İçeriğe geç

Gönül Dağında Bir Garip "Neşet Ertaş Kitabı" Kitap Alıntıları – Haşim Akman

Haşim Akman kitaplarından Gönül Dağında Bir Garip "Neşet Ertaş Kitabı" kitap alıntıları sizlerle…

Gönül Dağında Bir Garip "Neşet Ertaş Kitabı" Kitap Alıntıları

Allah şahit etmiş ruha bedeni
Kimseyi kimseden sormamak için
Güzel görürsen güzeldir, çirkin görürsen çirkindir. Hiçbir çirkin yoktur insan olarak. Yeter ki senin gönlün güzel görsün.
Coşkun sel gibiydim yoruldum gayrı
Çok bulanık aktım duruldum gayrı
Nice güzel gördüm hep ayrı ayrı
Hakikatte gönül bir imiş meğer
Menfaat baldan tatlıdır.
Ruhuna yalan girmeyen canların hepsi melektir.
Suçun sorumlusu ruhtur
Vücudun günahı yoktur
Şüphesiz ki her can haktır
İncitme canı incitme
Neşet Ertaş, Bir Sanat Ağacıdır
Erol Parlak
Aşk hasretten doğan bir yankıdır. Evlendiğin zaman bu ateş tabii haliyle harını kaybeder ama narı gene kalır. Üstü küllense de altında ateş durur.
İnsan değişmez. Görüş değişir. Görüşün de zamana göre olması lazımdır. Bundan bin sene evvelki görüş bu zamana uyar mı? İki bin sene evvel dünyaya gelen insanlar bugün dünyaya gelseydi, o günkü görüşleriyle bugünkü görüşler bir­ birine uyar mı? Zaman sana uymaz, sen mecbursun zamana uymaya.
*
Zaman sana uymaz boşa çalışma
Gel kardaş zamana uymasını bil
El aklıyla gezip boşa dolaşma
Biraz da kendine gelmesini bil
Türkünün bir anlamı var. Türkü, bir yerde halk dilidir.
Halkın dilinden çalınmış, halkın dilinden söylenmişse, doğru, özü, toprağı, kokusu aynıysa, türküdür.
Bir kitap size, yaşanmış bir ömrü anlatır.
Bunlardan alacağınız dersler olur derdim. Ben okumayı, illa da okumayı onlara önerirdim. Onun için de şükür çocukla­rım okudular. Gözüm yumulduğu zaman en büyük kazan­ cım, çocuklarımı okutmuş olmamdır. Geriye cahil insan bı­rakmadım.
Herkes gibi. İnsanın gözünü ilk açtığı yer kadar hiçbir yer güzel olamaz. Dünyaya geldiği anda, nereye gözü­ nü açtıysa, orası gibi hiçbir yer güzel olamaz.
Hiçbir çirkin yoktur insan olarak. Yeter ki senin gönlün güzel görsün. Güzeli güzel gören sensin.
Tarih, geçmiş zaman oluyor. Geçmiş zamanın bugüne fay­dası olmadığını düşünüyorum. Geleceği düşünüyorum. Dai­ma geleceğe göre kendimi yönetiyorum. Geleceği düşünüyo­rum.
Aşk öyle hemen akar bir su değildir.
Ne kadar biriktiyse yüreğinde o kadarını harcarsın.
Sevginin yoğunluğu da bir aşktır zaten, aşka dö­nüşür. Hani önce koruk olur, sonra üzüm; üzümden pekmez olur. Pekmezin koyusuna da çalma derler. Çalmayı da aşk olarak görün. Sevgi aşka dönüşür.
Dünya görüşüne sahip olmayan, dünya­ daki huzuru, rahatlığı, insan haklarını görmeyen, bilmeyen nasıl memleketine uygulayabilir ki? Menfaat baldan tatlıdır.
Oraya geldiyse zaten herkes, ona, Aman efendim boynu­ muz kıldan ince diyerek, herkes istediğini alıyor, istediği gibi hareket ediyor. İnsanın önce kendini bilmesi lazım. Sonra dünya görüşüne sahip olması lazım. Dünyadaki insan hakları nasılsa onu memleketine uygulamaya çalışması lazım bu so­rumluluğu alanın.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Geleli gülmedim ben bu cihana
Şu alemi başıma yardir dar eden
Giriftar olmuşum bunca isale
Çektiğim ah ile zardır yar eden
Suçun sorumlusu ruhtur
Vücudun günahı yoktur
Şüphesiz ki her can haktır
İncitme canı incitme
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Biz doğduğumuzdan beri yoksulduk. Varlığı görmedik ki yoksulluktan şikayet edelim.
Dün (2004 ramazanının ilk günü) televizyon­ da gördüm, Oruç Baba türbesine hücum etmiş insanlar. Ek­ meği sürüyor oraya, ekmeğim artsın diye. Parayı sürtüyor param artsın diye. Ben utandım. Bu yönetimin acizliğidir. Ben şimdi Avrupa’dayım, ne ekmeğini taşa süren var ne de artsın diye parasını duvara sürten. Neden? İnsanları insanlara muh­taç etmemiş Avrupa.
Ulu arıyorsan analar ulu / Sevmişiz gönülden olmuşuz kulu / analar insandır biz insanoğlu/ Aslı bozuk deme gel şu insana
– Bektaşilik var mıdır sizde?
– Şimdi efendim, herkesin bireysel bir görüşü vardır. Benim bildiğim, şimdiki görüşüme göre, bütün insanoğlunun canı aynı candır. Bu bedenlerimizde hepimiz birer ruhuz. Ama ay­rı ayrı ruhlarız. Gözümüz dünyaya açılan penceredir ve her­ kes kendine göre görür dünyayı. Evet, bize hem Abdal hem Bektaşiler derler. Ben demiyorum. Neden? Ben kendi görüşü­ me göre yürüyorum. Ben, şu Abdal, şu Bektaşi, o şu, bu o de­ mem. Biz bir anadan doğma insanız, insanoğluyuz. Ama bi­ze, Bektaşiler derler.
Engin gönüllülük sabır isteyen bir iştir efendim. Sabırsız insan engin gönüllülük yapamaz.
Türküler, o türküyü yakanın yazgısından farklı bir hayat sürer. Adına türkü dediğimiz müzikal form, o türküyü yakana rağmen yaşar ve yaşatılır, zamanın aşındırmasına direnip son­raki kuşakların müzik dağarında kendine bir yer bulursa o kültürün mirası içinde türkü adını alır. Neşet Ertaş’ın çoğu türküsü, halkbilimin ölçütlerine göre bu niteliği çoktan ka­zanmıştır.
Şu garip halimden bilen işveli nazlım / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen.
“Bu gönül elle tutulmuyor, zincirle bağlanmıyor. Elinle tutup bir yere de veremiyorsun. Gönül nereye düşerse orada mis gibi kokuyor.”
Kader Mecnun etti, Leyla bahane..
“İsterim ki herkes muradını alsın
Cahil felek buna mâni olmasın.”
“Köylerimizde insanlar birbiriyle göz göze gelince saatlerce bakışırdı. Ama burada hiç kimse kimsenin yüzüne, gözüne bakmıyordu. Bakıyordum. Hiç birbirinin yüzüne bakan, gözüne bakan hiç kimseyi bulamamıştım. Büyük bir şaşkınlık içindeydim, büyük bir değişiklik içine girmiştim. Büyük bir yalnızlık içine düşmüştüm.”
“İki büyük nimetim var, biri anam biri yârim.”
“Ben, şu Abdal, şu Bektaşi, o şu, bu o demem. Biz bir anadan doğma insanız, insanoğluyuz.”
Güzele ne güzel demişler de, sevdiğim güzel demiş.
Merhamet sarkaç gibidir önce karşıya gider sonra sana döner. Sonra gene döner hiç durmaksızın gider döner. Bu dünyanın mayasıdır merhamet. O sarkaç durdu mu dünya da durur.”..
Bir de gönül küskünlüğü vardı. O da şuydu. Tabii biz genç insanlarız. Küçükken aşk yüreğimize işlemiş. Gezip yürüdüğümüz yerde gönlümüze göre gördüklerimiz oluyordu. Âşıktık zaten. Tekrar tekrar âşık olduk. Tekrar tekrar âşık oluyoruz. Ne eli elimize değiyor, ne bir çift kelime konuşabiliyoruz. Ee, yandım Allah türküsü çağırıyoruz yüreklerimizden. Öyle de olunca bize zaten kız vermezler orada. Kız vermedikleri gibi, yani bir çift kelime konuşsaydık hiç olmazsa o bile yeterdi. Onu da konuşamayacağımıza göre Ne yaparsın, gözünle gördüğün, köz gibi yandığın, gözünün önünde gelin olur giderse ne yaparsın? Üstelik düğününe de seni çağırıyorlar; ne yaparsın! Almanın imkânı yok. Bize vermeleri de mümkün değil ki, 21. asra geldik daha hiç duymadım ben bizlere kız verdiklerini. Ne yapacaksın? Bir paket çay borcu için bakkalın önünden geçemiyorsan Aldım başımı gittim.
Biz, erkekler olarak insanoğluyuz. İnsan bizim analarımızdır. Onların canı yaratan can, bizim canımız yaratılmıştır. Biz erkekler olarak insanoğluyuz ve insana benzeriz. Onların yüzü suyu hürmetine biz de insanız.
Eskiden okul yokmuş. Kendini bilen insanlar, insanlara yol gösterirler, bu insanlar da pirleştirilirmiş. O öldüğü zaman da tekkeleştirir, türbeleştirirlermiş. Ben yine şimdiki, bireysel görüşüme geliyorum: Bunlar, zamanın eğitimcileri. Bana göre hiçbir yaratılmış tekke, türbe olamaz. İlim bilim gerekiyorsa, artık okul var. Onun için de ben hiçbir türkümün içinde tekke, türbe, hac, Kâbe demedim; demem. Söylediğim iki şey vardır: Biri anam, biri yârim.
… İnsan ölür ama ruhu ölmez
Bunca mahlukat var hiçbiri gülmez.
Türküler her zaman özeldir. Bir yanıklığın ifadesidir. Türküyü üreten, insanoğlunun yüreğindeki aşktır. O aşkı karşıdan görüyor ki yüreği yanıyor ve o yanıklıkla da türkü üretiyor.
Coşkun sel gibiydim yoruldum gayrı
Çok bulanık aktım duruldum gayrı
Nice güzel gördüm bep ayrı ayrı
Hakitatte gönül bir imiş meğer
Gönül nereye düşerse orada mis gibi kokuyor.
Bize öteden beri Abdallar denir, Pir Sultan en sonuncusuydu. Genelde de bize Bektaşi derler, Bektaşiyiz biz, dediklerine göre. Ama ben şahsen, kendi görüşümü söylüyorum, kendi görüşüm üzerinde gidiyorum, kendi görüşümün türkülerini söylüyorum, kendi görüşümü ifade ediyorum. İnsan ayrımını kabul etmedim, etmiyorum. Şimdiye kadar hiçbir türkümün içinde de ayrımcılık yapmadım.
Kendini bilen insan, hakkı bilir. Karşısındakini de aynı kendi gibi bilir. İbadet de, her şey de ruh ile kalp arasındadır. Herkes kendi kendinden sorumludur. Allah, bütün canlılarda, ayrı ayrı parça olmuş. Bizim canlarımızın hepsi, Allahın bir parçasıdır. Biz bu canlı hak içinde birer ruhuz. Bektaşiyiz biz. Kurucuların kanalından gelmişiz. Hakkı canda biliyoruz.
Dağ* üstüne dağ olmaz ah çekenin,
Elin kızı gelip sana yâr olmaz varıp kapısına kul olmayınca.
(KEREM)

(*Burdaki dağ, dağlamak/yakmak fiilindeki dağ’dır. Yani ateş üstüne ateş yakılmaz, başkasını severken başka yâre gidilmez anlamında kullanılmış.)

Kadına saygı başta geliyor. Aşk nereden geliyor? Kadından geliyor. Sevgi nereden geliyor? Kadından geliyor. Her şeyi, yapısı değişik çünkü. Kadın deyince basit bir kelime değildir. O bir anadır. Onun yapısı ayrıdır. Onun hamuru sevgiyle yoğrulmuştur.
Haktır canların yapısı
Kimsede yoktur tapusu
Son durak gönül kapısı
Kırdı isen varma kardeş
Bütün dünya Allah diyo
Onun nimetini yiyo
İnsan kisbetini giyo
Ayrılık güden olmasın
Ben nota filan bilmem. O anda çaldığım havanın duygusu hangi perdeyi icap ediyorsa ona basarım. Belli bir perdem olmaz. Yüreğimden gelen sesin perdesine basarım.
Gece gündüz baharımda yazımda
Arıyordum onu hayli zamandır
Şu benim özümde benim gözümde
Sevişmek ibadettir sevgi imandır
Aşk hasretten doğan bir yankıdır. Evlendiğin zaman bu ateş tabii hâliyle harını kaybeder ama narı gene kalır. Üstü küllense de altında ateş durur.
Sanat ve sanatçı kavramlarının içinin adeta boşaltıldığı şu günlerde, kıyıp da kendisine sanatçı diyemiyorum. Neşet Ertaş sanatçı değil, bir sanat ağacı dır.
Zenginlik, korkulacak şeydir. Bir insan ömrünün içinde insanın zengin olmasını pek helal bulmuyorum. Çünkü insanın ömrü yetmez alın teriyle kazanıp da zengin olmaya. Ben zenginlikten korkarım.
Gönül bilmeyenler çoktur
Bilmeyende gönül yoktur.
Aşk ile çıkan nefesi bilirdik. Aşk ile çıkan sözleri de bilirdik. Biz aşk kanalıyız. Babadan, dededen, öteden beri, ta Kerem’lerden, Mecnun’lardan, Karacaoğlan’lardan, Kamber’lerden, en son Pir Sultan Abdal’a gel, bir aşk kanalıyız biz. Bir kanalın getirdikleriyiz. Aşksız çıkan havayı dinleyemeyiz. İçimize sinmez.
》Ne dokunurdu yüreğinize?
– Hasretler, gariplik, yalnızlık Yalnızlık her şeyden evvel. Seni anlayan bir kimse yok, öylesine bir durum, bunun için de saatlerce ağladığımı bilirim ben.
Yaradabildin mi bir tek telini
Güneş gözünü mah cemalini
Çekemen onun vebalini
İncitme canı incitme.
Has sanatçıların özel yaşamı yoktur. Neşet Ertaş da has bir sanatçıdır.
Türküler, o türküyü yakanın yazgısından farklı bir hayat sürer. Adına türkü dediğimiz müzikal form, o türküyü yakana rağmen yaşar ve yaşatılır, zamanın aşındırmasına direnip sonraki kuşakların müzik dağarında kendine bir yer bulursa o kültürün mirası içinde türkü adını alır.
Neşet Ertaş’ın çoğu türküsü, halkbilimin ölçütlerine göre bu niteliği çoktan kazanmıştır.
Tanıyabildin mi sendeki seni
Bütün vücudunu bu nazik teni
Allah şahit etmiş ruha bedeni
Kimseyi kimseden sormamak için
.
Sana akıl fikir bir mantık vermiş
Senin gözün ile dünyayı görmüş
Allah sevenlerin gönlüne girmiş
Kulundan uzakta durmamak için.
Nerde ne arıyon divane gönlüm
Dinle bir kendini anlamak için
Sen bir ruhsun kalbin ruhuna bağlı
İrade elinde yönlenmek için.
Dane dane benleri var yüzünde
Can alıcı bakışları gözünde
Bin bir tat var edasında nazında
Dünyada yârdan tatlı var’mola
Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyaya gönül verdin mi
Kimi büyü kimi böcek kimi kurt
Merak edip hiçbirini sordun mu
Bunlar neden, neden diye sordun mu?
Aşk hasretten doğan bir yankıdır. Evlendiğin zaman bu ateş tabii haliyle harını kaybeder ama narı gene kalır. Üstü küllense de altında ateş durur.
Allah hepimizi fikir olarak da, görüş olarak da hür yaratmış. Neden? Günahımızın da sevabımızın da bizi ilgilendirdiği için.
Bugün bana bir hal oldu
Yârden kara haber geldi
Bu haber bağrımı deldi
Dediler ki Menon öldü (vay vay dünya)
Dağ üstüne dağ ol­maz ah çekenin, elin kızı gelip sana yar olmaz varıp kapısına kul olmayınca.
Sevip sevilmesi gayet tatlıdır
Garibim sevgiler farklı farklıdır
Tarikat, Ali’nin evinde kurulmuş. Ali’nin evi, Ali’nin evi derken Alevi ye çevrilmiş bu deyim.
-Siz kendinizi Alevi olarak kabul ediyor musunuz?
-Şimdi efendim, bize öteden beri Abdallar denir, Pir Sultan en sonuncusuydu. Genelde de bize Bektaşi derler, Bektaşiyiz biz; dediklerine göre.(..)
Aleviler kendi kendilerini aslında Bekta­şilerden ayırmıştır. (..)
Aleviliğin tarikattır temeli, kurucuları da Bektaşilerdir. Bunun ayrısı, Alevisi Bek­taşisi var mı?
Bir kitap size, yaşanmış bir ömrü anlatır. Bunlardan alacağınız dersler olur.
Hak yemek, hakkı inkar et­mek demektir. Hakkı inkâr edenden de haklı söz pek aran­maz.
Aşk tektir ama adres değişir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir