İçeriğe geç

Yüreğimdeki Ülkem Kitap Alıntıları – Isabel Allende

Isabel Allende kitaplarından Yüreğimdeki Ülkem kitap alıntıları sizlerle…

Yüreğimdeki Ülkem Kitap Alıntıları

Ben hep sırlar, gizemler, fısıltılar, yasaklamalar, asla ağza alınmaması gereken konular arasında büyüdüm.

Dolabımda saklı olan o sayısız iskelete büyük bir şükran borcum var, çünkü edebiyat tohumlarını onlar ektiler benim içime.

Yazdığım her öyküde onlardan birinin ruhunu oradan çıkarmaya çalışırım.

(Isabel, yazın’ından bahsediyor.)

O günkü sürgün deneyimimi bugünkü göçmen koşullarımla karşılaştırdığımda, insanın ruhsal durumunun ne kadar farklı olabildiğini görebiliyorum. Birincisinde, ister kaçarak olsun ister atılarak, insan ülkesinden zorla ayrılıyor ve kendini hayatının yarısı çalınmış bir felaketzede gibi hissediyor; ikincisindeyse, kendini kaderinin efendisi gibi hissederek, kendi kararıyla, bir macera peşinde çıkıyor ülkesinden. Sürgün edilen kişi, yaralarını yalayarak hep geçmişe bakıyor; göçmen olan kişiyse, erişebildiği fırsatlardan yararlanma kararıyla gözlerini geleceğe çeviriyor.
Latin Amerikada dolaşan bir fıkra vardır: amerika birleşik devletlerinde neden askeri darbe olmadığını biliyor musun? Çünkü orada amerikan büyükelçisi yoktur da ondan.
Korkuyu ağzımın içinde hiç geçmeyen madeni bir tat olarak anımsıyorum.
Hemen hemen tüm yaşamlar birbirine benzer ve insan içine vurgu ve renk katmaya karar vermedikçe telefon rehberinin okunduğu aynı ses tonuyla anlatılabilir .
Devletin işlediği suçlar konusunda belleğimiz zayıftır, ama başkalarının ufak tefek günahlarını asla unutmayız.
Insanoğlu biyolojik açıdan başarısızlık için yaratılmıştır, bunun kanıtı da tekerleklerinin değil bacaklarının olması, kanatlar yerine dirsekleri, batarya yerine de metabolizmasının bulunmasıdır. Başarısızlıklarımızla rahat rahat gecinebildiğimize göre neden başarının hayalini kuralım?
Kitapları hiç vicdanı sızlamadan kütüphanelerden ve arkadaşlarından aşırırdı, çünkü-kendisininki dışında- her türlü basılı malzemenin insanlığın ortak malı olduğuna inanırdı.
Şilili kadınlar maçolukta erkeklerin suç ortaklarıdır: kızlarını hizmet etmek, oğullarınıysa hizmet edilmek üzere yetiştirirler. Bir yandan hakları uğruna savaşım verip durmadan dinlenmeden çalışırlarken, öte yandan zorunluluklarini küçüklüklerinden itibaren kafalarına kazıdıkları kızlarının da yardımıyla kocalarına ve erkek çocuklarına bakarlar.
Malzemeyi bulmak zorlaştıkça, yemek daha özenli ve acılı olur, pilav yapmanın üç yüz yolu olan Hindistan ve Meksika’da da öyledir ya. Bizde bir tür pilav bulunur, o da bize yeter de artar bile.
Gece, kar ve kum belirler biçimini
İpincecik vatanımın,
Tüm sessizlik bu upuzun çizgisinde,
Tüm köpükler denize inen sakalında,
Tüm cevher onu dolduran gizemli buselerde
eğer yoksulsanız bu sizin kabahatinizdir, eğer şikayet ediyorsanız mutlaka komünistsinizdir.
Korkuyu ağzımın içinde hiç geçmeyen madeni bir tat olarak anımsıyorum.
Tarihi galip gelen taraf kendine göre yazar. Her ülke kendi askerlerini en uygun ışığın altında gösterir, hatalar gizlenir, kötülüğün renk tonları yumuşatılır ve savaş kazanıldıktan sonra herkes kahramandır.
Kalbim bölünmüş değil,büyümüş bir halde.
Doğrusu fikir yokluğu hiç çekmiyorum, yok olan şey zaman.
Çektiğim acı cehenneme giden uzun bir yolculuk gibiydi.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İyi yolcu ,ama berbat göçmenizdir ;hasret peşimizi hiç bırakmaz.
Bir yandan gözlerimin önünden geçmekte olan yeniliklere karşı büyük bir merak, bir yandan da içimde billurlaşmakta olan bastırılamaz bir hüzün duyuyordum.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Devletin işlediği suçlar konusunda belleğimiz zayıftır ama başkalarının ufak tefek günahlarını asla unutmayız , demişti bir keresinde ünlü bir gazeteci.
Huzur arayan ruhlar sınır tanımıyor.
Benim de kaderim bir yerden ötekine dolaşmak ve yeni topraklara uyum sağlamak olmuştur. Bunu da başardığımı sanıyorum, çünkü köklerimde avuç avuç kendi toprağım var ve onları her yere taşıyorum.
Eğer yoksulsanız bu sizin kabahatinizdir ..
Eğer şikayet ediyorsanız mutlaka komünistsinizdir.
Gazeteciliği benim seçmediğimi itiraf etmeliyim,bir dalgınlık anımda bir pençe darbesiyle o yakaladı beni;bu bir yıldırım aşkı olmuştu
Hemen hemen tüm yaşamlar birbirine benzer ve insan içine vurgu ve renk katmaya karar vermedikçe telefon rehberinin okunduğu aynı ses tonuyla anlatılabilir.
Yağmurun avluyu sular içinde bırakarak kulübemin kapısının altından içeri girdiği,rüzgarın çatıyı alıp götürecekmiş gibi tehditkar estiği,gök gürültüleriyle şimşeklerin dünyayı yerinden sarstığı genç kızlığımın o kış günlerini bugün gibi hatırlıyorum.Bütün kış oraya kapanıp kitap okuyabilseydim hayatım kusursuz olabilirdi,ama okula gitmek zorundaydım
Ne de olsa yazı yazmak, insanın içinde bulunduğu durumu ve yaşamın karmaşasını anlama, normal insanları tedirgin etmeyen, aykırı insanları huzursuz eden müzmin kaygıları açıklığa kavuşturma çabasıydı
şu ya da bu nedenle, kederli bir sürgün olmuşumdur hep. Şu ya da bu biçimde ülkemizle birlikte yolculuk etmişimdir ve yurdumun yukarıdan aşağı uzanan tüm özellikleri, ta oralarda, uzaklarda bile sürdürmüştür içimde yaşamayı.
Pablo Neruda
Korkuyu ağzımın içinde hiç geçmeyen madeni bir tat olarak anımsıyorum.
Tarihi galip gelen taraf kendine göre yazar.Her ülke kendi askerlerini en uygun ışığın altında gösterir,hatalar gizlenir,kötülüğün renk tonları yumuşatılır ve savaş kazanıldıktan sonra herkes kahramandır.
Latin Amerika’da dolaşan bir fıkra vardır:Amerika Birleşik Devletleri’nde neden askeri darbe olmadığını biliyor musun?Çünkü orada Amerikan büyükelçisi yoktur da ondan.
Hiçbir şeyin önemi yoktu,çünkü başkalarının ne düşündüğünü öğrenmeye de kimse ilgi göstermez,herkes yalnızca kendi bildiğini anlatmaya bakardı.Büyükbabam yaşlılığında bir işitme cihazı taktırmaya yanaşmamıştı,çünkü ileri yaşının tek iyi yanının insanların söylediği aptalca lafları dinlemek zorunda kalmaması olduğuna inanıyordu.
Feminist olduğun için sana saygı duymalarını beklemenin,vejetaryen olduğun için boğanın sana saldırmamasını beklemek gibi olduğunu fark etmiştim.
Acı dolu manzaraları tahmin edemezsin;olanakları en az olanlar her zaman en büyük felaketlere uğrarlar bilirsin.
Öyle sanıyorum ki,bizim ailede sevinci ya da refahı belli etmeme eğilimimiz kadar kökleşmiş olan bu kanaatkarlık,çevremizi saran sefaleti gördükçe duyduğumuz utançtan kaynaklanıyordu.Başkalarından daha fazla şeye sahip olmak bize yalnızca ilahi bir adeletsizlik gibi değil,aynı zamanda kişisel bir günah gibi de geliyordu.
Bu açık yürekli insan,bolluk içinde yaşayan bazı Katoliklerin işçilerinden insanca bir ücreti esirgerlerken kiliseye ayine gitmelerinin ahlaki bir çöküntü olduğunu söylüyordu.
On beş yaşımdayken Kilise’den tümüyle uzaklaştım ve genel olarak dinlere,özellikle de tektanrılı olanlara karşı bir korku belirdi içimde.Bu düşüncemde yalnız değilim,kadın özgürlüğü hareketinin militanları olan benim yaşımdaki pek çok kadın ataerkil dinlerin içinde kendilerini rahat hissetmezler-ataerkil olmayanı var mı acaba?-.
Şilili kadınlar maçolukta erkeklerin suç ortaklarıdır:kızlarını hizmet etmek,oğullarınıysa hizmet edilmek üzere yetiştirirler.Bir yandan hakları uğruna savaşım verip durmadan dinlenmeden çalışırlarken,öte yandan zorunluluklarını küçüklüklerinden itibaren kafalarına kazıdıkları kızlarının da yardımıyla kocalarına ve erkek çocuklarına bakarlar.Modern kızlar tabii ki buna isyan ediyorlar,ama daha aşık olur olmaz onlar da sevgiyi hizmetle karıştırarak,öğrenmiş oldukları dersi yineliyorlar.
Latin Amerika’da dolaşan bir fıkra vardır:Amerika Birleşik Devletleri’nde neden askeri darbe olmadığını biliyor musun?Çünkü orada Amerikan büyükelçisi yoktur da ondan.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir