İçeriğe geç

Medusa’nın Makası Kitap Alıntıları – Küçük İskender

Küçük İskender kitaplarından Medusa’nın Makası kitap alıntıları sizlerle…

Medusa’nın Makası Kitap Alıntıları

Fikir, insanı sakat bırakır. Ondandır hisli cellatların sevgili kılığında dolaşması kâinatı. Cehennemi soğutacak bir derman ararsın sen de, avucunda sıkı sıkıya tuttuğun buz parçacıklarıyla; ama ne yazık senin de vücut ve ruh ateşindir onu eriten; üflesen kâr etmez. Aslında hiçbir hayat inkâr etmez, günahın küstahlığıyla akranı ölümü aldatmayı. Bir topal, bir çolak, bir kör, bir sağır, bir dilsiz nerelerinden kardeştir yalnız ve yalansız kaldıklarında: Aşk, bir matemdir can veren bedeninin ardından. Yara sızlamaz sen kendin olmasan.
Ruhsuz bir vücuda ölü dendiğine göre, yapılan eylem nekrofili çatısı altında değerlendirilmelidir.
İnsan, utançla yaşıttır.
Kir, yenilenmez.
Kirli insanlar, kirli ilişkiler, kirli siyaset, kirli edebiyat, kirli ülkeler takvimlerle temizlenemez, aklanamaz.
Saat, takvim benzeri şeyler tarihin sempatik oyuncaklarıdır; zaman ile asla ilgili değillerdir.
Şair Nâzım’ın Çocukları, Türkiye’nin Sineklerin Tanrısı’nı 1970’lerde yaşayarak yazdılar.
Sokaklar yol mudur; münferit bir tesellinin peşinden gidip kaybolmayı dileyen birinin illaki çocukluğunu aradığı sıradan bir koridor mu yoksa?!
Sokak, gidenle arkada kalanın arasındaki göbek kordonudur; bu kordonu yalnızca hayat yolunda çıktığınız zalim caddeler keser.
Evet sarhoştuk belki, ama bunun nedenini sarhoşluğumuz değil bir Özlemin,bir tutku beklentinin arşa vurmasıydı.
Edebiyatın zekayla aynı çuvaldan çıktığına inanıyorum; bu durumda ironinin edebiyatla, bırakın işbirliğini, aynı kan dolaşımına sahip olması kaçınılmaz. Elbette, edebiyat, yalnızca bir zeka bombardımanı değil ama zeki insanların edebiyatı sırtlanış biçimleri daha doğru. Kıvrak ama sivri bir dil, ağdalı ve akademik bir dilden daha iş bitirici.
Edebiyatın zekayla aynı çuvaldan çıktığına inanıyorum; bu durumda ironinin edebiyatla, bırakın işbirliğini, aynı kan dolaşımına sahip olması kaçınılmaz. Elbette, edebiyat, yalnızca bir zeka bombardımanı değil ama zeki insanların edebiyatı sırtlanış biçimleri daha doğru. Kıvrak ama sivri bir dil, ağdalı ve akademik bir dilden daha iş bitirici.
Üfleyerek söndürmeye çalıştığımız aşkların küsuratı mıdır yalnızlığımız?
Aranızda seri katil olmayı düşünen yok mu kimi zaman?içinizdeki faşisti nereye sakladınız?Herkesi kandırabilirsiniz ama melekleri asla.
Kısa filmler var hayatımda, yönetmeni özürlü.
Yönetmeni ruha özürlü.
Sevmek vakitsiz misafir
Duraksamalı: İnsan var olduğu süre içinde arkeologlar kazılardan boşuna şair ve şiir çıkarmayı bekleyecekler.
Ağacı kesen baltanın sapı da ağaçtan.
Unutulmasın.
Kuyruk senin kuyruğun, kuyruk acısı senin kuyruk acın!
Kendi söküğünü dikmeyen terziyi sezdirmeden küçümsemeyi ahlak sayanlar, terzinin onların şık giysilerini dikmekten söküğüne, yamasına zaman ayıramadığını bilmiyor mu sanki?!
Geçmişe, ayak izlerini görmek için bakılmamalı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“gitgide özgürleşen birey, bir zaman sonra farklı bir vahşilik kazanır; bu evrimle ilgili ya da bilimsel bir sonuç değildir. tamamen kendini kaybetmekle hayatı ilhak etmek arasında kişiliğin ne olduğunun yeniden inşasıdır.”
“seni sevmek diksiyonumu bozuyor.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
– ya bi çek git, diye söyleniyorum içime, sen neden oldun yüzde doksan diazem’le dolmama; şimdi bir kurtulsam beni yatağa bağlayan bu sağlam kayışlardan, bir çekip alabilsem gövdemi sıkı sıkıya tutunduğu ayrıntı kapsamından; ne hastane kalacak ne de sağlıklı bir algının çıkış kapıları. “pasaportunuz lütfen.” diyor melek. yokluyorum ceplerimi. “yanıma almamışım maalesef.” oluyor yanıtım. üzgün, başını iki yana sallıyor melek: “pasaportunuz yoksa, ölemezsiniz. öbür tarafa geçişinize izin veremeyiz. vize de almanız kazımdı zaten hatıra konsolosluğundan.”
“her şey gözdür. şehirler, gökyüzü, arabalar, ağaçlar hep göz. seni gördüklerini görebildiğin ölçüde yaşamana izin verir muamma.”
– sıktın ama, dedim içime, ben ne diyorum, sen ne diyorsun. işim var. bir kurtulsam beni yatağa bağlayan bu sağlam kayışlardan dağıtacağım ağzını burnunu.
“adalet, delirtir; eğer kuralları sen koymadıysan kitaba.”
“fikir, insanı sakat bırakır. ondandır hisli cellatların sevgili kılığında dolaşması dünyayı.”
Güven denilen o müthiş sığınağın iliklerimize kadar işlemesini isterdim.
Düşmek yormuyor ki, asıl sorun kalkmanın, tutunmanın yorgunluğu.
Kadınlarla erkeklerin birlikte yaptıkları bir spor dalı yoktur, ki maç bir ihtimal berabere bitsin.
Cehaletin resmileştiği, daha doğrusu bir devlet ideolojisine dönüştürüldüğü coğrafyalarda bilinç kaybı nı reddeden isyandan uzak duran, bilimsel olanın doğrultusunda yalnızca düşlerle sınırlı bir gerçekliğin peşinden koşanların azınlık diye adlandırılması elbette yalnızca etnik paradoks ya da yönelimler başlığı altına girmeyecekti.

Bu noktada aklını kullanan, çağıyla barışık, yaratıcı kişiliklerin de aşağılandığını görüyordum; bu sistemli uygulanan sosyal işkencenin varacağı yer linçti; kendinden olmayanı yok etmek için her türlü şiddeti ve adaletsizliği uygulama, zavallılığını ve korkaklığını sürü saldırganlığıyla örtmek güdüsü. Dayanılmazdı. Atomlarıma ayrılamıyordum; hiç değilse ağrıyı hafifletmek, basıncı dağıtmak için parçalanabilirdim. Algım buna yeterdi. Beynim buna değerdi.

belki de hayatı ona ihanet etmiş olmanın huzuruyla terk edeceğiz.
Soyut ahlakın ucuz sertliğinden nefret ediyorum.
Sevmek, tanrıyı tanımamazlıktan gelmektir.
Birini asalım, sonra oraya bir özür plaketi çakarız; birini işkenceye alıp öttüre öttüre öldürelim, sonra adını bir sokağa veririz; bir düşünürü meçhule gönderelim; sonra adına bir kürsü açarız.
yaşamak zor bir dersti. Ölen, sınıfını geçmiş sayılırdı.
-Sevgilim bak; kuşlar göç ediyor..
– Göç etmiyor o kuşlar, bizi tamamen terk ediyorlar artık!
Fikir insanı sakat bırakır. Ondandır hisli cellatların sevgili kılığında dolaşması kainatı. Cehennemi soğutacak bir derman ararsın sen de, avucunda sıkı sıkıya tuttuğun buz parçacıklarıyla; ama ne yazık senin de vücut ve ruh ateşindir onu eriten; üflesen kâr etmez. Aslında hiçbir hayat inkâr etmez günahın küstahlığıyla akranı ölümü aldatmayı. Bir topal, bir çolak, bir kör, bir sağır, bir dilsiz nerelerinden kardeştir yalnız ve yalansız kaldıklarında: Aşk, bir matemdir can veren bedenin ardından. Yara sızlamaz sen kendin olmasan.
Fikir, insanı sakat bırakır.
Oradaki yalnızlığını bizlerdeki kalabalı(klı)ğınla avut.
Hasretle kucaklarım.
Güven denilen o müthiş sığınağın iliklerimize kadar işlemesini isterdim.
Oysa cehalet ve saldırganlık da istikrar gösterebilir; hele bir de birbirlerini besleye besleye büyüyorlarsa.
Sonu mutsuz biten şahsi bir ütopya, dayatılan bir hakikatten daha güzeldir.
Bir edebiyatçının hafızası, onun tanrısıdır.!!
Oysa cehalet ve saldırganlık da istikrar gösterebilir; hele bir de birbirlerini besleye besleye büyüyorlarsa
Faşizm kıçımızın dibinde; biz ona yumuşak minder muamelesi yapıyoruz.
Su ketumdur, ancak bir çekilip konuşmaya görsün; temizleyen su, hangi kiri temizlediğini asıl o zaman anlatır. Su, lekenin tek şahididir.
Bir edebiyatçının hafızası, onun tanrısıdır.
**Çoğaldığını, arttığını sanarak farazi bir mutluluğun girdabında döndüğün, döne döne önüne geldiğin yüz, fikrin yüzüdür. Fikir, insanı sakat bırakır. Adalet, delirtir: Eğer kuralları sen koymadıysan kitaba.**
**Oysa cehalet ve saldırganlık da istikrar gösterebilir; hele bir de birbirlerini besleye besleye büyüyorlarsa.**
Sonu mutsuz biten şahsi bir ütopya, dayatılan bir hakikatten daha güzeldir.
Şurda bir gündüz kımıldamakta diyor Cansever, Kirli Ağustos şiirinde: Şairin görüp gösterdiği gündüzü sadece geceyi bilenlere götürme zahmetine katlanın. Bu sıcakta ferahlarsınız.
Yaşama sevinçleri hizaya girdi mi, herkes birbirinin merhametinde iklim olur.
Var oluş, bir kurtuluş ümididir etini titrete titrete seni terk ederken hayat; son nefesi, bakışlar verir asıl. Konuşabilen ve hareket edebilen bir gözsün tümüyle akılla kavrandığında. Her şey gözdür. Şehirler, gökyüzü, arabalar, ağaçlar hep göz. Seni gördüklerini görebildiğin ölçüde yaşamana izin verir muamma.
Yerçekimi şefkattir; sevenin kucağına atılmaktır düşerken yanılmak da. Çarptığın zemin, yükseldiğin tavan, sıkıştığın hacim, bu büyük tesadüftür zamanda sıkılman. Çoğaldığını, arttığını sanarak farazi bir mutluluğun girdabında döndüğün, döne döne önüne geldiğin yüz, fikrin yüzüdür. Fikir, insanı sakat bırakır. Adalet, delirtir. Eğer kuralları sen koymadıysan kitaba.
”Fikir, insanı sakat bırakır. Ondandır hisli cellatların sevgili kılığında dolaşması kainati. Cehennemi soğutacak bir derman ararsın sen de, avucunda sıkı sıkıya tuttuğun buz parçacıklarıyla; ama ne yazık senin de vücut ve ruh ateşindir onu eriten; üflesen kar etmez. Aslında hiçbir hayat inkar etmez, günahın küstahlığıyla akranı ölümü aldatmayı. Bir topal, bir çolak, bir kör, bir sağır, bir dilsiz nerelerinden kardeştir yalnız ve yalansız kaldıklarında: Aşk, bir matemdir can veren bedeninin ardından. Yara sızlamaz sen kendin olmasan.”
Fikir insanı sakat bırakır.Ondandır hisli cellatların sevgili kılığında dolaşması kainatı.Cehennemi soğutacak bir derman ararsın sen de,avucunda sıkı sıkıya tuttuğun buz parçacıklarıyla;ama ne yazık ki senin de vücut ve ruh ateşindir onu eriten;üflersen kâr etmez.

Kader Kargo /Medusa’nın Makası

“Benzerlik taşımayan, ancak, yakınlaşmayı ve ortak paydayı birlikte şekillendiren, dengesizliği şekilsizlikten ayıran algılar ve anılar, hafızanın ya dürüst ya da gaddar olmasını sağlıyor. Evrimin sakatlığından sorumlu olmak istemiyor, bir bu vazifeden kaçıyorum.”
..;yazmak, göz yanılsamasını söz yanılsamasına dönüştürme çabasıdır.
Şiirimin ibiği siyah ve tırtıklı; bu yüzden anarşist bir meddah oluşum çoğu insanı ve çoğu örgütü rahatsız etti.
Erkeğin gerçek kusursuzluğu, nelerinin bulunduğuna değil, kendisinin ne olduğuna dayanır.
(Oscar Wilde)
Sana tuz yalatsam, sabaha kadar tuz yerine su’yu düşünürsün; işte çelişki burada gibi görünse de, nesnel hareketin kanıtıdır bu. Bir durumla uyarılan her durum, bir başka durumu işaret edecektir. Beni sevdiğini söyledikçe sen, ben bir diğerini sevdiğimi hatırlayacağım. Buna ihanet diyemezsin.
Üzülmek, saptanmış bir kanserojendir. Kanser ise adalet, hukuk ve sosoloji tanımaz;
Bir edebiyatçının hafızası, onun tanrısıdır.
Her sarmaşık bir duvar bulur kendine, güneşe bir parça daha yaklaşmak için.
Tanrılık, mitolojide zor meslektir. Üstelik, sevilmeme, reddedilme ihtimaliyle karşılaşmak, halkın bir kesiminin kendisine rakip veya düşman diğer tanrının adamı olması gibi handikapları bulunduran tanrı, duygularına yenilirken hamaseti kaybedebilir. Bu nedenle, Tanrı, kapısındaki köpeği de güçle ödüllendirerek iktidarını garanti altına alır; köpeğin de kendisini tanrı gibi hissetmesini sağlar.
Sokak, gidenle arkada kalanın arasındaki göbek kordonudur; bu kordonu yalnızca hayat yolunda çıktığınız zalim caddeler keser.
Politikacıların da jargonu olduğundan şüphe etmemek gerek: Örneğin onların kendi aralarında konuşurken Cumhuriyet dedikleri şey, aslında İslâm cumhuriyeti anlamına gelebilir. Bilemezsiniz.Halk dedikleri halt ümmet içeriğini taşıyabilir.Hukuk sözcüğü, şeriatı işaret ediyordur bekli de.
İşi yağmur olan bir bulut, nasıl sıradan bir gökyüzü hikayesinin kahramanıysa, ben de yaşadığım için yazdığımı saydığım ömrün kahramanıyım.
muhafazakârlık kendini haklı çıkartan hiçbir şeyi yıkmaz.
Rüyayı inkâr devrimcilerin, uykuyu inkâr anarşistlerin yoludur.
Galiba da fark edememişler: Herkes günah işler, cennet bomboştur bu yüzden.
İroni, yumuşak gibi görünse de her zaman içinde iron(demir) taşır ve serttir. Ayrımsız: Yumuşağa da sert, serte de sert.
Çünkü ironi, karşı tarafın hatasını abartmakla kalmaz, hatanın doğru olarak görülmesinin, bu hastalıklı yanın da ne kadar hatalı olacağının altını çizerken bilgiden çok, insanî olanın kriterlerinden hareket eder. İşte, edebiyatla buluştuğu en önemli nokta da budur: İnsanî olanın genel hataya karşı zaferi.
Unutmayın, mezarlıkta dört nedenle mezar kazılır: Ya gömmek için, ya otopsi için, ya nakil için ya da mezar hırsızlığı için. Tercih sizindir.
Sonu mutsuz biten sahsi bir ütopya, dayatılan bir hakikatten daha güzeldir.
Sanatta okul yok o yüzden hep teneffüsdeyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir