Mustafa Kemal Atatürk kitaplarından Nutuk – Söylev Cilt 1 kitap alıntıları sizlerle…
Nutuk – Söylev Cilt 1 Kitap Alıntıları
Vatana ihanetin nedeni olmaz; er ya da geç bedeli olur!..
Ne denli zengin olursa olsun; bağımsızlıktan mahrum ulus, uygar toplumlar karşısında, uşak durumunda kalmaktan öteye gidemez
Kahramanı kadar gafili de haini de çok olan bir milletiz.
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
Efendiler, bütün ordusu, üstün düşman karşısında yenilip de kendiliğinden geri çekilen, kılıcını çekip tek başına atını, düşman başkomutanın çadırına doğru sürerek ölüm arayan Türk komutanları görülmüştür.
Bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü tesadüf ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de, tarih, bunu asla affetmez ve affetmemelidir. Türk inkılap tarihinin gelecek nesillere hitap ve uyarısı işte budur.
Bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü tesadüf ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de, tarih, bunu asla affetmez ve affetmemelidir. Türk inkılap tarihinin gelecek nesillere hitap ve uyarısı işte budur.
Efendiler, komutanlar, askerliğin görev ve gereklerini düşünür ve uygularken, beyinlerini siyasi görüşlerini etkisi altında bulundurmaktan kaçınmalıdırlar. Siyasetin gereklerini düşünen bir başka görevliler bulunduğunu unutmamalıdırlar.
Komutanların, emirleri altında verilen millet evladını, memleket vasıtalarını, düşmana ve ölüme doğru sürerken, düşündükleri tek nokta, milletin kendilerinden beklediği vatan görevini ateşle, süngüyle ve ölümle yerine getirerek sonuç almaktır. Askeri görev, ancak bu anlayış ve inançla yerine getirilebilir. Lafla, politika ile, düşmanın aldatıcı vaatlerine kulak vermekle askerlik görevi yapılamaz. Omuzlarında ve özellikle kafalarında askerlik sorumluluğunu yüklenecek kadar kuvvet bulunmayanların feci sonlarla karşılaşmaları kaçınılmazdır.
Komutanların, emirleri altında verilen millet evladını, memleket vasıtalarını, düşmana ve ölüme doğru sürerken, düşündükleri tek nokta, milletin kendilerinden beklediği vatan görevini ateşle, süngüyle ve ölümle yerine getirerek sonuç almaktır. Askeri görev, ancak bu anlayış ve inançla yerine getirilebilir. Lafla, politika ile, düşmanın aldatıcı vaatlerine kulak vermekle askerlik görevi yapılamaz. Omuzlarında ve özellikle kafalarında askerlik sorumluluğunu yüklenecek kadar kuvvet bulunmayanların feci sonlarla karşılaşmaları kaçınılmazdır.
Tarihte bütün bir vatanı, çok üstün düşman kuvvetleri karşısında, son bir avuç toprağına kadar karış karış kahramanca ve namusluca savunmuş ve yine varlığını koruyabilmiş ordular görülmüştür. Türk ordusu o cevher de bir ordudur. Yeter ki ona komuta edenler, komuta edebilme vasıflarına sahip olabilirsinler!
Her taraftan adıma sayısız telgraflar gelmektedir: Büyük çapta düzenli kuvvetler gönderiniz, şu kadar cephane gönderiniz, bunlar gelmezse burada yeniliriz denilmekte, tehlike ve ateş içinde bulunmanızın verdiği heyecan dolayısıyla, durum acı bir dille anlatılmaktadır. Bizim görevimiz ve durumumuz, onların üzüntü ve heyecanına katılarak halkının maneviyatını kırmak değildir. Aksine, acılara direnme gücü, sebat ve ümit verecek şekilde hareket etmektir.
Cepheler delinebilir, buna karşı tedbir, delinen kısmı derhal kapatmaktan ibaretti. Bu ise, cephe üzerindeki kuvvetlerden başka, geride, yedekte, kuvvetli destekler bulundurmakla mümkündür.
Birlikte ve amaçta azimli olan ve ısrar eden millet, gururlu ve saldırgan her düşmanı eninde sonunda bu gurur ve saldırganlığından pişman kılabilir.
Millet ve ordu, Padişah ve Halife’nin hâinliğinden haberdar olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği din ve gelenek bağları dolayısıyla da içten gelerek boyun eğmekte ve bağlı. Millet ve ordu bir yandan kurtuluş çaresi düşünürken bir yandan da yüzyıllardır süregelen bu alışkanlık dolayısıyla, kendinden önce, yüce hilâfet ve saltanat makamının kurtarılmasını ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinde de değil…
Önder olacakların her ne olursa olsun, gayeden dönmemeleri, ülkede bulunabilecekleri son noktada, son nefesini verinceye kadar gaye uğurunda özveriyi sürdüreceklerini işin başında karar vermeleri gerekir.
(…) Çok kere olayların gidişinden vazifeler meydana gelir. Mustafa Kemal Paşa meselesi de, o kabildendir.
İslam dininin, yüzyıllardan beri yapılageldiği üzere bir siyaset aracı olarak kullanılmaktan kurtarılması ve yüceltilmesinin şart olduğu gerçeğini de görmüş bulunuyoruz.
Osmanlı Devleti’nin ömrünü tamamlamış olduğuna artık çoktan inanmıştım. Osmanlı Devleti’nin sadrazamlık makamına geçmek gibi zayıf ve anlamsız bir düşüncenin benim kafamda yeri olmayacağı tabii idi. Ben gelip geçmesi tabii olan inkılap safhalarını sakin bir şekilde takip ederken, yarının tedbirlerinden başka bir şey düşünmüyordum.
Efendiler dedim, egemenlik ve saltanat, hiç kimse tarafından, hiç kimseye, bilim gereğidir diye, görüşmeyle, tartışmayla verilmez. Egemenlik, saltanat, kuvvetle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk ulusunun egemenlik ve saltanatına el koymuşlardı. Bu zorbalıklarını altı yüzyıl sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk ulusu bu saldırganların hadlerini bildirerek, egemenlik saltanatını, ayaklanarak, kendi eline gerçekten almış bulunuyor. Bu bir oldubittidir. Söz konusu olan, ulusa saltanatını, egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorunu değildir. Sorun, zaten oldubitti haline gelmiş bir gerçeği ifadeden ibarettir. Bu, kesinlikle olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes sorunu doğal karşılarsa, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek, yöntemine uygun olarak ifade olunacaktır. Fakat, ihtimal bazı kafalar kesilecektir.
İngiltere’nin oyunu biraz daha incedir.
İngiltere, Türk’ün birliğini, çağdaşlaşmasını, gerçek bir bağımsızlık kazanmasını, gelecekte bile istemiyor. Yeni imkân ve görüşlerle; tamamen çağdaş ve kuvvetli bir Müslüman-Türk hükümeti başında hilafet de olursa, İngiltere’nin elindeki Müslüman esirleri için kötü bir örnek olur. İngiltere Türkiye’yi bütünü ile ele geçirebilse, kafasını kolunu koparır, birkaç yılda sadık bir sömürge durumuna sokar
fakat bunu Fransa ile dövüşmeden yapabilmek mümkün olamayacağından taraftar olamaz.
İngiltere, Türk’ün birliğini, çağdaşlaşmasını, gerçek bir bağımsızlık kazanmasını, gelecekte bile istemiyor. Yeni imkân ve görüşlerle; tamamen çağdaş ve kuvvetli bir Müslüman-Türk hükümeti başında hilafet de olursa, İngiltere’nin elindeki Müslüman esirleri için kötü bir örnek olur. İngiltere Türkiye’yi bütünü ile ele geçirebilse, kafasını kolunu koparır, birkaç yılda sadık bir sömürge durumuna sokar
fakat bunu Fransa ile dövüşmeden yapabilmek mümkün olamayacağından taraftar olamaz.
İtalya namuslu bir emperyalist olduğundan, savaşa ancak Anadolu’nun bölüşülmesinde pay almak için girdiğini açıktan açığa söylüyor.
Gerçeği söylemeyen sanıktan kuşku duymakta hâkim haklıdır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Cumhuriyet kuracaklar, Cumhuriyet!”
İngilizlerle savaşa girişmeye taraftar mısınız?
Girişildiği takdirde başarı sağlanacağından ne dereceye kadar eminsiniz?
Böyle bir ayak direme hareketi vatanın çıkarlarına uygun düşer mi?”
Dört yüz ilâ beş yüz milyon lira borcumuz var. Bu parayı kimse kimseye bağışlamaz; bize bunu ödeyiniz diyecekler; halbuki bizim gelirimiz bunun faizine bile yeterli değildir. O zaman güç bir durumda kalacağız; bu durumda bağımsız olarak yaşamaya malî durumumuz elverişli değildir. Sonra, yanı başımızda, bizi bölüşmeyi emel edinmiş hükûmetler var; onların ihtirasları karşısında mahvoluruz. Parasız, ordusuz ne yapabiliriz? Onlar uçakla havada uçuyorlar, biz henüz kağnı arabasından kurtulamıyoruz. Onlar zırhlı savaş gemisi yapıyorlar, biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz. Bu şartlar altında bugün bağımsızlığımızı kurtarsak bile yine günün birinde bizi bölüşürler
Müslümanları ve Türk ulusunu bu aşağı derecede düşmüş saymak ve İslam dünyasının vicdan temizliğinden, doğal inceliğinden, alçakça ve canice amaçlar için yararlanma yolunda devam etmek, artık o kadar kolay olmayacaktır.
Küstahlığın da bir derecesi vardır.
Küstahlığın da bir derecesi vardır.
İslam dininin, yüzyıllardan beri yapılageldiği üzere bir siyaset aracı olarak kullanılmaktan kurtarılması ve yüceltilmesinin şart olduğu gerçeğini de görmüş bulunuyoruz.
Bağımsızlığı için ölümü göze alan bir millet, insanlık saygınlık ve onurunun gereği olan bütün özveriyi yapmakta teselli bulur ve hiç kuşkusuz, tutsaklık zincirini kendi elleriyle boynuna geçiren bezgin, kişiliksiz bir millete bakarak dost ve düşman gözündeki yeri bambaşka olur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun istiklalden yoksun millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez.
Türkiye Cumhuriyeti Başkanlığı’na, Türkiye Büyük Millet Meclisi oybirliğiyle beni seçti
“Saygıdeğer arkadaşlar, dünya çapında önemli ve olağanüstü olaylar karşısında saygıdeğer ulusumuzun gerçek uyanıklığına ve uyanışına değerli bir belge olan Teşkilat-i Esasiye Kanunumuzun bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak için kurulan özel komisyon tarafından yüksek heyetinize önerilen kanun tasarısının kabulü dolayısıyla Türkiye Devleti’nin zaten dünyaca bilinen, bilinmesi gereken niteliği, uluslararası bilinen adıyla adlandırıldı. Bunun doğal gereği olmak üzere, bugüne kadar doğrudan doğruya Meclis başkanlığında bulundurduğunuz arkadaşınıza yaptırdığınız bu görevi, cumhurbaşkanı unvanıyla yine aynı arkadaşınıza, bu aciz arkadaşınıza veriyorsunuz. Bu münasebetle, şimdiye kadar hakkımda gösterdiğiniz sevgi, içtenlik ve güveni bir defa daha göstermekle yüksek değerbilirliğinizi kanıtlamış oluyorsunuz. Bundan dolayı yüksek heyetinize ruhumun bütün içtenliğiyle teşekkürler sunarım.
Efendiler, yüzyıllardan beri Doğu’da haksızlığa ve zulme uğramış olan ulusumuz, Türk ulusu, gerçekte yaratılıştan sahip olduğu özelliklerden yoksun kabul ediliyordu.
Son yıllarda ulusumuzun fiili olarak gösterdiği yetenek, eğilim ve kavrayış, kadar kendi hakkında kötü düşüncede bulunanların ne kadar aymaz ve negerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel kanıtladı.
Ulusumuz sahip olduğu niteliklerini ve yeterliliğini, devletinin yeni adıyla uygarlık dünyasına daha çok kolaylıkla göstermeyi başaracaktır. Türkiye Cumhuriyeti, dünyada elde ettiği makama yaraşır olduğunu yaptıklarıyla kanıtlayacaktır. Arkadaşlar, bu yüce kurumu var eden Türk ulusunun son dört yıl içinde kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç katı olmak üzere belirecektir. Bendeniz eriştiğim bu güven ve itimada yaraşır olmak için pek önemli gördüğüm bir noktadaki gereksinimi bildirmek zorundayım. O gereksinim, yüksek heyetinizin bana gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve Allah’ın yardımıyla, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri iyi yapmayı başarabileceğimi ümit ederim. Her zaman, saygıdeğer arkadaşlarımın ellerine çok içten ve sıkı bir şekilde yapışarak kendimi onlardan bir an bile ayrı görmeyerek çalışacağım. Ulusun sevgisini her zaman dayanak noktası kabul ederek, hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır.
“Saygıdeğer arkadaşlar, dünya çapında önemli ve olağanüstü olaylar karşısında saygıdeğer ulusumuzun gerçek uyanıklığına ve uyanışına değerli bir belge olan Teşkilat-i Esasiye Kanunumuzun bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak için kurulan özel komisyon tarafından yüksek heyetinize önerilen kanun tasarısının kabulü dolayısıyla Türkiye Devleti’nin zaten dünyaca bilinen, bilinmesi gereken niteliği, uluslararası bilinen adıyla adlandırıldı. Bunun doğal gereği olmak üzere, bugüne kadar doğrudan doğruya Meclis başkanlığında bulundurduğunuz arkadaşınıza yaptırdığınız bu görevi, cumhurbaşkanı unvanıyla yine aynı arkadaşınıza, bu aciz arkadaşınıza veriyorsunuz. Bu münasebetle, şimdiye kadar hakkımda gösterdiğiniz sevgi, içtenlik ve güveni bir defa daha göstermekle yüksek değerbilirliğinizi kanıtlamış oluyorsunuz. Bundan dolayı yüksek heyetinize ruhumun bütün içtenliğiyle teşekkürler sunarım.
Efendiler, yüzyıllardan beri Doğu’da haksızlığa ve zulme uğramış olan ulusumuz, Türk ulusu, gerçekte yaratılıştan sahip olduğu özelliklerden yoksun kabul ediliyordu.
Son yıllarda ulusumuzun fiili olarak gösterdiği yetenek, eğilim ve kavrayış, kadar kendi hakkında kötü düşüncede bulunanların ne kadar aymaz ve negerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel kanıtladı.
Ulusumuz sahip olduğu niteliklerini ve yeterliliğini, devletinin yeni adıyla uygarlık dünyasına daha çok kolaylıkla göstermeyi başaracaktır. Türkiye Cumhuriyeti, dünyada elde ettiği makama yaraşır olduğunu yaptıklarıyla kanıtlayacaktır. Arkadaşlar, bu yüce kurumu var eden Türk ulusunun son dört yıl içinde kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç katı olmak üzere belirecektir. Bendeniz eriştiğim bu güven ve itimada yaraşır olmak için pek önemli gördüğüm bir noktadaki gereksinimi bildirmek zorundayım. O gereksinim, yüksek heyetinizin bana gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve Allah’ın yardımıyla, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri iyi yapmayı başarabileceğimi ümit ederim. Her zaman, saygıdeğer arkadaşlarımın ellerine çok içten ve sıkı bir şekilde yapışarak kendimi onlardan bir an bile ayrı görmeyerek çalışacağım. Ulusun sevgisini her zaman dayanak noktası kabul ederek, hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır.
Yaşasın Cumhuriyet!
13 Ekim 1923…
“Türkiye Devleti’nin başkenti, Ankara şehridir.”
“Türkiye Devleti’nin başkenti, Ankara şehridir.”
Bilirsiniz ki yaşam demek,mücadele ve çarpışma demektir
Yeni Türkiye’nin ve yeni Türkiye halkının, artık, kendi yaşam ve mutluluğundan başka düşünecek bir şeyi yoktur.
Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan yüksek bir davranışa lâyık görülemez.
Aciz ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında milletin de hareketsizliğe sürüklenmesini ve bir kenara çekilip kalmasına yol açarlar.
Cemil Bey, çok doğru söylemiştir Allah’tan Mar-ı serma-dideye Rabbim güneş göstermesin dileğinde bulunurum.
Şehrî’nin bir mısrası “Kış geçirmiş yılana Rabbim güneş göstermesin”, yani mecaz olarak “Eski kurt olmuş, deneyimli, kurnaz adama Allahım fırsat vermesin” anlamında.
Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. (Savunma hattı yoktur, savunma alanı vardır.) O alan, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, bırakılamaz. Onun için küçük büyük her birlik, bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin çekilmek zorunda olduğunu gören birlikler, ona bağlı olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna kadar dayanmak ve direnmek zorundadır.
Efendiler, tarih itiraz edilemez bir şekilde ispatlamıştır ki, büyük dâvâlarda başarı için sarsılmaz bir yetenek ve güce sahip bir önderin varlığı şarttır.
“hava değişimi al, Anadolu’da bir yerde otur, fakat bir işe karışma” diye başladı.
Daha sonra, ikisi birlikte “mutlaka gelmelisin!” dediler. “Gelemem!” dedim.
İngiliz himâyesi altında bağımsız bir Kürdistan kurulması ile ilgili propaganda ortadan kaldırıldı ve taraftarları yola getirildi. Kürtler Türklerle birleşti.
Genel durumu yönetme sorumluluğunu üstüne alanlar, en önemli hedefe ve en yakın tehlikeye elden geldiğince yakın bulunmalıdır.
Milletimizin güçlü mutlu ve istikrarlı yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle milli bir siyaset izlemesi, bu siyasetin iç teşkilatımız da tam olarak uyması ve ona dayanması gerekir. Milli siyaset dediğim zaman kastettiğim anlam öz şudur: Milli sınırlarımız içerisinde her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanmakla varlığımızı koruyarak, millet ve memleketin gerçek saadet ve refahına çalışmak Genellikle milleti uzun emeller peşinde olarak zarara sokmamak Medeni dünyadan, medeni, insani ve karşılıklı dostluk beklemektir.
Zaman her şeyin,her gerçeğin, tarihin özdenlikli kucağında incelenmesini sağlayacaktır.
Bizim, kendisinde açıklık ve uygulama imkanı gördüğümüz siyasi ilke milli siyasettir.
Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.
Osmanlı Devleti’nin ömrünü tamamlamış olduğuna artık çoktan inanmıştım. Osmanlı Devleti’nin sadrazamlık makamına geçmek gibi zayıf ve anlamsız bir düşüncenin benim kafamda yeri olmayacağı tabii idi. Ben gelip geçmesi tabii olan inkılap safhalarını sakin bir şekilde takip ederken, yarının tedbirlerinden başka bir şey düşünmüyordum.
Hiçbir güç, hiçbir yetki ,milletimizi tarihin emrettiği bu görevden alıkoyamayacaktır. Vatan ve milletimizin istiklalini korumak için her fedakarlığa hazır bulunan milletimizin kutsal heyecanını ancak milletin tam olarak güvenini kazanmış bir hükümetin iş başına getirilmesi yatıştırabilir. Bütün millet, bu tarihi günlerde, milli iradesini mutlak vekilliğini üzerine almış bulunan milletvekillerinin kararlarını sabırsızlıkla beklemektedir. Vatana ve tarihe karşı üzerinize aldığınız büyük sorumluluğu ve bütün dünyanın kürsülerinize çevrilmiş olan dikkatli bakışlarını düşünerek milletin azim ve fedakarlığına yaraşır kararlar alınacağına, güvendiğimizi vatan uğruna yaptığımız çalışmalarda bütün milletin yanında ve yardımında yardımınızda olduğunu arz ederiz.
Halifeliğin durumuna gelince, ilim ve tekniğin nurlara boğduğu gerçek medeniyet dünyasında, gülünç sayılmaktan başka bir yanı kalmış mıydı?
Bu inanca aykırı bir düşünce ve görüş ileri süreceklerin vay haline! Derhal dinsiz, vatansız, hain ve istenmeyen kişi olur….
Bize gelince: Tarihin bu memlekette şimdiye kadar yaratmadığı bu milli birlik ve dayanışmayı bozmaya yeltenen her hareketi bir vatan hainliği sayarak buna göre gerekli tedbirleri almaktan çekinmeyeceğiz.
O halde, ya istiklâl ya ölüm!”
Bu derneğe girenlerin başında, Osmanlı Padişahı ve Halife-i Rûy-i Zemîn ünvanını taşıyan Vahdeddin, Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nâzırı olan Ali Kemal, Âdil ve Mehmet Ali Beyler ile Sait Molla bulunuyordu. Dernekte Rahip Frew (Fru) gibi İngiliz milletinden bazı macera heveslileri de vardı. Yapılan işlemlerden ve gösterilen faaliyetlerden anlaşıldığına göre, derneğin başkanı Rahip Frew idi.
Bİz, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz mücadelenin kutsallığına ve hiçbir kuvvetin bir milleti yaşama hakkından mahrum edemeyeceğine inanıyoruz.Tarihin bugüne kadar kaydetmediği bir suikast olan ve Wilson prensiplerine dayanan bir Ateşkes Anlaşmasının, milleti savunma imkanlarından yoksun bırakmş olmasından doğan bir hileye de dayanmış olması bakımından, ilgili milletlerin şeref ve haysiyetleriyle de bağdaşmayan bu hareketin ne demek olduğunun takdirini, resmi Avrupa ve Amerika’nın değil, bilim, kültür ve medeniyet Avrupa’sının vicdanına bırakmakta yetinir ve bu olaydan doğacak büyük tarihi sorumluluğa, son olarak bir kez daha dünyanın dikkatini çekeriz. Davamızın haklılık ve kutsallığı, bu güç zamanlarda, Allah’tan sonra en büyük yardımcımızdır.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Temsilciler Heyeti adına
Mustafa Kemal
Türkiye’yi bütün halinde İngiltere alabilse, kafasını kolunu koparır, birkaç yılda sadık bir sömürge durumuna koyar.
Buna ülkemizde en başta, özellikle dini sınıflar çoktan taraftardır.
Buna ülkemizde en başta, özellikle dini sınıflar çoktan taraftardır.
Bütün yurdun ve koskoca bir ulusun ölüm kalımı söz konusu olurken yurtseverim diyenlerin kendi sonlarını düşünmelerine yer var mıdır?
Efendiler, bilirsiniz ki, hayat demek, mücadele ve çarpışma demektir. Hayatta başarı, mutlaka mücadelede başarıyla mümkündür.
Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.
Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da milli hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, müstakil yeni bir Türk devleti tesis etmek!
Burada şunu da belirteyim ki, bendeniz ne Fransızların ve ne de herhangi bir yabancı devletin sahip çıkmasına tenezzül eden kişilerden değilim. Benim için en büyük korunma yeri ve yardım kaynağı ulusumun bağrıdır.
ı. Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.
2. Merkezi hükümet üstlendiği mesuliyetin icaplarını yerine getirememektedir. Bu hal, milletimizi yok olmuş tanıttırıyor.
3. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
4. Milletin hal ve vaziyetini göz önünde tutmak ve haklarının sesini cihana işittirmek için her türlü tesir ve denetimden uzak bir milli heyetin
varlığı elzemdir.
S. Anadolu’nun her bakımdan en emİn mahalli olan Sıvas’ta milli bir
kongrenin süratle toplanması kararlaştırılmıştır.
6. Bunun için tekrnil vilayetlerin her livasından milletin itimadına
mazhar üç delegenin mümkün sürat ile yetişmek üzere hemen yola çıkarılması icap etmektedir.
7. Her ihtimale karşı keyfiyetin bir milli sır halinde tutulması ve delegelerin Jüzum görülen mahallerde seyahatlerinin kıhk değiştirerek yapılması lazımdır.
8. Doğu Vilayetleri namına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre
toplanacaktır. Belirtilen tarihe kadar diğer vilayetlerin delegeleri Sıvas’a
ulaşabilirlerse, Erzurum Kongresi’nin üyeleri de Sıvas genel toplantısı
na dahil olmak üzere hareket eder (Vesika: 26).
2. Merkezi hükümet üstlendiği mesuliyetin icaplarını yerine getirememektedir. Bu hal, milletimizi yok olmuş tanıttırıyor.
3. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
4. Milletin hal ve vaziyetini göz önünde tutmak ve haklarının sesini cihana işittirmek için her türlü tesir ve denetimden uzak bir milli heyetin
varlığı elzemdir.
S. Anadolu’nun her bakımdan en emİn mahalli olan Sıvas’ta milli bir
kongrenin süratle toplanması kararlaştırılmıştır.
6. Bunun için tekrnil vilayetlerin her livasından milletin itimadına
mazhar üç delegenin mümkün sürat ile yetişmek üzere hemen yola çıkarılması icap etmektedir.
7. Her ihtimale karşı keyfiyetin bir milli sır halinde tutulması ve delegelerin Jüzum görülen mahallerde seyahatlerinin kıhk değiştirerek yapılması lazımdır.
8. Doğu Vilayetleri namına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre
toplanacaktır. Belirtilen tarihe kadar diğer vilayetlerin delegeleri Sıvas’a
ulaşabilirlerse, Erzurum Kongresi’nin üyeleri de Sıvas genel toplantısı
na dahil olmak üzere hareket eder (Vesika: 26).
Allah’a binlerce şükredelim ki ulusumuz, ruhundaki kahramanlık azmiyle tarih boyunca süregelen hayat ve varlığını ne kadere, ne de böyle zalimce kararlara hiçbir zaman kurban etmeyecektir.
Efendiler, tarih itiraz edilemez bir şekilde kanıtlamıştır ki, büyük davalarda başarı için sarsılmaz bir yetenek ve güce sahip bir önderin varlığı gereklidir.
Başarı için pratik ve güvenli yol, her evreyi zamanı geldikçe, uygulamaktı. Ulusun gelişmesi ve yükselmesi için kurtuluş yolu buydu. Ben de bu yolda yürüdüm.
Bağımsızlık gayesinin elde edilmesine kadar tamamıyla milletle birlikte, fedakarane çalışacağıma mukaddesatım namına yemin ettim. Ar
tık benim için Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek katidir.
tık benim için Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek katidir.
Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da milli hakimiyete dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti tesis etmek!
Efendiler, bilirsiniz ki, hayat demek, mücadele ve çarpışma demektir. Hayatta başarı, mutlaka mücadelede başarıyla mümkündür. Bu da, manevi ve maddi kuvvete, güce dayanır bir durumdur. Bir de, insanların uğraştığı bütün sorunlar, karşılaştığı bütün tehlikeler, elde ettiği başarılar, toplumsal, genel bir mücadelenin dalgaları içinden doğagelmiştir.
Akıl ve anlayışlarındaki sınırlılık, karakter ve ahlaklarındaki zayıflık ve yozlaşma gereği böyledirler.
3. Açılış gününün kutsallığının doğrulanması için bugünden başlayarak il merkezinde Vali Beyefendi Hazretleri’nin düzenlemesiyle hatim indirilmeye ve Buhari-i Şerif okunmaya başlanacak ve hatmin son kısımları, uğurlu olması için cuma günü namazdan sonra Meclis binası önünde tamamlanacaktır.
4. Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde aynı şekilde bugünden başlayarak Buhari okunmaya ve hatim indirilmeye başlanarak, cuma günü ezandan önce minarelerde sala okunacak…
4. Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde aynı şekilde bugünden başlayarak Buhari okunmaya ve hatim indirilmeye başlanarak, cuma günü ezandan önce minarelerde sala okunacak…
2. Büyük Millet Meclisi’nin açılış gününü cumaya rast getirmekle, anılan günün kutsallığından yararlanılacak ve açılıştan önce bütün değerli milletvekilleriyle beraber Hacıbayramı Veli Camii Şerifi’nde cuma namazı kılınarak Kur’an’ın ve namazın ışığından da faydalanılacaktır. Namazdan sonra Hz. Muhammed’in sakalı ve kutsal sancak taşınarak Meclis binasına gidilecektir. Meclis’e girmeden önce bir dua okunarak kurbanlar kesilecektir.
1. Allah’ın yardımıyla Nisan’ın 23. Cuma günü, cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
Halifeliğin durumuna gelince, bilim ve tekniğin aydınlığa boğduğu gerçek uygarlık dünyasında gülünç kabul edilmekten başka bir yanı kalmış mıydı?
Türk’ün onuru, gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!..
Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ilke ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan daha yüksek bir muameleye layık olamaz.