İçeriğe geç

Sihrin En Koyu Tonu Kitap Alıntıları – Victoria Schwab (V.E. Schwab)

Victoria Schwab (V.E. Schwab) kitaplarından Sihrin En Koyu Tonu kitap alıntıları sizlerle…

Sihrin En Koyu Tonu Kitap Alıntıları

Kell adamın üstüne fazla gitmeyebilirdi ama yüzdüklerini iddia ettikleri sulara dalanlar bir sala ihtiyaç duymamalıydı.
Belki dedi, belki de seninle dünyanın sonuna kadar gelirim.
“Kell başını eğip Delilah Bard’a; zalim, hırsız, cesur bir ortak ve tuhaf, korkutucu kıza baktı.
Onu tekrar görecekti. Göreceğini biliyordu. Sihir dünyayı büker, ona şekil verirdi. Sabit noktaları olurdu. O noktalar çoğu zaman mekanlar, nadiren de insanlar olurdu. Asla yerinde duramayan birine göre, Lila, Kell’in dünyasında sabit bir nokta gibiydi. Kell’in kesinlikle takılacağı bir nokta.”
Bazıları hayatta kalmak için çalar, bazıları da yaşadıklarını hissetmek için.
-Nasıl anladın? Onun ben olmadığımı nasıl anladın?
– Çünkü ‘lütfen’ dedi.
– Bu bir şaka mı?
– Anladım işte.
Ölüm herkes içindir.
Sahip olmaya değer bir hayat, almaya değer bir hayattır.
İnsanların sorunu, gerçekten bilmek istemiyor oluşlarıydı. İstediklerini zannediyorlardı ama bilmek onları sadece daha perişan ediyordu.
Hazır olduklarını düşünenler sonunda hep ölürler.
Bir Koleksiyoner olsaydı Kell adamın üstüne fazla gitmeyebilirdi ama yüzebildiklerini iddia ettikleri sulara dalanlar bir sala ihtiyaç duymamalıydı.
Biraz gücü olan herhangi biri bu kapılardan geçebilirdi. Sihrin kendisi de bu kapılardan geçebilirdi. Ancak sihir öyle bir şey ki, diye ekledi Kell, kararlı ve zayıf iradelileri rahat bırakmaz ve dünyalardan biri kendine engel olamadı. İnsanlar sihirden beslendiler, sihirse onlardan beslendi; ta ki bedenlerini, zihinlerini ve ardından ruhlarını yiyip bitirene kadar.
Üstat Kell, dedi. Beni beklettiniz.
En fazla bir ay oldu, dedi öne doğru bir adım atarak.
Kral George kör gözlerini kıstı. Daha uzun sürdüğünden eminim.
O kadar olmadığına sizi temin ederim.
Belki sizin için olmamıştır, dedi kral. Ancak deliler ve körler için zaman aynı ilerlemez.
Bazıları hayatta kalmak için çalar, bazıları da yaşadıklarını hissetmek için.
İnsanlar çalarlar çünkü bir şey almak onlara bir şey verir. Bunu para için yapmıyorlarsa üstünlük sağlamak için yaparlar. Almak, kuralları yıkmak eylemi onlara daha güçlü hissettirir. Bunu sırf meydan okumak için yaparlar.
Ölmekten korkmuyorum. Ancak burada ölmekten korkuyorum. Olduğum yerde sabit kalmaktansa bir macerada ölmeyi tercih ederim.
Kell buna, Kötü sihir, demişti. Hayır, diye düşündü Lila. Zeki sihir. Zeki ise kötüden çok daha tehlikelidir
Dikkat et. Birileri o küstahlığın altında bir kalbin olduğunu düşünebilir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Arayan belanın kendisi. O seni bulana kadar arar durur. Bari ilk bulan ben olayım.
deliler ve körler için zaman aynı ilerlemez.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kell başını eğip Delilah Bard’a; zalim, hırsız, cesur bir ortak ve tuhaf, korkutucu kıza baktı.
Onu tekrar görecekti. Göreceğini biliyordu. Sihir dünyayı büker, ona şekil verirdi. Sabit noktaları olurdu. O noktalar çoğu zaman mekânlar, nadiren de insanlar olurdu. Asla yerinde duramayan birine göre, Lila, Kell’in dünyasında sabit bir nokta gibiydi. Kell’in kesinlikle takılacağı bir nokta.
Delilah Bard, dedi. Daha önce tanışmıştık ve daha beter görünüyordun.
Rhy sessizce güldü. Her ne yaptıysam özür dilerim. Kendimde değildim.
Seni bacağından vurduğum için özür dilerim, dedi Lila. Ben tamamen kendimdeydim.
Kral yumruğunu korkuluğa vurdu. Dane’ler yaptıklarını ödeyecek
Dane’ler öldü, dedi Kell. Kendi ellerimle öldürdüm.
Lila boğazını temizledi.
Kell göz devirdi.
Lila’nın yardımıyla.
Hey, Lila, dedi yavaşça aralarındaki boşluğa doğru.
Evet?
Dudaklarını bir anlığına Lila’nın dudaklarına bastırdı, sıcaklığı kaşla göz arasında kayboldu. Lila kaşlarını çatarak ona baktı ama geri çekilmedi.
Bu ne içindi? diye sordu.
Şans için, dedi Kell. Her ne kadar ihtiyacın olmasa da.
Nasıl anladın? diye sordu kraliçeden artakalanlara bakarak. Onun ben olmadığımı nasıl anladın?
Kell yorgun bir tebessümle gülümsedi. Çünkü lütfen dedi.
Lila dehşet içinde ona bakakaldı. Bu bir şaka mı?
Kell hafifçe omuz silkti. Bunun için epey çabalaması gerekmişti. Anladım işte, dedi.
Anladın işte, diye yineledi Lila.
Kell başıyla onayladı.
Lila silahın haznesini döndürürken, Hazır mısın? diye sordu.
Kell, kendilerini bekleyen kalenin kapısından içeri baktı. Hayır.
Bunun üzerine Lila keskin bir gülüşle Kell’e baktı. Güzel, dedi. Hazır olduklarını düşünenler sonunda hep ölürler.
Kızın içinde güç var, dedi Tieren arkasına bakmadan.
Lila’nın yüzü aydınlandı. Gördün mü? diye böbürlendi. Sana bunca zamandır söylüyorum.
Ne tür bir güç? diye sordu Kell şaşırarak.
O kadar şüpheci olma, diye karşılık verdi Lila.
Beslenmemiş, dedi Tieren. Bakılmamış. Uyandırılmamış.
Peki, haydi o zaman, onase aven, dedi ellerini uzatarak. Onu uyandır.
Tieren geriye baktı ve Lila’ya belli belirsiz gülümsedi. O kendi kendine uyanır, Delilah Bard. Eğer onu beslersen gelişir.
Lila dolaba bakarak, O nasıl biri? diye sordu. Prens.
Rhy mı? Kell tek elini saçlarına götürdü. O büyüleyici, cömert, hercai ve hedonist biridir. Güzel olan herkesle ve her şeyle flört eder ve hiçbir şeyi ciddiye almaz.
Onun başı da seninki kadar belaya girer mi?
Kell gülümsedi. Ah, çok daha fazla. İster inan ister inanma, sorumluluk sahibi olan benim.
Ölmeyeceğim, dedi Lila. Görene kadar ölmeyeceğim.
Neyi görene kadar?
Kızın gülümsemesi genişledi. Her şeyi.
Kell de gülümsedi. Sonra Lila boştaki elini Kell’in çenesine götürdü ve kendisininkine doğru çekti. Kızın gülümsemeleri gibi öpmesi ile dudaklarının ayrılması bir oldu.
Kell afallayarak, Bu ne içindi? diye sordu.
Şans için, dedi Lila omuzlarını duvara çevirerek. Her ne kadar ihtiyacım olmasa da.
Kell, Beni çözer misin? veya Taş nerede? gibi bir soruyla konuşmaya başlamak üzere ağzını açtı ama bunun yerine kendini, Bir gözün diğerinden daha açık, derken buldu.
Senin de bir gözün siyah, diye karşılık verdi kız. Temkinli görünüyordu, korkmuyordu. Korkuyorsa da saklamakta oldukça başarılıydı. Nesin sen? diye sordu.
Bir canavar, dedi Kell boğuk bir sesle. Beni bıraksan iyi edersin.
Kız küçük, alaycı bir kahkaha attı. Canavarlar hanımefendilerin yanında bayılmazlar.
Hanımefendiler de erkek kılığına girip yankesicilik yapmazlar, diye karşılık verdi Kell.
Tavernanın basamaklarına vardığında, Dikkat et, dedi Barron. Lila onun dışarı çıktığını duymamıştı. Birileri o küstahlığın altında bır kalp olduğunu düşünebilir.
Kalp yok, dedi Lila pelerinini açıp kılıfındaki tabancasını ve bıçaklarından birini göstererek. Sadece bunlar var.
Onu tekrar görecekti. Göreceğini biliyordu. Sihir dünyayı büker, ona şekil verirdi. Sabit noktaları olurdu. O noktalar çoğu zaman mekanlar, nadiren de insanlar olurdu. Asla yerinde duramayan birine göre, Lila, Kell’in dünyasında sabit bir nokta gibiydi. Kell’in kesinlikle takılacağı bir nokta.
Lila silahın hazinesini döndürürken, Hazır mısın? diye sordu.
Kell, kendilerini bekleyen kalenin kapısından içeri baktı.
Hayır.
Bunun üzerine Lila keskin bir gülüşle Kell’e baktı. Güzel, dedi. Hazır olduklarını düşünenler sonunda hep ölür.
Sen bir prens misin?
Hayır, dedi Kell kesin bir şekilde.
At arabasındaki hoş delikanlı gibi? O senin erkek kardeşin mi?
Adı Rhy ve hayır. Kell bunu söylerken yüzünü buruşturdu.
Yani Tam olarak değil.
Demek siyah gözlü prens sensin. İtiraf etmem gerekir, seni hiç bir
Ben bir prens değilim, Lila.
Sanırım artık görebiliyorum, kibirli ve
Ben bir prens değilim
Peki kraliyet ailesinin bir üyesi ne diye
Kell, Lila’yı ara sokaktaki bir tuğla duvara itti. Ben kraliyet ailesinin bir üyesi değilim, diye terledi. Onlara aidim.
Solase, dedi satıcıya. O bir yabancı. Barbardır ama zararsızdır.
Lila ona kötü bir bakış attı.
Anesh, mas vares, dedi satıcı daha da eğilerek. Çalacak kadar zararlı.
Kendimle karşılaşmayacağım değil mi?
Kell ona baktı. Neden bahsediyorsun?
Demek istediğim, sonuçta orası başka bir dünya, değil mi? Londra’nın bir başka versiyonu? Benim de başka bir versiyonum var mı?
Kell kaşlarını çattı. Daha önce senin gibi biriyle hiç karşılaşmadım.
Bunu iltifat olarak söylememişti ama Lila yüzündeki sırıtışla bunu bir iltifat olarak almıştı.
Ne diyebilirim ki, dedi, türümün tek örneğiyim.
South Bank’te bozuk para aşırmak farklıydı, Mayfair’da at arabasından gümüş ve altın çalmak farklı fakat hırsızlar varoşlarda kalarak aptallık ediyorlardı. Fakirler gardlarını alırdı. Zenginlerse şehrin iyi kesimlerinde kaldıkları sürece güvende olacaklarını zannederek kasıla kasıla dolaşırlardı. Ancak Lila iyi kesim diye bir şey olmadığını biliyordu. Yalnızca akıllı ve aptal kesimler vardı ve o hangisinde oynayacağını öğrenmekte oldukça hızlı çıkmıştı.
Lila basit bir kurala göre yaşardı: Bir şey sahip olunmaya değerse almaya da değerdi.
Element sihri her dili konuşabilirdi ama Antari sihri -gerçek sihir, kan sihri- sadece tek bir dil konuşurdu. Kell parmaklarını duvarın üzerinde gerdi.
As Travars, dedi. Yola çık.
Tereddüt avantajın ölümüdür.
Sihir dili neden benim dilimin dönmeyeceği kadar zor?
Çünkü elementleri cazibenle ya da gülümsemenle veya statünls elde edemezsin, dedi Kell.
Beni saymıyorlar, dedi Ryh tatsız bir gülümsemeyle.
Senin kral olacak olman ayakların altındaki toprağın umrunda değil. Aynı şekilde bardağındaki suyun ve soluduğun havanın da. Onlara eşit bir şekilde konuşmalısın, hatta rica etmelisin.
Belanı arıyorsun, derdi. Belayı bulana kadar arayacaksın.
Arayan belanın kendisi, diye yanıtlardı Lila. O seni bulana kadar arar durur. Bari il bulan ben olayım.
Neden ölmek istiyorsun?
İstemiyorum, derdi Lila. Ben sadece yaşamak istiyorum.
Lila Bard basit bir kurala göre yaşardı: Bir şey sahip olunmaya değerse almaya da değerdi.
Üstat Kell, dedi. Beni beklettiniz.
En fazla bir ay oldu, dedi öne doğru bir adım atarak.
Kral George kör gözlerini kıstı. Daha uzun sürdüğünden eminim.
O kadar olmadığına sizi temin ederim.
Belki sizin için olmamıştır, dedi kral. Ancak deliler ve körler için zaman aynı ilerlemez.
Sihir kendi içinde bir ikilem barındırır; bu bir güç değil, denge meselesidir. Güç çok azsa zayıf düşeriz. Çok fazlaysa bambaşka bir şeye dönüşürüz.
İnsanların sorunu, gerçekten bilmek istemiyor oluşlarıydı. İstediklerini zannediyorlardı ama bilmek onları sadece daha perişan ediyordu.
Sonra Lila boştaki elini Kell’in çenesine götürdü ve ağzını kendisininkine doğru çekti. Kızın gülümsemeleri gibi öpmesi ile dudaklarını ayırması bir oldu.
Kell afallayarak, Bu ne içindi? diye sordu.
Şans için, dedi Lila omuzlarını duvara çevirerek. Her ne kadar ihtiyacım olmasa da.
Ölmeyeceğim, dedi Lila. Görene kadar ölmeyeceğim.
Neyi görene kadar?
Kızın gülümsemesi genişledi. Her şeyi.
Lila silahın haznesini döndürürken, Hazır mısın? diye sordu.
Kell, kendilerini bekleyen kalenin kapısından içeri baktı. Hayır.
Bunun üzerine Lila keskin bir gülüşle Kell’e baktı. Güzel, dedi. Hazır olduklarını düşünenler sonunda hep ölürler.
Lila tek kaşını kaldırdı. Suç o kadar karmaşık değildir. dedi. İnsanlar çalarlar çünkü bir şey almak onlara bir şey verir. Bunu para için yapmıyorsa üstünlük sağlamak için yaparlar. Almak, kuralları yıkmak eylemi onlara daha güçlü hissettirir. Bunu sırf meydan okumak için yaparlar. Başını çevirdi. Bazıları da yaşadıklarını hissetmek için. Bu kadar basit.
Taşın yanında olduğundan emin misin? diye üsteledi Kell.
Evet, dedi Lila dudakları kıvrılarak. Ayrıca onu almayı düşünüyorsan üzerimi araman gerekeceği için, sihirle veya sihirsiz, senin elin taşı bulmadan önce benim bıçağımın kalbini bulabileceğine bahse girmeye hazır olduğumdan bunu yapmanı tavsiye etmem.
“Sahip olmaya değer bir hayat, almaya değer bir hayattır.”
Sen sihrin eşit olduğuna inanıyorsun. Bir dost ,bir yoldaş. Ancak öyle değil. Taş bunun ispatı. Sihrin ya efendisi olursun yada kölesi.
Sihir kullanılmak için vardı, suistimal edilmek için değil; ihtiyatla olduğu kadar saygıyla kullanılmalıydı.
“Was her bravado a front, or did she truly have so little to lose? But she had a life, and a life was a thing that could always be lost..”
Suç o kadar karmaşık değildir. İnsanlar çalarlar çünkü bir şey almak onlara bir şey verir. Bunu para için yapmıyorlarsa üstünlük sağlamak için yaparlar. Almak, kuralları yıkmak eylemi onlara daha güçlü hissettirir. Bunu sırf meydan okumak için yaparlar. Bazıları hayatta kalmak için çalar, bazıları da yaşadığını hissetmek için. Bu kadar basit.
Tereddüt avantajın ölümüdür.
İnsanların sorunu, gerçekten bilmek istemiyor oluşlarıydı. İstediklerini zannediyorlardı ama bilmek onları sadece daha perişan ediyordu.
Senin kral olacak olman ayakların altındaki toprağın umurunda değil. Aynı şekilde bardağındaki suyun ve soluduğun havanın da. Onlara eşit bir şekilde konuşmalısın, hatta rica etmelisin.
Lila’nın yüzünde bir gülümseme belirdi. Sen bir kaçakçısın.
Bunu söyleyen de bir yankesici, diye tersledi Kell savunmacı bir şekilde.
Düşmeden önce otur, sihirli çocuk.
Zeminimdeki cesetlerin hepsi birbirine güvenirdi. Şimdiyse çaya giderken üstlerinde yürüyorum.
Priste ir essen. Essen ir priste.
Belanı arıyorsun, derdi. Belanı bulana kadar arayacaksın.
Arayan belanın kendisi, diye yanıtlardı Lila. O seni bulana kadar arar durur. Bari ilk bulan ben bulayım.
Neden ölmek istiyorsun?
İstemiyorum, derdi Lila. Ben sadece yaşamak istiyorum.
Hiç şüphesiz Barron da tuhaflıktan payına düşeni görmüştü ama görünüşe göre, bu asla cesaretini kırmamıştı.
“Yüzebildiklerini iddia ettikleri sulara dalanlar bir sala ihtiyaç duymamalıydı.”
Lila Bard knew in her bones that she was meant to be a pirate.
Barron’s kindness was like a curse, because she knew she had done nothing to deserve it.
Looking for trouble, he’d say. You’re gonna look till you find it. Trouble is the looker, she’d answer. It keeps looking till it finds you. Might as well find it first. Why do you want to die? I don’t, she’d say. I just want to live.
Delilah Bard,” she said. “We’ve met before. And you looked worse.”
Rhy laughed silently. “I apologize for anything I might have done. I was not myself.”
“I apologize for shooting you in the leg,” said Lila. “I was myself entirely.”
Rhy broke into his perfect smile. “I like this one,” he said to Kell. “Can I borrow her?”
“You can try,” said Lila, raising a brow. “But you’ll be a prince without his fingers.
Where did you get this? he asked.
In a pocket in your coat, said Lila, stretching. By the way, did you know that your coat is more than one coat? I’m pretty sure I went though five or six to find that.
Kell stared at her, slack-jawed.
What? she asked.
How did you know what it was for?
Lila shrugged. I didn’t.
What if it had been poison? he snapped.
There’s really no winning with you.
Sure I do,” countered Lila cheerfully. “There’s Dull London, Kell London, Creepy London, and Dead London,” she recited, ticking them off on her fingers. “See? I’m a fast learner.
I’d rather die on an adventure than live standing still.
I’m not going to die, she said. Not till I’ve seen it.
Seen what?
Her smile widened. Everything.
Ardından bir ses duydu. Onun sesi.
“Çiçek kokusu duyduğuma bu kadar sevineceğim aklımın ucundan geçmezdi.”
Kell şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı ve dönüp baktığında Lila’nın orada dikildiğini gördü. Hayattaydı ve tek parçaydı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir