İçeriğe geç

Çocuğunuzun Sahibi Değilsiniz Kitap Alıntıları – Shefali Tsabary

Shefali Tsabary kitaplarından Çocuğunuzun Sahibi Değilsiniz kitap alıntıları sizlerle…

Çocuğunuzun Sahibi Değilsiniz Kitap Alıntıları

Çocukluğumuzdan gelen acıları gün ışığına çıkardığımız ve onlarla yüzleştiğimiz ölçüde, çocuklarımızın gerçek hislerini kavrayabilir ve bu duyguları taçlandıracak tutumları takınabiliriz.
Çocuğumuzla geçirdiğimiz her an, geçmişin yansıması ve geleceğin temelidir.
Bilinçaltımızdaki yüklerin hissettirmeden bizi nasıl etkilediğini anladığımız an, çocuğumuzun yaramazlıklarının büyük bölümünün bizim yarattığımız duruma tepki olduğunu fark ederiz. Bu nedenle, ceza vermek tam anlamıyla yersizdir; çünkü sorunu başlatan çocuğumuz değildir.
Klinik deneyimlere baktığımda, çocuklardaki davranış bozukluklarının büyük bölümü, geçmiş yaşantımızın dinamiklerini anlamaktaki yetersizliğimizden kaynaklanıyor.
Bilinç altımız inanılmaz bir enerji taşıyor. Çocuklarımız, bu enerjiyle yarattığımız atmosferi hissedip tepki veriyor. Bizden yayılan ‘titreşimi’ hissediyorlar da diyebiliriz. Enerjiyi, soluduğumuz havaya benzetiyorum; göremesek de hissediyoruz. Çoğunlukla sözlerimizle ve davranışlarımızla uyuşmayan bu titreşimlerin farkına varmak oldukça zor olabilir.
Sadece sözlerle sınır koyulmadığının, asıl sınırların enerji düzeyinde oluştuğunu fark etmek önemlidir. Kendimizi taşıma biçimimiz, kendimize davranma şeklimiz, oluşturduğumuz çevremiz ve izin verdiklerimiz, çocuğumuzun bize ‘saygı’ duymasında sözlerimizden daha etkilidir. Başka bir deyişle, nezaket, ısırmamak ya da vurmamak gibi sınırlar çocuk dünyaya geldiği anda belirlenir.
Çocuklarımıza empati kurarak ve tutarlı biçimde sınırlara saygı göstermeyi öğrettiğimizde disiplin gereksinimi de ortadan kalkar.
Disiplin eğitimin düşmanı dır.
Ne yazık ki, zorbalık yapan ya da herhangi bir şekilde başka bir insanı kurban eden her insan da aslında kurbandır. Başka birine zorbalık eden herhangi biri, hayatının bir noktasında kötü ve değersiz hissettirilmistir. Böyle çocuklar kendilerine besledikleri nefreti, karşılık veremeyeceğini hissettikleri insanlara yöneltirler.
Çocukların disiplinden nefret etmesinin nedeni, doğru şeyi yapmaktan duydukları rahatsızlık değil; tehditlerin, kollarının bükülmesinin, cezaların gururlarını kırmasıdır.
Hiçbir çocuğun azarlanmanın, cezalandırılmanın, ya da tokatlanmanın kendisinin iyiliği için yapıldığına inanmayacağına işaret ettiğimde şaşırıyorlar. Çocuk açısından böyle bir etkileşimin tek sonucu kırgınlıktır.
Disiplin eğitimin düşmanıdır
Anne babaların çocuklarının hislerini onurlandırmasının tek yolu, kendi hislerini onurlandırmaktır. Kendi duygularımızdan kopup, ruhumuzla bağlantımızı yitirdiğimizde çocuklarımızın duygu dünyasına giremeyiz.
Çocuklarımız, her yaptığımızı örnek alır. Sürekli olarak ne yaptığımızı ve nasıl yaptığımızı izler, dinler ve kaydederler.
“Çocuklarımıza uygun becerileri kazandırmazsak onları başarısızlığa iteceğimizin farkına varmalıyız. Onları gerekli becerilerden yoksun bırakmak yerine, kendinlerini geliştirebilecekleri uygun zemini hazırlayabilmeleri için onları eğitebiliriz.”
Çocuğun davranışı, gereksinimlerinin dışa vurumudur.
İşin tuhafı, en ağır şekilde disipline edilen çocuklar genellikle kendilerini en az kontrol edebilenler oluyor.
“Telefonlarını elinden alarak, bağırarak, ceza vererek ya da Tokat atarak çocuklarınızı disipline etmek, sorunu çözmek yerine kalıcılaştırıyor. Disiplinin işe yaramadığının kanıtı önünüzde duruyor. İşe yarasaydı, çocuğunuz hala bu davranışı sergiliyor olmazdı.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yalnızca şunu anlamanı istiyorum. El yazın, sen değilsin Maia. Saçların da Maia değil. Yüzün de Maia değil. Odan da Maia değil. Giysilerin de sen değilsin, notların da. Bunların hiçbiri Maia değil. Sen tüm bunlardan daha fazlasısın, onların ötesindesin. Sen, çok daha muazzam ve güzel bir şey, yani özsün. Özünün çirkin, aptal ya da değersiz olması olanaksız. O, olduğu gibi güzel. Bu nedenle ben ya da öğretmenin ya da arkadaşın sana saçlarının çirkin, el yazının özensiz olduğunu söylerse, senin bunlardan ibaret olmadığını, bunların kendini dışa vurmanın geçici yollarından biri olduğunu ve seni tanımlamadığını asla unutmamalısın. Bunu aklında tuttuğunda, belki de her zaman özenli yazınla yazmanı önerdiğimde bu sana o kadar da kırıcı gelmez.
Birçokları, sırf dünyaya getirdikleri için çocuklarının sahibi olduğuna inanıyor. Çocuklar edindiğimiz eşyalardan farksız gibiler. Bu hatalı kavram çocukları yönetme hakkımız olduğuna dair inancımızı besliyor. Bu yanlış düşünceden hareketle zorbalığı, manipülasyonu ve hatta fiziksel şiddeti meşrulaşturıyoruz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Çocuklar bize kulak tıkamadan nasıl kendilerini koruyabilirler ki?
Disiplinin, kendi yetersizlikleriyle karşı karşıya kaldıklarında çaresizleşen ebeveynlerin sığınağı olduğunu anlamak tam anlamıyla bir devrimdir.
Çocukların doğal hallerinde itaat etmek ya da karşı çıkmak gibi sınıflar yoktur. Tek yaptıkları şey var olmaktır.
El yazın, sen değilsin Maia. Saçların da Maia değil. Yüzün de Maia değil. Odan da Maia değil. Giysilerin de sen değilsin, notların da. Bunların hiçbiri Maia değil. Sen tüm bunlardan daha fazlasın, onların ötesindesin. Sen, çok daha muazzam ve güzel bir şey, yani özsün. Özünün çirkin, aptal ya da değersiz olması olanaksız. O, olduğu gibi güzel.
İnsan olmak, kusurlu olmaktır.
Çocuğumuzla geçirdiğimiz her an, geçmişin yansıması ve geleceğin temelidir.
Çocuklarımızı eğitmek için doğal sonuçların işlerini yapmasına izin vermek yerine neden gelişigüzel dayatmalara başvuruyoruz? Yanıt oldukça basit; çocuklarımızın hayatlarının nasıl olacağını kontrol edememenin getirdiği çaresizlik.
Ebeveynler aslında en çok şu soruya kafa yoruyor: Çocuğumun beni anlaması için elinden en çok sevdiği neyi alabilirim? Çocuklarının elinden aldıkları şeyin düzeltmek istedikleri davranışla ilgili olup olmadığını sormak akıllarına bile gelmez. Ebeveyn, çok değer verdiği bir şeyi ya da hakkını elinden alarak çocuğunun dikkatini çekeceğine inanır. Bu yaklaşımın ne kadar mantık dışı olduğunu görmek için gelin yetişkin düzeyine uyarlayalım. Diyet yapmayı kabul ettikten sonra eşiniz sizi bir kutu pastayı yerken yakalıyor ve bir daha pastaneye gidememeniz için arabanızın anahtarlarına el koyuyor. Nasıl hissedersiniz? Ya da bir arkadaşınızla çıkacağınız öğlen yemeğine geç kaldığınız için en sevdiğiniz takınızı ona vermenizi istiyor. Şimdi nasıl hissediyorsunuz?
Ebeveynler aslında en çok şu soruya kafa yoruyor: “Çocuğumun beni anlaması için elinden en çok sevdiği neyi alabilirim?” Çocuklarının elinden aldıkları şeyi düzeltmek istedikleri davranışla ilgili olup olmadığını sormak akıllarına bile gelmez. Ebeveyn, çok değer verdiği bir şeyi ya da hakkını elinden alarak çocuğunu dikkatini çekeceğini inanır.
Bu yaklaşımın ne kadar mantık dışı olduğunu görmek için gelin yetişkin düzeyinde uyarlayalım. Diyet yapmayı kabul ettikten sonra eşiniz sizi bir kutu pastayı yerken yakalıyor ve bir daha pastaneye gidememeniz için arabanızın anahtarlarına el koyuyor. Nasıl hissedersiniz? Ya da bir arkadaşınızla çıkacağınız öğle yemeğine geç kaldığınız için arkadaşınız en sevdiğiniz takınızı ona vermenizi istiyor. Şimdi nasıl hissediyorsunuz?
Çocuklar, ebeveyn araya girip müdahale etmediği sürece, sonuçları görerek kendiliğinden öğrenirler. Biz sahneden uzaklaştığımızda, çocuklar otomatik bir şekilde öz- disiplin, özgüven ve sorumluluk duygularını geliştirirler.
Çocukluğumuzda tanık olduğumuz davranış modelleri, kendi ebeveynliğimizde şablon görevi görür.
Cezalandırmak için çocuklarınızı odalarına göndermek yerine, kendiniz odadan çıkmayı deneyin.
Çocuğun değeri, başkalarının onu nasıl gördüğünde değil, çocuğun kendi eşsizliğinin farkında olup olmamasında yatar.
Aslında, disiplin hayatın süper otobanına ”yol kapalı ” işareti koymak gibidir.
Çatışma, bünyesinde gerçek kişisel gelişimin tohumlarını barındırır.
”Ebeveynlerim beni hiç dinlemiyor ” sürekli duyduğum bir yakınma. Elbette ki dinlediğimizi düşünüyoruz. Oysa aslında çocuklarımızın bizlere söylemeye çalıştıkları şeyi değil, kendi iç seslerimizi dinliyoruz.
Sessizliği konuşarak doldurmaya çok alışkınız.
Sakinliğimiz, çocuğumuzu kendini nasıl hissediyorsa öyle olmaya davet edecektir.
Konuşarak bağ kurduğumuzu düşünürüz; aslında çocuğumuzun ihtiyaçlarını dinlemek yerine kendi isteklerimizi onlara dayatarak tam tersini yapmış oluruz.
Çocuğumuzu disipline etmek yerine, kendi ihtiyaçlarımızı kontrol altında tutmak için kendimizi disipline ederiz.
Ebeveynin ihmal edildiğine dair duygusu, çocuğunun ihtiyaçları yerine kendi ihtiyaçlarına odaklanmasının bir sonucu olarak tamamen kendi hayal gücünün ürünüdür.
Çocuğun okul servisinden inip eve girmesiyle sayısız evde kopukluk meydana gelir. Sırt çantalarını dahi çıkaramadan, bir sürü soruyla karşılaşırlar.
Kendi ezilmiş benliğimiz için ebeveynlerimizi suçlayamayacağımızı, çünkü onların da, kendilerinden önceki nesillerle aynı kaderi paylaşan ebeveynleri tarafından özbenliklerinin ezildiğini fark ettim.
Neden çocuk da bizimkiler kadar geçerli olan isteklerini dışa vuruyor olmasın?
Çocukların kendilerini savunabilmeleri için verilecek destek, küçük yaşlardan itibaren ailede başlamalıdır.
Kendilerine eşya gibi davranıldığından, başkalarını nesneleştirirler.
Zorbayı, suçluyu, tecavüzcüyü ve psikopatı yaratan sevgi eksikliğidir, disiplin eksikliği değil.
Ebeveynler genellikle gereksiz kurallar koyarlar.
Çocuklarımızla kendimizi sürekli aynı döngünün içinde buluyorsak, yaptıklarımız işe yaramıyor demektir.
Çocukların yaşlarının yeterince olgun olmadığı her durumda, kendini ayrlama sorumluluğu çocuğun değil, ebeveynindir.
Çocuğumuzun davranışını bilinçaltı gündemimize göre değerlendirdiğimizde onun eşsizliğini hiçe saymış, lekelemiş oluruz.
Kişisel gururunu hiçe sayacak şekilde davranıyorsa bir çocuk, iç dünyası tahammül edemeyeceği kadar bunalımlı bir yer haline gelmiş demektir.
Kendi isteklerimizi onlara zorla yaptırmaya çalışmadan önce küçük çocukları izlerseniz, yaşamlarından ne kadar gurur duyduklarını görebilirsiniz.
Çocuklar bu dünyaya kuklalarımız olmak için gelmediler. Mücadele etmek, kimi zaman başarısız olmak, gelişip büyümek ve keyif almak – desteğimize ihtiyaç duydukları bir yolculuğu tamamlamak – için geldiler.
Kendi ihtiyaçlarımızla çok fazla ilgili olduğumuzdan, çocuğumuzun gereksinimlerini kolayca bir kenara bırakabiliriz.
Çocuklarımızı ”oldukları gibi ” bağrımıza bastığımızda, onları istediğimiz gibi olmadıkları için suçlamaktan ve değiştirmeye çalışmaktan vazgeçeriz.
Sağduyulu ebeveyn, diktatörleşmeden liderlik edendir.
Her şeyin nasıl olması gerektiğine dair fikirlerimizin içimize ne kadar nüfus ettiğinin farkında olmasak bile, tüm etkileşimlerimizin itici gücü daima bunlardır.
Bir sorundan kaçınarak, onu çözemezsiniz.
Ebeveynlik dinamiğinde hem ebeveyn hem de çocuk sürekli olarak birbirlerini şekillendirmektedir.
Asıl gereken kendi gelişimimizi tamamlamakken, çocuklarımızda yanlış hiçbir şey olmadığının farkına varmadan, didik didik onları düzeltmek için çareler araştırırız.
Bilinçaltımız, inanılmaz bir enerji taşıyor. Çocuklarımız, bu enerjiyle yarattığımız atmosferi hissedip tepki veriyor.
Nezaket, insanlara saygı duyduğumuzu göstermenin yollarından biridir.
Saygısızlık, ”kötülükten ” kaynaklanmaz. Saygısızlık yaptıklarında çocuklara kötülük etmişler gibi davranmak, konunun özünden uzaklaşmaktır.
Çocuklar, onlara yönelik keyfi davranışlarımızın adaletsizliğini fark ederler.
Çocuklarımıza ”ders vermek ” üzere eğitildiğimizden, hareketlerinin doğal sonuçlarının ortaya çıkıp, onları eğitmesine izin vermek mantığımıza aykırı geliyor.
Çocuğun davranışının altında yatanı değil, salt davranışını yorumlamak için eğitildiğimizden çocuğun hareketlerini yüzeysel düzeyde ele alıyoruz.
İnsana değer verip eşit davranmanın önemine ilişkin farkındalık artsa da ve gezegenimize sahip çıkma bilinci gelişse de, söz konusu çocuk yetiştirmek olduğunda ne yazık ki birçoğumuz hala karanlık çağlara takılıp kalmış gibiyiz.
”İyi ” vatandaşlar da – tıpkı ”iyi ” çocuklar gibi – itaat edenlerdir.
Otoriter ebeveynlik yaklaşımı, dünyanın bugünkü halinin de büyük ölçüde sorumlusu.
”Disiplin ” adını verdiğimiz birçok şeyin, yetişkin çocukların tepesini attırmaktan başka bir işe yaramadığını hiç düşündünüz mü?
Çocukluğumuzda tanık olduğumuz davranış modelleri, kendi ebeveynliğimizde şablon görevi görür.
İnsan kurallara sığmaz!
Çocuk disiplininin, ebeveynliğin temelini oluşturduğuna inanarak çocuklarımıza yaklaştığımızda, onların tabiatları gereği disiplinsiz olduğunu ve medenileşmeleri
gerektiğini varsayarız.
Ödül-ceza sistemi, cocuğun kendi kendini kontrol etme potansiyelini eriterek, özdisiplini öğrenebilme kapasitesine de ket vurur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir