İçeriğe geç

Rüyaların Yorumu 1 Kitap Alıntıları – Sigmund Freud

Sigmund Freud kitaplarından Rüyaların Yorumu 1 kitap alıntıları sizlerle…

Rüyaların Yorumu 1 Kitap Alıntıları

Esas olan düşüncedir, görüntü ise sadece bir aksesuardır.
Yargılarımızın olduğu kadar umut ve arzularımızın da rüyalarda sergilediği aşırı savurganlığın temel kaynağı, eleştirel düşünce ve başkalarıyla iletişim yokluğudur.
Rüyaların gözlemlenmesinde özgün zorluklar vardır. Bazı konularda yanlıştan kaçınmanın tek yolu, gözlediğimiz veya yaşadığımız şeyi olabilecek en kısa sürede belgelemektir. Aksi takdirde, çok geçmeden kısmi veya tam bir unutkanlık egemen olacaktır. Tam unutkanlık ciddi değildir; ama kısmi unutkanlığa güvenilmez. Çünkü unutmadığımız şeyi açıklamaya giriştiğimizde belleğimizdeki tutarsız ve kopuk parçaları hayal gücümüzü kullanarak birleştirmeye, boşlukları doldurmaya eğilim gösteririz Farkında olmadan yaratıcı birer sanatçı oluruz ve zaman zaman tekrarlanması halinde, sahiden olmuş ve belirlenmiş bir gerçekmiş gibi anlattığımız hikâyeye kendimiz de inanırız. (Egger)
En önemsiz izlenim bile anımsanma yeteneğine sahip değişmez bir etki bırakır.
_Düşlerde akıl hastasının yaşadıklarını yaşarız. Wunt
_Düşte insanın gerçek karakteri ortaya çıkar. Düşler, kısa süreli çılgınlık, çılgınlık da, uzun bir düştür. Shopenhauer
_İyi insanlar, başkalarının uyanıkken yaptıklarını yalnızca düşünde görenlerdir. Platon
_Deli, uyanık bir düş görendir. Düşler bize, gizli doğamızı göstermek ve ne olduğumuzu değil, eğer başka bicimde yetiştirilseydik ne olabileceğimizi ortaya koymak için vardır… Kant
_Aristo Bize düşlerin tanrılar tarafından gönderilmediğini ve Şeytani olduğunu çünkü doğanın İlahi değil şeytani olduğunu soylemiştir. Aristo düşleri akıl ile ondan öncekiler ilahi olarak yorumlamış.

_Karın bölgesinin bilinci, bizden saklanan karanlık bir kıta mı?
_Herhangi bir kişi, düşlerindeki davranışları uyanıkken gösterse deli olarak kabul edilirdi.
_Yanılsama kuramı: Doğada bir at görürüz, yaklaşınca inek olduğunu, daha da yaklaşınca insan olduğunu görürüz. Düşte de böyle
_Düşünen ile düş göreni ayırt etmek gerekir.
_Histeri, unutulmuş yaralanmalardan ibaretti.
_Dirençleri yenmek ve direnç altına ışık tutarak özü açığa çıkarmak.
_En şiddetli bicimde uyanık olan ruhsal etkinlikler en derin bicimde uyuyan etkinliklerdir.
_Bilinçdışının kaynağı, enerjisini içgüdülerden alan arzulardır.
_İlkel insanlar düşlerin, tanrıların mesajları olduklarını kesin gerçek saymışlardı.
_Wundt, düşleri, “sinirsel uyarılmaya bağlı olanlar” ve “çağrışımlara bağlı olanlar” diye iki ana sınıfı ayırırlar.
_Terleyen insan rüyasında ataş üzerinde yürüdüğünü görür_
_Uykunun belli bir döneminde beynin davranışında değişiklikler olduğu ve düşlerin bu donemde görulduğu, bu kitabın yazıldığı tarihten 50 yıl sonra kanıtlanmıştır.
_Düş mü bizi başka diyarlara götürür yoksa başka diyarları mı getirir.
_Schiller, bir duşunce cok onemsiz ya da cok garip gelebilir ama kendisinden sonra gelen bir başka duşunceyi onemli kılıyor olabilir ve başka duşuncelerle bağlantı icinde cok etkin bir halkaya donuşebilir.
_Çişini yapamazsa öleceği öğretilen çocuk trafik sıkışınca da aynı boğuntuyu yaşar. Zihinsel öğelerin birbiriyle zincirleme bağlantıları vardır.
_Bazı duyu izlenimleri aklı sakinleştirmek icin gerekli bile olabilir. Değirmenci değirmeninin takırtılarını duyduğu surece uyuyabilir.
_Bağırsak ağrısı çamurlu bataklıkları, başağrısı evin örümceklerle kaplandığını, nefes alev saçan ocak, pipo penis, kürk kasık kılları, kadının kalçaları 2 evin birleşimini, küçük yol ise vajinayın kayganlığnı temsil edilir.

_Düşlerin kaynakları:
_1) Dış uyarılmalar_ Uykuda bile ruhun beden dışı dunya ile surekli bir ilişki icinde bulunduğunun kanıtıdır. Her gürültü kendine uyan bir duş imgesini uyarır. Bir gokgurultusu bizi bir savaşın ortasına goturebilir; bir horozun oluşu bir adamın dehşet cığlığına donuşebilir; bir kapı gıcırtısı hırsızlara ilişkin bir duşu uretebilir. ayağımızla yatağın kenarını itiyorsak kendimizi korkunc bir ucurumun kıyısında dikiliyor ayaklarında bir sıcak su şişesi ile yatarken duşunde Etna Dağına tırmandığını, kafasında yara olan adam Kızılderililer tarafından kafaderisinin yüzüldüğünü görmüş,__Uyuyana bilerek bir duyusal uyaran verilebilir deneyi. Tüyle burnunu gıdıkladılar, yüzüne işkenceyle maske geçiriyorlar. Sıcak ütü yaklaştırıldı evinde yanan kömürlerde yürüttüklerini.. Çalar saat bana rüyada tabakları düşüren garsonu, kilise çanını, devlerin masada gürültülü şekilde dişlerin vurarak çiğnedikleri ise koşan atın nal sesleri…
_2) İç uyarılmalar_ Gözleri ağrıyorken uyuyunca rüyasnda çok küçük harfli bir şeyler okuduğunu ..
_3) Organsal bedensel uyaranlar_ Aristo hastalıkların düşte kendilerini belli ettiklerini sölemiş. Kalp ve akciğer hastalıklarında anksiyete duşlerinin Yunanlılarda, hastaların duş kahinleri vardı. Hasta, Apollon tapınağına girer, orada ceşitli torenlere katılır, k u tsal sularla yıkanarak, masajla ve tutsulerle arınır ve sonra da bir coşku icinde, kurban edilmiş bir kocun derisi uzerine uzanırdı. Orada uyur ve hastalığının carelerini duşunde gorurdu. Hipokrat düşlerin sağaltma işlevinden bahsetmiş. Akciğer hastalıkları cekenler, boğulma, soluk yollarını kapayarak karabasanları deneysel olarak uyarmayı başardığına…Kol ya da bacak, duşte, bir hayvan ya da canavar olarak ortaya cıkabilir

_Düşlerin özellikleri_
Düşler, yer ve zamandan bağımsızlığıdır. Düşlerde akıl devre dışı bırakılır, olanaksız şeyleri kabul ederler. Mantıksızlık, tutarsızlık ya da saçmalık içermeyen hiçbir düş yoktur. Bir düş, ruhsal, duygusal ve zihinsel bir anarşidir. Düşlerde ruh, ruhsal bir otomata dönüşür. Gerçek hayatta insanın kendini tanrı sanması, nevrotik bir düşi deliliktir. Düşlerde ilkel dünyaların izlerini görebileceğimiz söylenir. Düşte tüm mucizevi olaylara inanırız. 3 #215;3=20 eder. Kralız, uçarız, komutanız, ölülerin dirildiğine, taşın konuştuğuna vs inanırız. Düşlerin 10da 9u saçmadır. En anlamsız nesneler bir araya gelir. Unutulmuş olaylar, yanılsamalar birleşerek canlanır. Düşlerde çağrışımlar serbest güreş yapıyor gibidir. Düş goren, delilerin, katillerin ve onların kurbanlarının, cücelerin ve devlerin, şeytanlann ve meleklerin rolunu oynayan bir aktördur. Gündelik korkularımızı bize en korkunç bicimlerde gösterirler. Zihinsel yaşamın ruhani düzeye yukselmesi, bu sozler yalnızca mistikler ve dinciler tarafından yinelenmektedir. Ünlü mistikler insan sozkonusu olduğunda metafiziğe giden yolların, düş lerden gectiğini bildirir. _Düş görme, “Muzik bilmeyen bir adamın piyanonun başına geçmesine benzetilir. _Düşler, boğulmuş duşuncelerin boşaltılmasıdır. Düş görülemezse düşünceler birikecek ve baskı yapacaktır. Düşler beyin için emniyet sübabıdır. Zamanın iyileştirici etkisi de kısmen buna dayanmaktadır.”

_Düşler uyandıktan sonra neden unutulur?_ Düşler parçalıdır ve erirler. Yeniden gorulen duşler de gozlemlenmiştir. Ruhsal küremizde, gökyüzündeki bulutlar gibi uçuşan düş yapıları, rüzgarın ilk üflemesiyle dağılırlar.” Duşler, tıpkı yıldızların parıltısının güneş ışığına teslim olması gibi yeni gunun izlenimleri onunde kenara cekilirler.

_Düşlerde ahlak_ Düşte ahlak yoktur ve kayıtsızlık her şeyin uzerinde egemenlik surer. Uyanıkken dehşete kapılacağı eylemleri rüyada sakince yapar. _Ahlaksız denen düşler, yaşamın yasakladığı şeylerin tohumlarının düşlerde yeşermesidir. Engisizasyon mah. “Eğer bir kişi duşunde kufur sayılacak şeyler gördüğünden soz ederse engizitorler, bunu, onun yaşamında araştırma fırsatını kacırmazlar, cünkü bir adamın gündüzün uğraştığı şey gece geri gelme alışkanlığı gosterir.” _Unutulan sözleri düşlerde açığa çıkar. Çocukluk da düşlerin kaynağını oluşturur. _Bir olay bilinçaltında kalırsa düşlerde açığa çıkar onun için taze acılar değil eski olayları düşlerde daha çok görürüz._Düşlerde ayrıntılar, tesadüfler, değersiz olaylar, dikkat edilmemiş sözler daha sık görülür. Bir acı olay değil de olayın yanındaki yaralı yüz mesela. Düşlerin bir bölümü yaşantımızla hiç ilintili değildir ama kaynağı nedir? _Hipermnezik duşler vardır. _Düşler hazımsızlıktan ileri gelir, kurama göre düş bir uyku bozukluğudur. Düşlerin nedenlerini ruhbilimin mi yoksa fizyolojinin mi alanına girer.

_Düşlerle akıl hastalıkları arasındaki ilişki_Düşlerle psikozlar arasındaki içsel bağlantılar, onların temelde akraba olduğunu gösteren benzerliklerdir. Bir gözlemde deliliğin dehşet verici bir düşten kaynaklandığını… Akıl hastaları normale dönse bile düşte hala hastalık belirtileri devam eder. Düşteki hızlı düşünce parçacıkları ve psikozlardaki düşünce uçuşmalarında tam bir zaman duygusu yitimi vardır.

_Düş yorumlama yöntemi_
Her düşün bir anlamı vardır. Aristoteles bu bağlamda en iyi duş yorumcusunun benzerlikleri en iyi kavrayan kişi olduğuna değiniyor. Şifre çözmek önemli..
_Uykudan önce uzandığımız zaman baskıladığımız istençdışı düşünceler açığa çıkar. Bu gevşemeyi yorgunluk sanırız. Bu yolla istençdışı” düşünceler “istençli; düşüncelere dönüşür.
_________________

_Musa ve Tektanrıcılık_
_Din, insanlığın başına musallat olmuş bir nevrotik saplantı.
_Tanrı, büyük bir imparatorluğa egemen olan firavunun bir dışa yansımasıydı.
_Algıda belirleyici faktör genelde arzu edilen şeyi görmektir.
_Travmalar sadece kişinin yaşadığı tecrübeler değil, doğuştan var olan arkaik kalıntılardır.
_Eğer Eski ve Yeni Ahit aynı tanrıdan geliyorsa neden Eski Ahit’te tanrı ‘Gaddar’, Yeni Ahit’te ‘Sevecen’ bir karakter çizmektedir. _Yahudilik bertaraf edilirse, kaynağını Yahudilikten alan İslam da bertaraf edilecektir.
_İnsan, yeni bir şey öğrendiğinde bu eğer kanaatlerine aykırıysa ona karşı koyar. Belli bir süre tereddüt eder, kendini savunan deliller bulmaya çalışır, kendisiyle mücadele eder, ama neticede bu yeni şeyi kabullenir. Egonun aklî yönünün duygusal yönünü yenmesi için zamana ihtiyaç vardır.
_Wellhausen (1844-1918) Yahudiliği, Hegelci felsefenin tesiriyle sentezci bir yoruma tâbi tutmuştur; Hegel’in tez, antitez ve sentez diyalektiğini içeren bir sistem ortaya koymuştur. Buna göre her kavram veya tecrübe zıddıyla kâimdir.
_Kendi çalışmamdan emin olma hissini tadamıyorum.
_Meissner: Freuda kendini yeni musa ile özdeşleştirdiğini. O artık yeni bir din ortaya koyan, halkını vaadedilmiş psikolojik özgürlüğe taşıyan bir mesihtir
_Zion, Kudüs tepelerininden birinin üstündeki kaledir. Zion kızı ise Yahudi ulusudur.
_Hayvanlardaki içgüdülerin karşılığı, insanda ilkel mirastır.
_İbranice: RUH- Ruach, esinti
_Rabbani Yemek – Efkaristiya: İsa’nın simgesel bedeni ekmek ve simgesel kanı şarapla yapılan kutsama.
_Nevrozun formülü: Travma -kendini savunma- uyuklama evresi, geriye itilmiş nesnenin kısmen dönüp gelişi.
_Nevrozlu hasta, eski bir travmaya takılıp yineleme saplantısı ile sürekli geçmişe bağımlı kaldığı için tutukluk yaşar. Aşırı şevkat gören çocuk hep bunu arayacak ve tacize uğrayan kız da hayatı boyunca bununu için teşhirci obje olacaktır.
_Oğlan, kendisiyle özdeşleşmekten vazgeçtiği babasından çekinmeye başlamış ve babası tarafından kötü davranılıyor gördüğü annesiyle özdeşleşme olanağına kavuşmuştu. Babaya karşı kasıp kavurucu bir kin, hiçbir şeyi umursamayan ve kendini helak etmelere kadar varan bu aşırı öfkeli tutum oğlanda başarısızlıklara ve sürtüşmelere yol açıyordu.

_Musa bir mısırlı. Bir sandıkçık içine konularak suya bırakılma motifi, doğum olayının simgesel yoldan açık seçik bir anlatımıdır ve bu anlatımda sandıkçık ana rahminin, su ise rahimdeki amniyon suyunun yerini tutar.
_Musevilik bir mısır firavun dinidir. Devrimci firavun Amenhotep, dünya tarihinde ilk tek tanrılı aton dinini getirmiş ama o ölür ölmez getirdiği yeni din de kaldırılıp bir kenara atılmış, kafir gözüyle bakılan kralın anısı lanetlenip aforoz edilmiştir. Herodotos, sünnet adetinin Mısır’da uzun süredir yaşadığını anlatır. Sünnet bir soyluluk sembolü sünnetsizlik ise cenabetlik. Bir zaman atalarının ellerindeki toprakları Tanrı Yehova’nın kendilerine geri vereceğine ilişkin sözler, uydurmalardan başka bir şey değildi. Musa Yahudileri kendi kavmi yapmıştı. Yehova Kaba, dar görüşlü yerel bir tanrıydı belki; zorba ve kana susamış biriydi.
_İsa, yeniden dirilen Musa ve primal baba olarak ortaya çıkmıştır. Mezmurlar Akhenaton’a aittir.
_Eski mitlerde çocuk aristokrat ailede doğar, terkedilir ve yoksul bir ailece alınır ya da bunun tam tersi olur. Aslında bu, kahramanlara asalet sağlar. Freud’a göre, Musa Akhenaton’a yakın bir aristokrattı. Ya bir general ya da bir din adamıydı hayallerinin Mısır’da gerçekleşemeyeceğini fark etti Sonunda çözümü buldu. Mısırlılar’ın hor gördüğü dini başka bir halka benimsetebilir, yeni bir krallık kurabilirdi. Neticede Yahudiler’le anlaştı, onların başına geçti, onları Mısır’dan çıkarıp bu monoteist dinde eğitmeye karar verdi. Musa’nın halk dinine karşı olan Aton dinini Yahudiler’e empoze etti.
_İlkel kabileler kendilerini en üstün kabile sayarlardı. Bu gelenek en üstün ırk Yahudilerdir olarak yeniden canlandı. Bir baba evlatlarından birini ötekilerden üstün tutuyorsa, öbür kardeşlerin kıskançlığa kapılması bizi şaşırtmamalıdır. _Musevilik bir baba diniydi. Hıristiyanlık ise bir oğul dini kimliğiyle ortaya çıktı. Komşulardan aldığı ana tanrılığı yeniden diriltmiş, çok tanrıcılığı kamuflajla bünyesine yerleştirmiş. Müslümanlık da Museviliğin kısa bir tekrarıdır. Museviliğe bir öykünme olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü Resülullah başlangıçta Museviliği bütünüyle benimsemek gibi bir amaç taşımaktaydı. Doğu dinleri atalar kültüdür.
_Büyük adam özlemi: Herkesin çocukluğundan başlayarak yüreğinde duyduğu baba özlemi, efsane kahramanının yenilgiye uğratmakla övündüğü babanın özlemidir bu. Güçlü iradesi, baskı, özgürlüğü, kimsenin gözünün yaşına bakmazlığa kadar varan o tanrısal umursamazlığı, baba tablosu özelliklerdir. Musa kendi şahsındaki gazap ve amansızlık gibi karakter özelliklerini Tanrısının karakterine mal etmiştir.
_Paulus- Hristiyan kilisesinin gerçek kurucusu ve ilk tanrı bilimcisi sayılır. Paulus yasaların geçersizliğini ilan ederek, tanrısal hükümdarlığın kurulacağı; Messias’ın insan suretine görünerek yeryüzüne indiği inancını yayarak putperestlerin yeni dini benimsemelerini sağlamıştır.
_Feci bir kazadan yara almadan kurtulan bir kişi bile travmatik nevroza maruz kalır ve bir kaç haftalık “Yumurtlama dönemi”nden sonra ruhsal semptomlar meydana gelir. Freud’un bu taravma tecrübesiyle söylemek istediği şudur: Yahudiler Musa’yı öldürmekle ve onun öğretilerini ters yüz etmekle bir travma yaşadılar ve neticede pişman olarak ona döndüler. Kişilik özelliklerine benzenilmek istenmeyen anne-babaya ileriki yaşlarda benzenilir çünkü çocukluk yıllarında onlara özenilmiştir. İşte Musa’nın dinine karşı halkın tutumu da böyle olmuştur.
_Yahudiler rabbın emirlerine itaat etmedikleri için cezalandırıldıklarına inanıyorlardı. Bu duygu peygamberler tarafından sürekli canlı tutulmuş. Bu suçluluk duygusu Yahudiler’den başka halklara da sıçramış. Pavlusa göre mutsuz olmamızın sebebi “Baba tanrıyı öldürmemizdi. İsa’nın fedakarlığı ile bu suçtan kurtulduk çünkü birimiz hepimizi kurtarmak için kendini feda etmiştir. Pavlos: “Bakın, mesih geldi ve gözlerinizin önünde öldürüldü. İsa tekrar dirilen Musa’dır. Freud Muhammed başlangıçta Yahudiliği kendisi ve halkı için kabule niyetlenmişti. Tek büyük primal babanın yeniden elde edilişi Araplar’ın özgüvene kavuşmasına neden oldu onları büyük başarılara taşıdı. Allah Araplar’a Yehova’nın Yahudiler’e davrandığından daha cömert davrandı.

_İlk Çağda güçlü bir adam tüm sürünün efendisiydı. Otoriteden yararlanarak zorbaca davranışlara başvuruyordu. Oğulların el ele vererek babalarını yenilgiye uğratması ve çiğ çiğ yemişlerdir. Sonra kardeşler arası boğuşmalar, birlik ve beraberliğin, bir çeşit toplumsal sözleşmenin doğmasını sağlamıştı. İhtimal başlangıçta kendisinden sürekli korkulan güçlü bir hayvan, baba yerine geçirilmiştir. Babanın kurban edilip yenmesine totem şöleni denilmiş ve kuşaklar boyunca kutsal bayram olarak kutlanmış. Zamanla hayvanların yerine, kaynağını açıkça totemden alan hayvan maskeli insan tanrılar geçirilmiştir. _Babaların yemelerie ve analar kültü başlaması.

_Üstben tüm baskıcı gelenekleri sürdürür bir aile görevindedir. Benlik ise efendinin takdirini bir özgürlük ve doyum olarak hisseder, suçlamalarını ise vicdan azabı olarak duyumlar. Üstben’e içgüdüsel bir isteği kurban eden Ben, özverisine karşılık Üstben tarafından daha çok sevilmeyi bekler. Çocukta “usluluk” ve “yaramazlık” diye bakılan şey, ileride toplum ile Üstben anne ve babanın yerini aldığında “iyi” ve “kötü”, erdemli ve erdemsiz diye nitelendirilir.
_Tanrının evrensel bir Tanrıya dönüşüp tüm uluslara kucak açması, nihayet ona ilk inananlar için Tanrıyla aralarındaki mahremiyetin elden çıkarılması anlamını taşımaktaydı.
_______________________

Rüyanın harika bir şiirselliği, mükemmel bir alegorisi, emsalsiz bir mizah anlayışı ve leziz bir ironisi vardır.
Uyuyan birine herhangi bir şey söylediğimizde uyanmaz ama adıyla seslendiğimizde uyanır. Demek ki uyuyan kişi uykuda duyumsadıkları arasında ayrım yapıyor.
Rüyalar çoğu zaman, kendimize itiraf edemediklerimizi açığa çıkarır; bu nedenle de rüyalarımıza haksızlık eder, onları yalancı, sahtekâr olarak tanımlarız.
Varlığımızın özü, Tissie’nin moi splanchnique dediği ve idrakimize kapalı olan bir karanlıktadır.
Bilinçdışı daha büyük evren olup daha küçük olan bilinçlilik evrenini kapsar. Bilinçli olan her şeyin, bilinçdışı bir ön evresi vardır.
Ruh uyku esnasında dahi, bedenin dışında kalan dünya ile sürekli bir bağlantı hâlindedir.
Zira tuhaf olan şudur ki rüya, unsurlarını normalde önemli ve derine işleyen olaylardan, geçmişin güçlü ve tahrik edici menfaatlerinden almaz. Aksine tåli ilavelerden, sözüm ona yakın geçmişin ya da uzak geçmişin değersiz kırıntılarından alır. Ailemiz içinde yaşanacak sarsıcı bir ölüm olayının izlenimlerinden dolayı geç saatlere kadar uyuyamayız. Bu olay, hafızamızda hiç yer almaz. Ta ki uyanık olduğumuz ilk an, söz konusu olayı hafızamızda yeniden bunaltıcı bir şiddetle tesis edinceye kadar. Oysa yolda karşılaştığımız ve yanından geçip gittikten sonra artık hiç mi hiç düşüncelerimizi meşgul etmeyen bir yabancının alnındaki siğil, rüyamızda rol almaktadır.
Rüya, Robert’e göre bedensel bir boşaltım süreci dir. Bu süreç, manevi tepki görünümüyle dile gelir. Rüyalar, henüz birer tohumken boğulmuş olan düşüncelerin boşaltılmalıdır.
Rüyalarımızın karakteri, genel durumumuzun dürüst bir aynasıdır. Hatta uyanık olduğumuzda kendimizi gözlemleyerek tespit edebildiğimizden çok daha dürüsttür.
Pfaff ise ünlü bir özdeyişi biraz değiştirircesine der: Bana bir müddet rüyalarını anlat, sana içyüzünü anlatayım.
plato bunun aksine der ki başkalarının uyanıkken yaptıklarını sadece rüyalarında yapanlar, en iyi insanlardır.
Rüyaların unutulması konusunda son olarak dile getirmemiz gereken hızlandırıcı etken ise insanların çoğunun, rüyalarına fazla önem vermiyor olmalarıdır. Örneğin birer araştırmacı olarak bir süreliğine rüya konusuna eğilenler, bu süre boyunca normalden daha sık rüya görürler. Bu demektir ki bu kişiler rüyalarını daha kolay ve daha fazla hatirlarlar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Rüyanın harika bir şiirselliği, mükemmel bir alegorisi, emsalsiz bir mizah anlayışı ve leziz bir ironisi vardır Zaman zaman uyandıktan sonra, bu izlenimlerden bazıları içimizi hâlâ o kadar fazla kaplar ki gerçek dünyada eşi benzerini henüz hiçbir zaman görmemiş olduğumuz fikrine kapılırız.
Rüyanın harika bir şiirselliği, mükemmel bir alegorisi, emsalsiz bir mizah anlayışı ve leziz bir ironisi vardır Zaman zaman uyandıktan sonra, bu izlenimlerden bazıları içimizi hâlâ o kadar fazla kaplar ki gerçek dünyada eşi benzerini henüz hiçbir zaman görmemiş olduğumuz fikrine kapılırız.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Rüyanın harika bir şiirselliği, mükemmel bir alegorisi, emsalsiz bir mizah anlayışı ve leziz bir ironisi vardır Zaman zaman uyandıktan sonra, bu izlenimlerden bazıları içimizi hâlâ o kadar fazla kaplar ki gerçek dünyada eşi benzerini henüz hiçbir zaman görmemiş olduğumuz fikrine kapılırız.
Her ne zaman bir şey doğru yapmadığımızdan ve bir şeyi gereken şekilde meydana getirmediğimizden dolayı, başarısız olacağımız endişesine kapılarsak, her ne zaman bir sorumluluğun baskısını hissedersek, mezuniyet sınavını ya da doktora sınavını görürüz rüyamızda.
Tüm rüyalar mutlak bir şekilde bencildir. Kılık değiştirmiş de olsa, hepsinde sevgili Ben kavramı mevcuttur. Rüyalarda tatmin edilen arzular her zaman bu Ben kavramının arzularıdır. Başka birisine yönelik bir ilgiden dolayı bir rüyanın oluşturulmuş olması, sadece yanıltıcı bir görüntüden ibarettir.
Ölümden önceki ıstıraplı sahneleri görmeyen çocuk açısından ölmek, bir yere gitmek ve hayatta olanları rahatsız etmemek anlamına geliyor. Söz konusu yokluğun nasıl meydana geldiği önemli değil. İster seyahate çıkmak şeklinde olsun, ister ayrılık, yabancılaşma ya da ölüm şeklinde.
Eğer bir kişi rüyasında ağrı dışavurumları arasında, babasının, annesinin, erkek ya da kız kardeşinin öldüğünü görürse, bu rüyayı hiçbir zaman, rüyayı gören kişinin söz konusu kişileri şimdi ölü olarak görmek istediğinin kanıtı şeklinde yorumlamam. Rüya teorisi bunu gerektirmez. Tersine, rüyayı gören kişinin yakınlarını herhangi bir dönemde -çocukluk döneminin bir aşamasında- ölü olarak görmeyi arzulamış olduğu sonucuna varmakla yetinir.
Rüyalardaki korku, psiko-nevrotik bir korku olabilir, psiko-seksüel heyecanlardan kaynaklanabilir ve bu arada korku, bastırılmış olan libidoyu temsil eder. Bu durumda hem korku, hem de bir bütün olarak kabus, nevrotik bir belirtinin önemine sahip olurlar.
Uyku esnasındaki uyarımlar öyle bir arzu tatminine işlenirler ki, bu arzu tatmininin diğer yapı taşlarını, malum psişik gündüz artıkları meydana getirirler. Sözü edilen birleşmenin gerçekleşmesi şart değildir. Keza duyduğumuz üzere, uyku esnasında ortaya çıkan bedensel uyarımlara karşı, birden fazla davranış olasılığı seçilebilir. Her nerede söz konusu birleşme gerçekleşirse, rüya içeriği için bir tahayyül malzemesi bulunmuş demektir ve bu malzeme her iki rüya kaynağını, yani hem somatik, hem de psişik rüya kaynaklarını temsil etmektedir.
Çoğu kez rüya, küçümsediklerimizin bir intikamı veya terk ettiklerimizin bir sistemidir!
Düşünmek ve yaşamak aynı şey sanki.
Bana hiçbir zaman bir rüya, bir insan hakkında ne düşünmem gerektiğini tebliğ etmedi. Ancak bu insan hakkında ne düşündüğümü ve ona yönelik bakış açımın ne olduğunu rüyalarımdan birkaç defa öğrenmiş oldum ve bu durum beni de şaşırttı.
Rüyaların analizinde ne kadar ilerlesek, çocukluk yaşantıların izlerine o kadar sık rastlarız. Bunlar görünmeyen rüya içeriği bağlamında, rüya kaynakları rolünü üstlenirler.
Görünen rüya içeriğinden, sadece analiz yardımıyla ortaya çıkarılabilen rüya düşüncelerine yöneldiğimizde, şaşırırız. Zira çocukluk dönemi yaşantıları öyle bazı rüyalarda da etkindir ki, bunların içeriklerine bakıldığı zaman bunu hiç ummayız.
Çok erken bir dönemde, tutkuların kolayca acılara sebebiyet verebileceğini de öğrendim tabii.
Rüya, (bastırılmış ve frenlenmiş) bir arzunun, (kılık değiştirmiş) tatminidir.
Her insanda öyle bazı arzular vardır ki, bunları başkalarına aktarmak istemez. Yine öyle arzular vardır ki, bunları kendisine de itiraf etmek istemez.
Bariz arzu tatminleri olan rüyalar vardır: Oysa arzu tatmini her nerede kamufle edilmişse, tanınması mümkün değilse, orada bu arzuya karşı koyma eğilimi söz konusu demektir. Zaten bu karşı koyma eğilimi nedeniyle arzu sadece deformasyona tabi tutularak dile getirebilmiştir.
Rüya anlamsız değil. Saçma değil. Hayal gücü hazinemizin bir kısmı uyanırken, diğer bir kısmı uyuyor olmasını gerektirmez. Rüya tam değerli psişik bir olgu olup, üstelik bir arzunun yerine getirilmesi konumundadır.
Bir rüya, patolojik bir fikirden başlayarak, hafıza içinde geriye doğru izlenen, psişik zincire dahil edilebilir. Bu durumda rüyanın bizzat kendisini bir belirti olarak ele almak ve patolojik fikir için meydana getirilmiş olan yorumlama yöntemini rüyaya uygulamak, akla yakın bir davranıştı.
Bir rüyayı yorumlamak demek, onun anlamını vermek, rüyanın yerine, eşit ağırlıklı ve tam değerli bir halka olarak ruhsal faaliyetlerimizin zincirine oturan bir şey koymaktır. Ancak gördüğümüz üzere, rüya konusundaki bilimsel teoriler, rüya konusuna yer ayırmazlar. Zira rüya onlara göre bir ruhsal edim değildir. Somatik bir süreçtir.
Rüyanın ruhsal hastalıklarla olan ilişkisinden söz eden kişi, üç şeyden birini kastediyor demektir:

1) Kökensel ve klinik ilişkiler, örneğin bir rüya bir psikoz durumunu temsil ediyorsa, bu durumu hazırlıyorsa ya da bu durumdan sonra ortaya çıkıyorsa.
2) Ruhsal hastalık durumunda rüya yaşan tısının uğradığı değişimler.
3) Rüya ve psikozlar arasındaki içsel ilişkiler, yapısal akrabalığa işaret eden paralellikler.

Rüya görme yeteneği alınmış olan bir insan, kısa zaman içinde ruh sağlığını yitirir, zira beyninde, bitmemiş ve sonuçlandırılmamış fikirlerden ve izlenimlerden meydana gelen devasa bir kitle birikir. Bu kitlenin ağırlığının altında ise, bitmiş birer bütün olarak hafızaya dahil edilmesi gereken hususlar ezilirler.
Robert, mutlak bir doğru olarak, şu iddiada bulunur: Hiçbir zaman düşünceler vasıtasıyla sonuna kadar işlenmiş olan konular, rüya kaynakları haline gelmezler. Rüyanın kaynakları daima, bitmemiş bir biçimde aklımızda kalan ya da ruhumuza teğet geçen hususlardır. Bu nedenle rüyayı açıklamak genelde mümkün olmaz. Zira rüyanın sebepleri, rüyayı gören kişi tarafından yeterince idrak edilmemiş olan geçmiş günün duyusal izlenimleridir.
Bazı yazarlar, rüyanın ahlaki gerekliliklerden haberdar olmadığını, kararlı bir şekilde ifade ederler. Yine başkaları ise aynı kararlılığı göstererek, insanın ahlaki yapısının rüya yaşantısında da mevcut olduğunu ileri sürerler. Her geceki rüya deneyimlerini referans aldığımızda, ilk iddianın doğruluğu konusunda hiçbir kuşku kalmıyor gibi. Jessen yektir diyor ki: Uykuda insan daha iyi ve daha meziyetli de olmaz. Daha ziyade rüyalarda vicdan suskun kalır sanki. Zira insan burada merhamet duymaz ve en ağır suçları, hırsızlık, cinayet ve öldürme edimlerini tamamen kayıtsızlık içinde ve ardından pişmanlık duymaksızın geçekleştirebilir.
Rüya bağlamsızdır, hiç rahatsız olmadan, en aşırı çelişkileri birleştirir, imkansız olan şeylere müsade eder, gün içindeki etkili bilgimizi devre dışı bırakır, ahlak ve karakter bakımından anlayışımızın zayıf olduğunu gösterir.
Rüyalarda genelde (istisnalar ayrıca açıklanmalıdır) düşünmediğimizi, birtakım şeyler yaşadığımızı sanırız. Yani halüsinasyonlara tamamıyla inanırız. Hiçbir şey yaşamamış olduğumuza ve sadece özel bir biçimde düşünmüş (rüya görmüş) olduğumuza yönelik eleştiri, ancak uyandığımızda gündeme gelir. İşte bu özellik, gerçek uyku rüyasını gündüz düşlerinden ayırır ki, gündüz düşlerini hiçbir zaman gerçeklikle karıştırmayız.
Belli bir bağlam içindeki bir rüya, hafızamızda olduğu kadar net bir bağlama, aslında çok nadiren ulaşmış ve belki de hiçbir zaman sahip olmamıştır. Gerçeklere önem veren insanlar da, gördükleri tuhaf rüyaları, herhangi bir eklenti ve süsleme yapmaksızın anlatamazlar pek. Beşeri ruh, her şeyi bir bağlam içinde görmek ister. Bu arzu o kadar güçlüdür ki, söz konusu beşeri ruh, az çok bir bağlam içinde bulunan bir rüyayı hatırladığında, bağlamdaki eksiklikleri kasıtsız olarak telafi eder.
Yatakta çaprazlamasına yatıp, ayaklarımızı dışarıya sarkıttığımızda, korkunç bir uçurumun kenarında durduğumuzu veya dik bir yamaçtan düştüğümüzü görebiliriz.
Uyanık yaşantının derin duyguları ve asıl özgür zihinsel enerjimizi yönelttiğimiz sorular ve sorunlar, genel olarak rüya yaşantısında karşımıza çıkan sorular ve sorunlarla özdeş değildirler. Yakın geçmiş söz konusu olduğunda, rüyalarımızda tekrar gündeme gelen hususlar, genelde günlük hayatın önemsiz, tesadüfi, ‘unutulmuş’ izlenimleridir. Uyanıkken en yoğun olan psişik faaliyetler, aynı zamanda en derin uykuya dalan faaliyetlerdir.
Rüya, uyanık durumdaki kişilerin ulaşamayacağı anılara sahiptir.
Rüyada gördüğümüz bir malzemeyi, uyanıkken bilgi ve yaşantılarımıza dahil saymayız. Gerçi söz konusu malzemeyi rüyada gördüğümüzü hatırlarız, ama böyle bir şeyin daha önce başımızdan geçip geçmemiş olduğunu ya da ne zaman başımızdan geçmiş olabileceğini anımsamayız.
Aslında rüya hiçbir zaman gerçek dünyadan kopamaz. En yüce ve en saçma oluşumları dahi, temel malzemelerini edinmek için, ya duyular dünyasında gözlerimize görünen hususlara, ya da uyanık durumdaki fikirlerimizde çoktan herhangi bir şekilde yer almış olan hususlara müracaat etmek zorundadırlar.
”Bana düşlerini söyle sana içsel benliğin hakkında bir şeyler söyleyeyim. ”
İnsan bir düşü ne denli derinlemesine çözümlerse, o düşün gizli içeriğinin kaynakları arasında bir rolü olan çocukluk yaşantılarının izlerine o denli sık rastlar.
Gündüz boyunca ketvurularak ve baskılanarak depolanmış ruhsal enerji, geceleyin düşlerin itici gücü olur. Baskılanmış ruhsal malzeme düşlerde gün ışığına çıkar.
Platon, en iyi insanların, başkalarının uyanıkken yaptıklarını yalnızca düşünde görenler olduğunu düşünür.
Bir düş, ruhsal, duygusal ve zihinsel bir anarşidir, başıboş ve kontrolsüz ya da
amansız davranan işlevlerin bir oyunudur, düşlerde ruh, ruhsal bir otomata dönüşür.
Herhangi bir kişi düşlerdeki koşullarda gösterilen davranışları uyanıkken gösterse deli olarak kabul edilirdi.
Düşlerin sabahleyin eriyip gittiği herkesçe bilinir. Kuşkusuz anımsanabilirler; çünkü biz düşleri ancak uyandıktan sonra belleğimizde kalanlardan biliriz.
Schopenhauer tarafından 1851’de geliştirilen tartışma çizgisi pek çok yazar üzerinde belirgin biçimde etkili olmuştur. Onun görüşüne göre, zekâmız, kendisine dıştan çarpan izlenimleri alıp onları zaman, uzay ve nedensellik biçimleri halinde yeniden biçimlendirerek bizim evren tablomuza ulaşır.
Yürekte uyuklayan tüm bedensel arzu ya da itilmişlikler, eğer bir şeyler onları harekete geçirirse, kendilerine eşlik eden düşüncelerden doğan bir düşe neden olur ya da zaten var olan bir düşe bu düşüncelerin karışmasına yol açarlar.
Deneyimler, en sık olarak en sıcak tutkularımızın odaklandığı şeyleri düşümüzde gördüğümüzü söyler
Jessen (1855, 553), şöyle yazıyor: “Uykuda ne daha iyi, ne daha dürüstüz. Tersine vicdan, düşlerde sessiz gibidir; çünkü düş içinde acımasızızdır ve en kötü suçları — hırsızlık, saldırı ve cinayet— tam bir kayıtsızlık ve sonrasında hiçbir pişmanlık duymaksızın işleyebiliriz.”
Eğer kısa bir şiir dizesi kendisini oluşturan sözcüklere bölünür ve bunlar karıştırılırsa anımsanması çok güç bir hal alır. “Eğer sözcükler uygun biçimde düzenlenir ve uygun bir sıraya sokulursa bir sözcük diğerine yardım eder ve anlamla yüklenmiş olan bütün, bellek tarafından kolayca alınıp uzun süre saklanabilir. Genelde anlamsızı saklamak, karışık ve düzensiz olanı saklamak kadar zor ve olağandışıdır.” [Strümpell, 1877, 83.]
İç organların belirgin hastalıkları pek çok olguda kesin olarak düşlerin başlatıcısı olmaktadır. Kalp ve akciğer hastalıklarında anksiyete düşlerinin sıklığı genellikle bilinmektedir.
“Eğer bir kişi kırlık alanda yürüyüş yapar ve uzaktaki bir nesneye ilişkin belirsiz bir şey­ler algılarsa ilk önce onun bir at olduğuna inanabilir.” Daha yakından bakışta görüntü onu yere uzanmış bir inek olarak yorumlamaya yol açabilir ve sonunda imge kendisini toprağa oturmuş bir grup insan olduğu çözümlemesine yöneltebilir. Aklın, uyku sırasında, dış uyaranlardan aldığı izlenimler de aynı biçimde belirsiz bir doğadadır ve onların temelinde akıl, yanılsamalar oluşturur; çünkü izlenim az ya da çok sayıda bellek imgesini uyarır ve onların arasından ruhsal değerini kazanır.
Belirsiz biçimde algılanmış her gürültü kendine uyan bir düş imgesini uyarır. Bir gök gürültüsü bizi bir savaşın ortasına götürebilir; bir horozun ölüşü bir adamın dehşet çığlığına dönüşebilir; bir kapı gıcırtısı hırsızlara ilişkin bir düşü üretebilir. Gece üstümüz açılırsa, belki de, çıplak dolaşma ya da suya düşme düşleri görebiliriz. Eğer yatakta çaprazlama yatıyor ve ayağımızla yatağın kenarını itiyorsak kendimizi korkunç bir uçurumun kıyısında dikiliyor ya da bir kayalıktan düşüyor olarak görebiliriz. Eğer başımız yastığın altına girmişse düşümüzde ağırlığıyla bizi ezecek bir noktada asılı duran kocaman bir kayanın altında görebiliriz kendimizi. Meni birikimi şehvetli düşlere yol açabilir; yerel ağrılar kötü- davranıma, saldırıya, uğrama ya da yaralanma düşünceleri üretebilir
Bizi derinden etkilemiş ve üzerimizde gölgesiyle gecenin geç saatlerinde uyuyakaldığımız bir aile yası, ilk uyanıklık anında altüst edici dehşetiyle geri dönene dek belleğimizden silinip atılır. Öte yandan, sokakta karşılaştığımız ve yanından geçtikten sonra aklımızdan silinivermiş bir yabancının alnındaki et beni düşümüzde yer alabilir
Volkelt (1875, 119): Çocukluk ve gençlik anılarının düşlere kolayca girebilmesi özellikle dikkat çekicidir. Düşler üzerinde düşünmekten vazgeçtiğimiz ve uzun süredir bizim için önem taşımaz hale gelmiş şeyleri durmadan bize anımsatırlar.
Hildebrandt (1875, 23): «Düşlerin bazan en erken yaşlarımızın çok uzak hattâ unutulmuş olaylarını hem de olağanüstü bir yeniden üretme gücüyle aklımıza geri getirdiklerini kesin olarak kabul etmiş bulunuyorum.»
Düşlerin, uyanıklık yaşamında ulaşılamayan anılan emirlerinde bulundurmaları olgusu öylesine olağanüstü ve kuramsal açıdan öylesine önemlidir ki bazı başka «hipermnezik»2 düş örnekleriyle bağlantılı olarak bu olguya biraz daha dikkat çekmek istiyorum. Maury [1878,142] bir zamanlar gün boyu Mussidan sözcüğünün nasıl da durmadan aklına geldiğini anlatır. Onun Fransa’da bir kent adı olduğundan
başka hiçbir şey bilmemektedir. Bir gece düşünde Mussidan’dan geldiğini söyleyen ve kendisine oranın neresi olduğu sorulduğunda Dordogne iline bağlı küçük bir kasaba olduğunu söyleyen bir adamla konuşur. Maury uyandığında kendisine düşünde verilen bilgiye hiç inanmamıştır; ancak bir coğrafya sözlüğünden bilginin son derece doğru olduğunu öğrenir. Bu örnekte düşün üst düzeydeki bilgisi desteklenmiştir ancak bu bilginin unutulmuş kaynağı ortaya çıkarılamamıştır.
Bir düşün içeriği, değişmez bir biçimde düş görenin bireysel kişiliğine, yaşına, cinsiyetine, sınıfına, eğitim standardına ve alışılmış yaşam biçimi ile geçmiş tüm yaşamının olay ve deneyimlerine az ya da çok bağımlıdır.
Aristoteles’in düşlerle ilgili iki çalışmasında, düşler ruhbilimsel
inceleme konusu yapılmıştı. Bize düşlerin tanrılar tarafından gönderilmediğini ve İlâhi özellikleri bulunmadığını, şeytani olduğunu,
çünkü doğanın İlâhi değil şeytani olduğunu söylemiştir. Yani düşler, doğaüstü oluşumlardan doğmaz; her ne kadar insan ruhunun İlâhi
olana akraba olduğu doğru ise de düşler insan ruhunun yasalarına
uyar. Düşler, düş görenin uyuduğu sürece süren zihinsel etkinliği olarak tanımlanır.
Bir düş baskılanmış ya da bastırılmış bir isteğin kılık değiştirilmiş doyurulmasıdır.
Herkesin başkalarına açmamayı yeğleyici hatta kendi kendine de itiraf edemeyeceğini istekleri vardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir