İçeriğe geç

Nerede ve Ne İçin Yaşadım Kitap Alıntıları – Henry David Thoreau

Henry David Thoreau kitaplarından Nerede ve Ne İçin Yaşadım kitap alıntıları sizlerle…

Nerede ve Ne İçin Yaşadım Kitap Alıntıları

.
Hatalarını ve kabahatlerini çok çabuk unutamaz. Bunlar üzerinde uzun süre durmak, suça bir yenisini eklemektir.

Tövbe ve kederin yerini ancak daha iyi, sanki hiç olmamış gibi özgür ve orijinal olan daha iyi bir şey alabilir.

.
Sessizlik, bilinçli bir ruhun kendisiyle iletişim kurmasıdır. Ruh bir an için kendi sonsuzluğuna katılırsa, o zaman sessizlik olur.

Hoş bir bahar sabahında insanın tüm günahları affedilir.
Fosil bir dünya değil, canlı bir dünyaydı.
.
Çok ahlaklı olmayın. Kendini çok fazla hayattan aldatabilirsin. Ahlâk üstü hedefleyin. Sadece iyi olmayın, bir şey için iyi olun.

“Yaşamlarımız ayrıntılarla boğuşmaktan çarçur oluyor.“
Yalnız değildi ama üstünde süzüldüğü yeryüzünü yalnızlığa boğuyordu.
“Niçin bütün öteki yaşam biçimlerini elimizle itip sadece birini abartıyoruz ki?“
“İnsan yığınları, suskun bir umutsuzluk içinde yaşamlarını sürdürür. Suskunluk denen şeyse kökleşmiş bir umutsuzluktur.“
“Hep daha fazlasını edinmek için mi çalışacağız, ara sıra daha azıyla da yetinemez miyiz?“
Doğduğum günkü kadar bilge olmayışım hep canımı sıkmıştır.
Kuş sesinin duyulmadığı bir evde yaşamak, tuzsuz et yemeye benzer.
Gözümün gördüğü tüm toprakların kralı benim,
Ve onlar üzerindeki hakkımı sorgulamak kimseye düşmez.
.
Hedefimize giden yolun sadece bir kısmında bilinçli olarak yürümeli ve ardından karanlıkta başarımıza sıçramalıyız.

.
Neye baktığın değil, ne gördüğün önemli.

.
En zengin günlerimizden bazıları, dışarıda hiçbir güneşin parlamadığı, ama içimizde bir güneşin daha çok parladığı günlerdir.

Yaşamlarımız ayrıntılarla boğuşmaktan çarçur oluyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Evlerimiz öyle hantal taşınmaz mallar ki,genellikle barınmaktan çok hapsoluyoruz içlerinde
Öbürleri için yalnızca lüks olan ya da kimilerince adları bile bilinmeyen bazı şeyler,birileri için gerçekten de yaşamın gereklilikleri.Aslında en hastalıklı ve güçsüz olanlar işte bu birileri .
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yalnızca uyandığımız gün, gün doğar. Daha doğacak çok gün var.
Güneş ise yalnızca bir sabah yıldızı
Yaşayın, mümkün olduğunca bağlanmadan ve yükümlülük almadan.
Baktığım her şeyin tek sahibiyim,
Bu benim hakkım, karşı gelmeyin.
çimenler toz toplamıyor , insanlar toprağı kazmadıkça.
Ölecek olan, günah işleyen candır
İnsanlar yetinmek için değil, yapmak için bir şey ister,
En güzel elbiselerinizi bir bostan korkuluğuna giydirip yanında sünepe bir halde dikilirseniz, yoldan geçen herkesin sizi değil, korkuluğu selamladığını göreceksiniz.
Eski düşünceler eski insanlara göredir, yeni
insanlarsa yeni düşünceler üretmelidir
uyanık ve sağlam mayası olanlar güneşin yeniden doğup aydınlatacağını
bilir.
Sanki ölümsüzlüğü yaralamadan öldürebilirmişsiniz gibi zamanı!
palto en çok kime uyarsa,
en çok onun işini görecektir.
.
Kalp sonsuza dek deneyimsizdir.

Hayatı merhamete sırtını dayayarak yaşamak çıplak bir ovayı düşmanlara karşı savunmaya benzer.
Baharın geldiğini görmemize rağmen hala kışa tutunmaya devam ediyoruz.
Hep geçmiş fırsatların telafisini yapmaya çalışarak zaman harcıyor ve bunu görev biliyoruz.
.
Bulutlarla konuşursam beni suçlamamalısın.

.
Neye baktığın değil, ne gördüğün önemlidir.

.
Herhangi bir şeyin fiyatı, onunla takas ettiğiniz yaşam miktarıdır.

Yaşamlarımız ayrıntılarla boğulmaktan çarçur oluyor.
İnsan yığınları, suskun bir umutsuzluk içinde yaşamlarını sürdürür. Suskunluk denen şeyse kökleşmiş bir umutsuzluktur.
Bizim hayatlarımızı böyle aceleyle yaşayıp harcamamızı gerekli kılan nedir? Nedense daha acıkmaya başlamadan açlıktan ölmeye çalışıyoruz.
Kendini her gün tamamen yenile ve bunu devamlı, sonsuza kadar tekrarla.
Bu dünyada geniş bir ufkun tadını özgürce çıkaran kişiden daha mutlu biri yoktur.
Ucunda yaşam ya da ölüm olsun, yalnızca
gerçekliğe hasretiz. Eğer gerçekten ölüyorsak gırtlağımızdaki hırıltıyı duyalım, ellerimiz ve ayaklarımızdaki soğukluğu hissedelim. Eğer yaşıyorsak, işimize koyulalım.
Yalnızca kaçınılmaz olana ve var olma hakkına saygı gösterseydik müzik ve şiir caddeler boyunca yankılanabilirdi.
Niçin böyle aceleyle ve yaşamı tüketerek yaşamak zorundayız? Âdeta acıkmadan açlıktan ölmeye kararlıyız.
( ) çoğu insanın yaşamın şeytani mi yoksa ilahi mi olduğu hakkında tuhaf bir kuşkunun içinde olduğunu ve biraz da aceleyle insanın bu dünyadaki asıl amacının Tanrı’yı yüceltmek ve sonsuza dek sevmek olduğu sonucuna vardıklarını görmekteyim.
Özgürce geniş bir ufkun keyfini çıkaran kişilerden daha mutlu insan yoktur dünyada,
Kuşların olmadığı bir yer, çeşnisiz ete benzer.
Toplum onları bu pahalı oyunda desteklerken, öğrencilerin yaşamla oynamamasını ya da yalnızca yaşamı kitaplardan öğrenmeye çalışmamasını, yaşamı başından sonuna gerçekten yaşamaları gerektiğini söylüyorum. Gençler, yaşama deneyimini ilk elde denemeden daha iyi yaşamayı nasıl öğrenir?
Hep daha fazlasını edinmek için mi çalışacağız, ara sıra daha azıyla da yetinemez miyiz? Saygın kişiler ölmeden önce, gençlere böylesine ciddi bir şekilde, ilkeleri ve örnekleriyle, fazladan bir takım parlak ayakkabı ve şemsiyeler ve boş misafirler için boş misafir odaları edinmenin gerekliliğini mi anlatacaklar?
İnsan öyle gösterişsiz giyinmeli ki karanlıkta elini kendine uzatabilsin; her anlamda öyle özlü ve hazırlıklı yaşamalı ki, bir düşman kasabayı düşürürse, yaşlı bir filozof gibi endişe duymadan boş ellerle kapıdan dışarı çıkabilsin.
Hiç kimse, elbisesinde yamaları var diye gözümde daha basit ya da aşağılık değildir.
Niçin insan aynı oranda gökyüzü cennetine
yükselebilecekken, böylesi güçlü kökler salar ki toprağa?
Filozof olmak ne zekice fikirlere sahip olmaktır yalnızca, ne de felsefe ekolü kurmaktır. Filozofluk; aklı, aklın emrettiği gibi yaşayacak kadar sevmekte yatmaktadır. Yalın, bağımsız, asil ve sorumluca yaşamaktır. Yaşamın sorunlarını yalnızca kuramsal olarak değil, pratik olarak da çözmektir.
Şimdilerde felsefe üstatları çoğaldı ama filozof yok içlerinde. Yine de güzel, filozofluk taslamak bile Çünkü bir zamanlar yaşanacak kadar güzeldi felsefe.
Gerçek bilgi, bildiklerimizi bildiğimizi bilmek ve bilmediklerimizi bilmediğimizi bilmektir.
Kaçınabildiğimiz sürece inançsız yaşamaya
kararlıyız; gün boyu tetikte bekliyor, geceleriyse gönülsüzce dua edip kendimizi bilinmeyene emanet ediyoruz. Hayatımızı yücelterek ve değişme olasılığını yadsıyarak öylesine bütünüyle ve içtenlikle zorluyoruz ki kendimizi yaşamaya
Eski düşünceler eski insanlara göredir, yeni
insanlarsa yeni düşünceler üretmelidir. Eskiler bir ateşi canlı tutmak için gerekli yakıtı elde etmeyi bilmiyordu; yeniyetmelerse bir kazanın altına bir parça kuru kereste atıyor ve kuşlar gibi uçarcasına dünyayı dolaşıyor, deyim yerindeyse bir bakıma eski insanları öldürüyorlar.
Çalışan insan o kadar meşgul ki, gün geçtikçe içinde yaşadığı ortama daha bir yabancılaşıyor, ötekilerle insanca ilişkilerini devam ettirmeye gücü yetmiyor. Yoksa pazarda emeğinin değeri düşüyor. Bir makine gibi yalnızca ve durmaksızın çalışıyor. Çalışırken öyle çok kullanmak zorunda kalıyor ki bilgisini, gelişmesi için gerekli olsa da, nasıl aklına gelebilir bilgisizliği?
Inde genus durum sumus, experiensque
laborum,
Et documenta damus quâ simus origine nati.

Bu sayede, acıya katlanmak için yeterince
kuvvetliyiz,
Nereden vücuda geldiğimizi kanıtlar emek
ve eylemlerimiz.

Gözlerimizi rahatsız ederek kapatmamıza neden olan ışık bizim için karanlığın kendisidir. Yalnızca uyandığımız gün, gün doğar. Daha doğacak çok gün var. Güneş ise yalnızca bir sabah yıldızı
Ardı arkası kesilmeyen bir yenilik akın ediyor dünyaya ama biz yine de inanılmaz bir bıkkınlığın bizi yönetmesine izin veriyoruz.
Ne zamana kadar sütunlu verandalarımızda oturup herhangi bir işin geçersiz kılabileceği boş ve köhnemiş erdemler için yaşayacağız?
Yiyeceklerin servet tuttuğu, şarabın bardaklardan taştığı, dalkavukların hazır bulunduğu masalarda oturdum, içtenlik ve gerçeklik bulamadım; konukseverliğin olmadığı bu sofralardan açlık çekerek ayrıldım.
Sevgiden, paradan ve ünden ziyade gerçeği verin bana.
Zaman yalnızca içinde balık tuttuğum bir akarsu. Suyundan içerim ve içerken kumlu dibini görüp anlarım ne kadar sığ olduğunu. Cılız akıntısı kayıp gider ama kalır sonsuzluğu.
Niçin böyle aceleyle ve yaşamı tüketerek yaşamak zorundayız?
Ormana gittim çünkü bilerek yaşamak istedim. Yaşamın yalnızca asıl gerçeklerine yönelmek ve öğretmiş olduğu şeyleri öğrenip öğrenemediğimi görmek için ve bir de ölüm kapımı çaldığında, aslında hiç yaşamamış olduğumu düşünmemek için gittim ormana
Yaşamlarımız ayrıntılarla boğuşmaktan çarçur oluyor.
İnsanın yaşamını bilinçli bir çabayla yüceltme konusundaki tartışmasız yeteneğinden daha umut verici bir durum yoktur.
Her günün, henüz kirletilip tüketilmemiş, daha erken, daha kutsal ve daha aydınlık bir zaman dilimi içerdiğine inanmayan insan, yaşamdan umudunu kesmiştir ve gittikçe alçalan ve kararan bir yol izlemektedir.
Yaşayın, mümkün olduğunca bağlanmadan ve yükümlülük almadan. Ne farkı var ki bir çiftliğe bağlanmanın, hapishaneye tıkılmaktan?
Bir insan, bir şeyleri kendi haline bırakmaya gücünün ve zamanının yettiği oranda zengindir.
Hep daha fazlasını edinmek için mi çalışacağız, ara sıra daha azıyla da yetinemez miyiz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir