İçeriğe geç

Burası Gerçek Dünya Kitap Alıntıları – Şeyma Çekici

Şeyma Çekici kitaplarından Burası Gerçek Dünya kitap alıntıları sizlerle…

Burası Gerçek Dünya Kitap Alıntıları

“Bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmayacak”
Büyüdüğünde oyuncaklarını, oyunlarını hatta anne ve babanı da alacaksın yanına sanıyorsun ya çocuk, büyümenin nasıl bişey olduğunu bilseydin hiç pekmez yemezdin.
İçin kuruyana kadar ağlama bir daha. Çok ağlayınca büyüyorsun.
Önce eşyayı tüketiyoruz, sonra duyguları, sonra da ruhumuzu. Gittikçe silindiğimiz bu dünyada var oluşumuzu ispat etmek için, yine tüketiyoruz, tükettikçe tüketiyoruz.
Anılarımıza şahitlik eden her binayı yıkıp yerine yenisini yaparken çocukluğumuzun da üzerine beton döküyorlar.
Aglamama izin verilmediyse, ağlayan insana tahammül edemem.
Sevildigimi hissedemediysem, sevdiğimi gösteremem.
Öpülmediysem opemem, dokunulmadiysam dokunamam.
Benimle oyun oynanmadığı için ben de oyun oynayamam.
Evladım çocukluğumun hangi yarasını kanatıyor?
Her birimiz çocuk olduğumuza dair hiçbir ipucu bırakmadan, hep yetiskinmişçesine göçüp gidiyoruz bu hayattan.
Bir çocuk için en büyük tehlikelerden biri, ebeveynlerinin içindeki boşluğu çocuğum için diyerek yaptiktiklariyla doldurmalarıdır.
Demini almış bir çay,demlendirir insanı. Her hüznün ardından bir yudum çekersin,büyürsün. Her sohbette bir dosta yaslarsın yüreğini,büyürsün. Bszen gözyaşına eşlik eder çayın buğusu,bszen dudağının kenarındaki tebessüme yaren olur çayın yudumu. Her hâlini görür,büyürsün.

Bu da geçer Ya Hû!

Bir çay koy kendine. Hepsi geçer.

Bazen bırakmayı bilmeli insan,yıkılmak isteyen bir evi ya da gitmek isteyen bir insanı.
Sevgi senin için en değerli olanı değil,karşındaki için en değerli olanı verebilmektir.

Sevgi karşındakinin kendisi için en değerli olanı verdiğini görebilmektir.

İnsanın bir kere geçeceği bu yollarda direksiyonda kendisi olmalı ve aile desteğini yan koltukta hissetmelidir.
Ne istediğinizi bilin,ne istemediğinizi de bilin. Kararı siz verin ama önce insan olun.
Her birimiz çocuk olduğumuza dair hiçbir ipucu bırakmadan,heo yetişkinmişçesine göçüp gidiyoruz bu hayattan
Muhatabına ifade edilmeyip biriktirdiğimiz her duygu, zamanında yenmediği için vakti geçen meyveler gibi çürümeye başlıyor içimizde.
– Ya pekmezler? Çok pekmez yersem on yaşında olurum değil mi anne? Sen de çok pekmez yedin mi?
..
büyümenin nasıl bir şey olduğunu bilseydin hiç pekmez yemezdin.
Yarın iyi bir anne olmayacağım, ben zaten iyi bir anneyim. Sadece yarın daha çok gülümseyen bir anne olacağım.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İyi insanlar çoğalmalı. Çoğalmalı ki kötülük, aramıza girebilecek boşluklar bulamasın.
İnsanın bir kere geçeceği bu yollarda direksiyonda kendisi olmalı ve aile desteğini yan koltukta hissetmelidir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir çocuğun kalemi ve silgisiyle olan ilişkisine bakarak çok şey söylemek mümkün. Silgiyi sıkı sıkı tutup silmeye hazır bekleyenler, yaptıklarının doğruluğundan asla emin olamayanlardır. Muhtemelen çokça eleştirilen ve özgüveni kaybolmuş çocuklardır. Genelde arka planda karşımıza hiçbir şeyden memnun olmayan, her durumda eleştirecek bir nedeni olan, çocukların fikirlerini çok fazla önensemeyen veliler çıkıyor. Bu çocuklar kimliklerini kaybediyor, yetişkin olduklarında istemedikleri yerlerde oluyorlar, hatta çoğu zaman hayalleri bile olmuyor.
‘Bir çocuğa bir saat izlediği cizgi film mi daha cok zarar verir, cizgi film izlemesin diye ona öfkelenen annesinin gozleri mi ?’
Iyi insanlar çoğalmalı. Çoğalmalı ki kötülük, aramıza girebilecek boşluklar bulamasın.
Ben modern zamanda bir anneyim. Üstüme gelmeyin. Yüküm ağır, kalabalıklar içinde dörtnala koşuyorum.
Çocuk olmak bile eskidendi.
Sadece içgüdülerimiz ya da kitaptan edindiğimiz bilgiler yeterli değildir. Bilgiyi, sezgiyi, aklı yüreğinin süzgecinden geçirmeli insan. Ne eskilerin dediği gibi: “Amaan biz sizi kitapla mı büyüttük, eskiden psikoloji mi vardı?” rahatlığında olmalı ne de şimdiki gibi çok kitap okuyup uzman dinlemekten, kendi iç sesini duymayacak kadar dışa bağlı kalmalı.
Denge her şeyde olduğu gibi annelikte de lazım azizim.
Duygularımız adresini şaşırmış mektuplar gibidir. Gerçek muhatabına değil de yanlış yere postalanırlar.
Canım annem, bir çocuğu yetişkin gibi ciddiye alıp saygı duymayı, tüm dikkatiyle dinlemeyi kitaplardan önce ondan öğrendim ben.
“Sevgi senin için en değerli olanı değil, karşındaki için en değerli olanı verebilmektir.”
ama ben şu dersi çıkarıyorum:
“Sevgi, karşındakinin kendisi için en değerli olanı verdiğini görebilmektir.”
Şimdi nerede bir yaşlı görsem, anlat demek istiyorum. Anlat. Kime kırıldın, neyle yandı yüreğin ?
Olanların yükünü taşıma daha fazla. Anlat. Ben dinlerim seni. Ne tuhaf ki bir erkeğin buna hiç ihtiyacı olmazken bir kadının hayatının bir noktasında, belki de her noktasında mutlaka anlatmaya ihtiyacı oluyor.
Bir kapı kapandığında başkası açılır, fakat biz sıklıkla ve uzun süre kapanan kapıya üzülerek baktığımız için, bizim için açılan kapıyı göremeyiz.
Çocuk olmak bile eskidendi.
Ne diyordu şarkıda:
Eskidendi,eskidendi. Çoook eskidendi.
Önceden bir çocuğu bir yetişkin, cümleleriyle yaraladığı zaman çocuk bunu sokakta arkadaşlarıyla oynarken, mahalle bakkalıyla dertleşirken ya da bağıra bağıra sokakta ağlayarak en az hasarla atlatabilirdi. Şimdi dört duvar arasında ağlaması bile kontrol altında olan çocuklara, eskiden psikoloji mi vardı diye söylenmek haksızlık değil mi ? Eskiden; arkadaş terapiydi, sokaklar terapiydi, gökyüzü terapiydi, sağlıksız olduğu konusunda her yanımızdan geçen yetişkinin nasihatlerine maruz kalmadığımız çikolata terapiydi.
Sen de sana gelen iyi kötü ne varsa bir kenara bırak ve bir çay demle. Eyvallah de.
Alexander Graham Bell ‘in güzel bir sözü vardır :Bir kapı kapandığında başkası açılır, fakat biz sıklıkla ve uzun süre kapanan kapıyı üzülerek baktığımız için, bizim için açılan kapıyı göremeyiz. Hayatımızda bizi bıraktı diye kızdığımız insanlar var ya, işte onlar sadece sebeplerdir. Gidişleri, terk edişleri, kapattıkları kapılar, ellerimizi bırakışları, yalnız kalışlarımız, geçemediğimiz sınavlar, geçemediğimizi sandığımız imtihanlar hepsi birer sebep. Neydi burası : Sebepler alemi, her şeyin bir sebebe bağlı olduğu alem. Ne mutlu ardındaki manayı görebilene.
İnsanın bir kere geçeceği bu yollarda direksiyonda kendisi olmalı ve aile desteğini yan koltukta hissetmelidir.
Nerede bir çocuk acı çekse, bunun bilinçli yapılabileceğini aklım almıyor.
Eğer bir gün psikolog koltuğunu uzanırlarsa, çocukluklarına indiklerinde büyük ihtimalle karşılarında ben olacağım: Ne işiniz var burada? Büyüyüp gittiniz, çocuk gibi davranmayın!
Bazen bırakmayı bilmeli insan,yıkılmak isteyen bir evi ya da gitmek isteyen bir insanı.
Sokaktaki insan için adaleti oluşturamıyorsanız adliyede avukat olmanızın,merhamet duymuyorsanız doktor olmanızın insana değer vermiyorsanız öğretmen olmanızın bir anlamı yok.Komşunuzun yanından selamsız geçiyorsanız,sofradan kalkarken ‘eline sağlık’ demeden kalkıyorsanız diplomanızın bir önemi yok.
Nasreddin Hoca halimizi görse bindiği dalı da alır,giderdi.
Biz büyüklere ancak içimizden laf yetiştirebilen bir nesildik.
Tüm günü mutfakta, banyoda, çamaşır ve bulaşıkla geçen bir kadına akşam oturduğunda: “Neden boş boş oturuyorsun, kalk ocağı telle. Olmadı kalk cam sil. Boş durma !” demekle çocuğa: “Boş boş durma, kalk tekrar yap!” demek arasında hiç bir fark yok.
Muhatabına ifade edilmeyip biriktirdiğimiz her duygu, zamanında yenemediği için vakti geçen meyveler gibi çürümeye başlıyor içimizde
Her iklim ve bölgede yetişen yiyecekler o bölge halkının, her mevsim çıkan sebze ve meyve de vücudumuzun ihtiyaç duyduğu şekilde yetişiyor ise yazın yetişen bir yiyeceği kışın yemek, nefesimizden başka bir şeye hizmet eder mi ?
Bir kapı kapandığında başkası açılır, fakat biz sıklıkla ve uzun süre kapanan kapıya üzülerek baktığımız için, bizim için açılan kapıyı göremeyiz.

Alexander Graham Bell

Insan her şeyini, herkesle paylaşamıyor. Mutlu anlatımızı paylaştığımız dostlar başkadır, çocukları anlattığımız başka; hayalleri, hayal kırıklıklarını, .
Tüm misyonlarını bir kişiye yükeldiğimizde ve her seferinde aynı ilgiyi görmediğimizde kırılıyoruz, inciliyoruz . Bu sebeple ben kalbimin her odasını kilidini, farklı farklı dostlara emanet ettim
Ben modern zamanda bir anneyim.
ÜSTÜME GELMEYİN.
Yüküm ağır, kalabalıklar içinde koşuyorum.
Biz onay görmeden büyüyen bir millet olduğunuz için alkışı gördüğümüz yerde kendimizi kaybediyoruz..
Yani dua ederken, Allah’tan isterken kelimeleri özenli seçmek lazım.Allahım bana sabır ver dediğimizde belayı çektiğimizi, kafamı dinlemek istiyorum dediğimizde yalnızlığı üzerimize çektiğimizi bilmemiz lazım..
Bir öğrencime: Şimdi ödevlerini bitirelim, annene söyleyeceğim akşam sana ders yaptırmasın, oyun oyna tamam mı? dedim bir gün. Ne oynayacağız ki? Annemle babam hep telefona bakıyor, ağabeyim de tabletten başını kaldırmıyor. Bana da izin vermiyorlar. Sadece haftasonu ödevlerimi bitirirsem oynayabilirim. dedi. Sustum.
Gözümüz aydın, nur topu gibi bir sera çocuğumuz oldu..
..birinin yavru kuşlara ve çocuklara bile bile zarar verebileceğine inanamıyorum.Eğer yanlışlıkla değilse,nasıl uyuyabiliyor bunca insan? Kulakları nasıl sağır olmuyor vicdanlarının sesinden?
“Çocuk olmak bile eskidendi.”
Ne diyordu şarkıda:
“Eskidendi,eskidendi. Çoook eskiden.”
Değil mi ki kalbimizin içini bilen Allah’a dua ederken bile, ağzımızdan çıkana dikkat etmeliyiz.Ne kalbimizden ne de aklımızdan geçenler hakkında, hiçbir fikri olmayan insanlarla konuşurken nasıl özen göstermeliyiz varın siz düşünün.
Alexander Graham Bell’in güzel bir sözü vardır:Bir kapı kapandığında başkası açılır, fakat biz sıklıkla ve uzun süre kapanan kapıya üzülerek baktığımız için, bizim için açılan kapıyı göremeyiz.
Sokaktaki insan için adaleti düşünemiyorsanız adliyede avukat olmanızın, merhamet duymuyorsanız doktor olmanızın, insana değer vermiyorsanız öğretmen olmanızın bir anlamı yok. Komşunun yanından selamsız geçiyorsanız, akşam sofradan eline sağlık demeden kalkıyorsanız, markette sırasını kaptıran birinin hakkını gözetemiyorsanız diplomalarınızın hiçbir önemi yok.
Ve diyorum ki:İçin kuruyana kadar ağlama bir daha. Çok ağlayınca büyüyorsun.
Tüm misyonları bir kişiye yüklediğimizde ve her seferinde aynı ilgiyi görmediğimizde kırılıyoruz, inciniyoruz. Bu sebeple ben kalbimin her odasının kilidini, farklı farklı dostlara emanet ettim.
Kalbi hüzün güzelleştiriyor , daha nahif, daha ince, daha verimli, daha sevgi dolu kılıyor.
Bazen konuşarak yaralamaktansa, susmak daha faydalı.
Kalbimizi delik deşik eden insanlar da ruhumuzu havalandırıyor, nefes aldırıyor. Kalbi hüzün güzelleştiriyor Şeyma, daha naif daha ince, daha verimli, daha sevgi dolu kılıyor. Bu sebeple kalbini deşen köstebeklere teşekkür etmeli, arada bir gözyaşı ile sulamalı, kin nefret ve haset gibi yabani otlardan arındırmalısın. O zaman kalbin hafifler, nefes alırsın.
Bir çocuğa davrandığın gibi davran etrafındakilere. Sonra bak bakalım kimse kalıyor mu etrafında.
Büyüdüğünde oyuncaklarını, oyunlarını hatta anne ve babanı da alacaksın yanına sanıyorsun ya çocuk, büyümenin nasıl bir şey olduğunu bilseydin hiç pekmez yemezdin.
Özür dilerim, kalbinde açtığım tüm yaralar için.
Ben bu çocukların başına gelmiş en güzel şeyim. Onlar da benim. Yarın iyi bir anne olmayacağım, ben zaten iyi bir anneyim. Sadece yarın daha çok GÜLÜMSEYEN bir anne olacağım.
Doyumsuz çocuklar yetiştiriyoruz diyoruz ya, o iş öyle değil! Doyumsuz olan biziz. Doymuyoruz almaya, tüketmeye en çok da çocukları tüketmeye.
mutluyum diye bağıran mutsuz kalabalığı, bir sürü dostum var diyen yalnızları, kocam bana aşık diye bağıran sevgiye aç kadınları fark edebiliriz. biz çevremize neyi ispatlamaya çalışıyoruz? neyin eksikliğini yaşıyoruz ?
demini almış bir çay, demlendirir insanı. Her hüznün ardından bir yudum çekersin, büyürsün. Her sohbette bir dosta yaslarsin yüreğini, büyürsün. Bazen göz yaşına eşlik eder çayın buğusu, bazen dudağının kenarındaki tebessüme yaren olur çayın yudumu. Her halini görür büyürsün. Bir çay koy kendine. Hepsi geçer.
lohusalar depresyona tek başına girmez, zorla sokulur hatta arkasından ittirilir !
muhatabına ifade edilmeyip biriktirdigimiz her duygu, zamanında yenmediği için vakti geçen meyveler gibi çürümeye başlıyor içimizde. Çoğunlukla öfke, kırgınlık, kızgınlık, üzüntü, kıskançlık, karamsarlık biriktikçe, pis kokular saçan bir çöp kutusu gibi kötü enerjiler yayıyoruz etrafa.
çocuk yetiştirirken, onlara şaşıracak, üzülecek, acıyacak kafan vicdan bırakmalıyız. Hayatın gerçeklerini öğrenmesinler, her şeyi bilmesinler. Çocuklarımız acıya sasirmayacak hale geldikleri gün, yaşama dair umudumuzla birlikte insanlığımızı da kaybetmişiz demektir
hayat banyo derzleri arasında geçmeyecek kadar kısa ve insan beyni, survivor’da kimin evleneceğini düşünmekten çok daha fazlasını kaldırabilecek kapasitede
anayım ben ana! Kremalı bisküviyi kreması yalanmış, yemeği yanmış, sütü taşmış, çayı soğuk, ekmeği içi oyulmuş yerim. En çok ben sizlanirim, en çok da ben severim! O kadar!
uyku bütün yaralara iyi gelir oğlum. Bu yüzden, büyüdükçe uykulara doyamaz insan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir