İçeriğe geç

Ruhun Labirentleri Kitap Alıntıları – Kemal Sayar

Kemal Sayar kitaplarından Ruhun Labirentleri kitap alıntıları sizlerle…

Ruhun Labirentleri Kitap Alıntıları

İnsan aynen gözleri ile gördüğü ve kulakları ile duyduğu gibi, kalbi ile anlar. İşitmeyen ve anlamayanların gözlerinin değil, göğüslerindeki kalblerinin kör olduğu söylenir. Kalbin böylesine bir körlüğü inkardır ve cehaletin kaynağıdır.
Sere dilemin deşe yani ‘yüreğimin başı ağrıyor’
Özdenören aşkı bir kendini aşma cehdi , alışkanlığı ya da bir istidadı olarak tanımlar.
Korkacak bir şey kalmadı. Dibe vurdum. Senin kalbinden daha aşağıya düşemem.
Aşk, vuslat vuku bulduğunda hala oradaysa aşktır.
Yaratıcı neymiş, yaratmaya kalkışarak tanıdım. Yalancı ilah, doğrusunu tanıdı. Gölge artist, öz sanatkarı tanıdı.
Yola çıkmak endişeyi artırır, yola hiç çıkmamak ise insanı hiçliğin zindanına hapseder.
Kişi Simurg’u görmek için kanatlarının yanmasını göze alabiliyorsa, doğru yolda ve doğru yönde yürüyor demektir.
Değil mi ki kalbimiz vardır, insanlığa söyleyecek bir son sözümüz de vardır. Kalbi olanın aşkı da olacaktır.
Feridüddin Attar’ın o enfes istiaresiyle söylersek kişi, Simurg’u görmek için kanatlarının yanmasını göze alabiliyorsa doğru yolda ve doğru yönde yürüyor demektir.
Yola çıkmak endişeyi arttırır, yola hiç çıkmamak ise insanı hiçliğin zindanına hapseder.
Ölüm bize varlığın ertelenemeyeceğini hatırlatır. İnsan ölümle yüzleşecek kadar şanslıysa, hayatı bir imkân, ölümü de ‘imkânın artık mümkün olmaması’ olarak değerlendirebilir ve hayatını son anına dek değiştirebileceğini fark eder.
Kişi ancak ötekine emniyet etmekle yalnızlığa tahammül edebilir.
Aşk bir yola koyuluştur..
Sahip olduğumuz ürünlerle kim olacağımızı seçtiğimiz bir zaman diliminde yaşıyoruz.
Gerçek hayatlarından hoşnut olmayan kişiler için tüketmek yeni bir kimlik, yeni bir hayat edinmektir.
Ölümün inkârı, giderek hayatın inkârına dönüşmekte; varoluşsal nevroz, insan ruhunu yurt edinmektedir. Gaye yokluğu, modern tecrübeyle birlikte bir gulyabani gibi insanın yolunu kesmekte, hayat anlık hazların doyurulduğu bir ritüeller dizisi olarak algılanmaktadır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kişi kendi iç dünyasıyla, duygularıyla irtibatını kesmek suretiyle de aidiyet hissini yitirebilir.
İsteklerimizin denetimsiz biçimde büyümesine izin verdik ve şimdi onları nasıl yönlendireceğimizi şaşırmış durumdayız Ve hiçbir şey şu anda ruhlarımızdaki çaresizligi, zihinsel karışıklığımızı ölüm karşısındaki açık ve sakin tutumun kaybı kadar iyi anlatamaz. Modern insanın refah seviyesi ne kadar yüksekse, tüyler ürpertici ölüm korkusu ruhunu o kadar derinden yaralıyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Günümüzün felâketleri kurbanların adlandırabileceği, parmaklarıyla işaret edebileceği, karşısında birleşik bir cephe oluşturup onunla savaşabileceği bir düşmanın yaptığı kötülükler değil. Kaderin silleleri, sâbit bir adresleri olmayan, mali piyasalar, küresel ticaret koşulları, rekabet gücü, arz-talep gibi tuhaf ve kafa karıştırıcı isimler ardında saklanan gizemli güçler tarafından indiriliyor.
İngilizlerin kontrol etmeye çalıştığı şeyi, İspanyol kökenliler kabul etmeye yatkındırlar ve olayları kötü talih ve kadere bağlamaya daha eğilimlidirler (Range ve ark., 1999).

Batı kültürlerinde, Bu niye oldu? sorusu sorulurken, Asya kültürlerinde, Bu kişiyi intihara kimler itti? sorusu sorulur.

Durkheim sadece ekonomik çöküntü zamanlarında değil ekonomik açılım zamanlarında da intihar hızlarının arttığını gözlemlenmişti.
Hayatlarındaki tüm seçenek ve fırsatlar üzerinde bir tahakküm kudretleri bulunmadığını, ancak ölümü seçmekle iradelerinin ilk kez tebellür ettiğini düşünebilirler.
Basitçe ifade edersek, bazen kişisel sorunlar toplumsal sorunlardan daha az önemli olabilir. Batılı-olmayan toplumlarda tamamlanmış intiharlar psikiyatrik tanılarla daha az ilgilidir.
Robertson küreselleşmeyi yerelliği ezip geçen bir güç olarak görmektense, küreselin yerel görünümleriyle ilgilenmeyi yeğledi ve bunu da küyerelleşme olarak isimlendirdi.
Dünyanın, modern hayatın sunduğu belirsizlik ve emniyetsizliklerden köken almak suretiyle tehlikeli ve yasak koyucu bir yer olarak algılanması, saldırgan dürtülerin narsistik biçimde dışa yansıtılmasıyla daha da pekişecektir.
Kelimelerin duygusal yükünü yüklenemediği anlar, haller, yaşantılar sessizlikle en güzel ifadesini bulur.
Ölümlerin en kötüsü, aşksız yaşamaktır.
En fazla farkında olan, en fazla acı çekendir. diye yazan Mevlânâ’ya göre, insan için en büyük talihsizlik Allah’tan ayrılığın acısını hissetmemektir.
Mutasavvıflar için düşünmenin ve kendini bilmenin merkezi, akıldan değil, bedensel bir organ olan, çarpıntısı hem hayat veren hem hayatın varlığını belirten, göğüs boşluğunda yerleşik bir et parçası olan kalbde yatar.
Aşk bir yola koyuluştur.
Hüsrev: Ben sanatı hayattan başka bir şey sanıyordum. Hürriyetlerin sonu. Aciz bahtımın ulaşamadığı bir yer. Orası irademin bahçesiydi.
Romantik aşkın belkemiğini oluşturan şey, gerçek bir kayıp duygusu hissetmeksizin teslimiyettir.
Rolla May kendi kendisine, Yirminci yüzyıl insanının temel sorunu nedir? diye sorar ve cevap verir: Boşluk.
Seyrettiklerini daima kültürünün süzgecinden geçirdi ve Ekrandır, hayaldir, demedi. Gâvura gâvur kötüye kötü dedi.
Sessizlik, Japon iletişiminde kelimelerin gölgede bıraktığı yeri ikame eder. Kelimelerin duygusal yükünü yüklenemediği anlar, haller, yaşantılar sessizlikle en güzel ifadesini bulur.
Kelimelerin bir şeyleri gizlemesi her zaman iradi bir durum değildir. Bir şeyi söze dökerken seçmediğimiz kelimeler vardır ve onlar ister istemez bir şeyi gizlerler. Bazı durumları söze dökmenin zorluğunu yaşadığımız anlar vardır.
Eğer bir iş veya eş benliğin gelişimine yardımcı olmuyor, onu tamamlamıyorsa, bırakıp gitmek için ‘meşru bir sebep’ var demektir.
En fazla farkında olan, en fazla acı çekendir. diye yazan Mevlânâ’ya göre, insan için en büyük talihsizlik Allah’tan ayrılığın acısını hissetmemektir.
İnsan aynen gözleri ile gördüğü ve kulakları ile duyduğu gibi, kalbi ile ‘anlar’. İşitmeyen ve anlamayanların gözlerinin değil, göğüslerindeki kalblerinin kör olduğu söylenir.
Feridüddin Attar’a göre, beden ruhun kafesidir. Öbür dünyada beden ruh olacaktır ve bu yüzden kişi bu dünyada onun için hazırlanmalıdır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir