi kendime söylenmişimdir.
( )kitleler tümden cahil, fırsat buldukça sert ve hain kaldılar; her ne olursa olsun sınırlı ve bencildiler; hiçbir zaman değişmeyecekleri konusunda rahatlıkla bahse girilebilir.
Yeni fikirlerden, yeni ilişkilerden eskisi kadar tat almıyordum; başkaları hakkında karar verirken onların düşüncelerine dalıp bir şeyler öğrenmemi sağlayan esnekliğimi yitirmiştim.
Belirli bir bağlanma korkusu, hayatımı engelleyen bu alıngan sevgiyi yaralamaya zorluyordu beni.
Daha az değil, daha çok seviyordum. Ancak aşkın ağırlığı, bir göğsün üzerine sevecenlikle atılmış bir kolun ağırlığı gibi giderek taşınması güç bir şey haline geliyordu.
Her sevilenin bizim için güzel bir yabancı olarak kalacağı kuşkusuzdur.
Yaşanmış olan her şeyin tanrısal bir deneyim gibi yaşanmış olduğunu söylemekten başka ne diyebilirim ki?
Gaddarlık ve sefalet insanlığın güzel bedenini aşağılayacağı için yasaklanması gereken şeylerdi ve her haksızlık gökyüzünün uyumunda kulağa hoş gelmeyen bir notaymışçasına önlenmeliydi.
Dünyanın güzelliğini korumak, çoğaltmakla sorumlu tutuyordum kendimi.
“İnsanın asıl doğum yeri, kendisine ilk kez akıllıca baktığı yerdir; benim ilk anayurdum kitaplar olmuştur.”
Dünyadaki hiçbir felsefenin köleliği kaldırmayı başaracağını sanmıyorum; en fazla adı değişecektir. Bizimkinden çok daha kötü kölelik biçimleri düşünebiliyorum; insanları aptala çevirip durumlarından hoşnut, en söz dinler oldukları zaman kendinlerini özgür sandıkları makinelere dönüştüren, ya da insan için gerekli zevk ve rahatlıkları yok edip barbar ırkların savaş tutkusunu andıran şiddetli çatışma tutkusunu geliştiren daha sinsi kölelik biçimleri vardır.
Mutluluğun güçsüzlüğe yol açtığını, özgürlüğün çok gevşeklik getirdiğini, sevecenliğin karşısındakini yozlaştırdığını söyleyen iyi niyetli insanları yarım kulak dinlemişimdir.
Uykunun bize güven veren tarafı uyanabilmek, hatta düşlerimizin artıklarını geri getirmemizi önleyen gizemli yasak yüzünden, hiç değişmeden uyanmak. Bize güven veren bir başka yanı da yorgunluğumuzu gidermesidir ama, düşünecek olursak bu tedavi biçimi geçici bir süre var olmamızı durduran çok kötü bir tedavidir.
Boşa gitmiş ömür sürmüş olmak bir saplantı halinde düşüncelerimi hareketsiz kıldı ve her şeyi çevresine bir çıban gibi topladı.
Hayatla dağlanmış bir varlık ölümü göremez; aslında, her yaptığı işle ölümün var olduğunu yadsır. Ölüm onu yakalayacak olursa farkına varmayacaktır; bir şaşkınlık ya da hastalık nöbeti gibi bir şey olacaktır.
Bir nesne bana itici geldiği zaman ondan bir hoşlanma vesilesi çıkarabilmek için kendimi ustaca zorlayarak incelemeye çalışıyordum.
Hayat benim için, eğitebildiğin kadar eğittikten sonra hareketlerine boyun eğdiğin bir attır.
Bizim en büyük yanlışımız insanların iyi yanlarını geliştirmek yerine onlarda olmayan dürüstlükleri aramaktır.
En bilgisizde bile bilinmeyeni sezmenin yüce pırıltıları vardır; katil iyi flüt çalabilir, kölelerin sırtlarını kırbaçlayan şu adam belki de söz dinler bir evlattır, şu ahmak belki de ekmeğinin son kırıntısını benimle paylaşacaktır.
İnsan kendisinin bir şans ürünü olduğunu kabul etmez. Hele kendisine tanrının başkanlık etmediğini, tanrısız yazgıların geçici bir ürünü olduğunu hiç kabul edemez.
Hiçbir şey beni tek başına tanımlayamaz; ne kusurlarım ne de iyi yanlarım bir yanıt verebilir.
Zaman zaman hayatım bana, yazmak bir yana, üstünde durulmayacak kadar sıradan geliyor, kendi gözümde bile başka bir insanın hayatından daha önemli değil.
iyinin, kötü gibi tekdüzeleşeceğini,
geçicinin sürekli olabileceğini,
dıştan olanın içe işleyebileceğini,
zaman tanınırsa maskenin gerçek suratın yerini alabileceğini
biliyordum.
Sabrım meyve vermeye başladı; daha az acı çekiyorum ve hayat yeniden hoş olmaya başladı.
.
Zihnimizin kendi başına düşünceleri, muhakemeleri, kıyasları ve tanımları uydurma manyakça inatçılığı, kapalı gözlerin ilahi bilinçsizliği veya rüyaların bilge deliliği karşısında vazgeçmeyi reddetmesi değilse, uykusuzluk nedir ?

.
Etin kendisi, kaslardan, kandan ve deriden oluşan o şaşırtıcı alet, şimşeği ruh olan o kırmızı renkli bulut

.
Herhangi bir mutluluk bir başyapıttır.

.
Neyse, benim onları bıraktığımdan daha sık beni terk ettiler.

Birinin sevgisiyle nasıl doyulabileceğini asla anlamadım.

.
Şairler bizi, bize verilenden daha geniş veya daha güzel, daha nazik veya daha ateşli, kendi içinde farklı ve gerçekte katlanılması neredeyse imkansız bir dünyaya götürürler.

.
Her şey bizden kaçar. Herşey.

Kendimiz bile

Bir insanın düşünce biçimini yeniden oluşturmanın en iyi yolu, onun kitaplığını yeniden kurmaktır..
Ne olmadığım beni ne olduğumdan daha iyi tanımlar..
İnsanın asıl doğum yeri, kendisine ilk kez akıllıca baktığı yerdir; benim ilk anayurdum kitaplar olmuştur..
Düşlerinde ölülerle konuşmaya can atan insanların hayaletlerden onca korkmalarına şaşmışımdır hep.
Ruhun ölümsüzlüğü kişisel ölümü göz ardı etmekten başka bir şey olabilir miydi?
her ölüm farklıdır; son acısını kafamda canlandırma çabalarım safsatadan ibaret; çünkü o yalnız öldü.
Aşk tanrıların en akıllısı Ancak, bir ırmağın taşıdığı altının kumla karışık oluşu gibi aşk da tutkuya, umursamazlığa, sertliğe, duyarsızlığa ve kendi kendini aldatan yaşlı adamın lafta kalan mutluluğuna karışır; bundan sorumlu tutulamaz aşk. Acaba ben de mi kendi kendimi kandırmıştım?
Kendi yazgıma hükmetmekten vazgeçtiğim doğru
Hayatın kullanıla kullanıla aşınmasını sevecenlikle kabul eden kişiler, alışkanlığın bizi sonumuza sürüklediğini de kabul etmeliler.
Her sevilenin bizim için güzel bir yabancı olarak kalacağı kuşkusuzdur.
tek başına bir vazgeçişin her şeyden tehlikeli bir kolaylık olduğunu hemen anlamıştım.
kolayca cezalandırılabilen rezilce suçlar, kimsenin sorguya çekme yürekliliği gösteremeyeceği dürüst ama sevgisiz insanların her gün işledikleri binlerce tekdüze gaddarlığın yanında hiç kalır.
“İnsanın asıl doğum yeri, kendisine ilk kez akıllıca baktığı yerdir; benim ilk anayurdum kitaplar olmuştur.”
Çözülmesi olanaksız sayılan bağlar hızla gevşer.
Düşlerinde ölülerle konuşmaya can atan insanların hayaletlerden onca korkmalarına şaşmışımdır hep.
Hesaplarım doğruysa, annem de hemen hemen benim yaşlarımda ölmüş; kırk yaşında ölen babamın yaşından yarı yarıya daha fazla yaşamış durumdayım. Her şey hazırlandı; imparatorun ruhunu tanrılara taşıyacak olan kartal, cenaze töreni için bir köşede saklanıyor.
Ölümün bir yararı da insanın yeniden yatağına uzanabilmesi.
Bir mucize olup da, geriye kalan şu birkaç günlük ömrüme ansızın birkaç yüzyıl eklenilmiş olsaydı, aynı şeyleri, hatta aynı hataları yapardım, aynı Olymposlar’ı aynı Infernolar’ı ziyaret ederdim.
Ölümü düşünmek insana nasıl öleceğini öğretmez; ayrılışı da kolaylaştırmaz ama benim aradığım artık kolaylık değil.
Sabırsızlık anı artık geçti; şu anda bulunduğum noktada umutsuzluk umut kadar kötü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir