İçeriğe geç

Siyah Kuğu 2 Kitap Alıntıları – Beyza Aksoy

Beyza Aksoy kitaplarından Siyah Kuğu 2 kitap alıntıları sizlerle…

Siyah Kuğu 2 Kitap Alıntıları

Söylesene siyah kuğu, sen burdasın diyemi yağmur yağıyor yoksa bulutlar da mı bize ağlıyor ~ruh kadehi
Dünya iyi biri olmak için iyi bir yer değil
Bazen bilmek saklı kalmasından daha çok yakmaz mıydı insanın canını? Bu yüzden izin vermez miydin zehrin toprağa akıp, kaybolmasına?
Ama sonra Çürümez miydi o toprak? Küsmez miydi hasat zamanı?
En güçlü silah aşkın ta kendisidir. Öldürürken kurşun doldurman ya da tetiği çekmen gerekmez.
Bazı insanlar vardı, onları hayatınızdan silmek için birkaç sayfa koparmanız yeterliydi ama bazı insanlar için defteri yakardınız.
“Kırılmış kanatlar, incinmiş kalpler, kaybolmuş ruhlar…”
“Söylesene Siyah Kuğu sen burdasın diye mi yağmur yağıyor yoksa bulutlar da mı bize ağlıyor?”
Tesadüfler havuzuna düşmüş bir yüzme bilmeyendim
İnsana umut veren tüm o hayallerin ve yaşanmışlıkların ötesinde bir şeyler olmalı. İnsan sonsuza dek hayal kuramaz.
Geçmişte, günlüğüme yazdığım bir yazıya göre başka bir şehre taşınacak, orada yaşayacaktım. Bir sürü arkadaşım olacaktı. Gönlümce dans edecektim. Sonra bir gün Soyhan’a geri dönersem Bak, diyecektim. ‘Ben bu şehirde kırıldım. Bu şehirde nefes alamadım. Bu şehirde hasta oldum. Başka şehirlerde yaşıyor olabilirim ama Mezarım bu şehirde. Ben bu şehirde öldüm.’
Herkesin göğüs kafesinde yaşattığı biri vardır. Yoksa bu zelzelelerin nedeni başka bir şey olamaz.
Kadının kanatları vardı, adam kırdı.
Kadının kalbi vardı, adam incitti.
Kadının ruhu vardı Adam dokundu.
Belki hislerimi, ruhsuzluğum boğar.
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor, kaldırımlarda yağmur kokusu. Burası Soyhan. Buradan ıslanmadan çıkamazsın.
Karanlığı karanlık yok edemez, sadece aydınlık yutar geceyi. Nefreti nefret dökemez Sadece aşk öldürür kini.
Hayatım bir roman olsaydı, okuduktan sonra beni fazla karamsar,dengesiz ve melamilik bulan insanın karşısına geçip suratına tükürmek isterdim.
Kafasının
içine girip yaşadığım her şeyi bir saniye atlamadan ona yaşatmak,hissettiğim her
ölü ruhu tırnaklarımla zavallı zihninin kör noktalarına kazımak
Evet,bazı ruhların negatif ve hüzünlü olması için bir şeyler yaşamış olmasına gerek yoktu,çünkü bazı ruhlar böyle doğardı ve bu bir dengeydi. Dengenin ta kendisiydi. Ya bir şeyler yaşamış bir aslan, ya yaşamadan da ayakta kalmayan bir kelebek Eğer öyleyse ben kanatları olan bir aslandım.
Uyumsuzdum.
tesadüflere sakın inanma nil, duydun mu beni? bu hayatta ne insanlara ne de tesadüflere inan.
mantıklı düşün nil. duygular bu dünyadaki en tehlikeli silahtır.
bazıları ise intihar ederdi.
intihar bir kurtuluş muydu?
yoksa ihtilâl mi?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
kadının kanatları vardı, adam kırdı.
kadının kalbi vardı, adam incitti.
kadının ruhu vardı adam dokundu.
belki hislerimi, ruhsuzluğum boğar.
siyahın karanlığıyla buluştuğu bir gece.
ve ben o gece, yüreğim ellerimde, ruhumu aya teslim ettim.
bana yıldızları sayamazsın, dedi.
öyle mi? diye sordum. peki, sence şimdiye kadar kaç insan ölmüştür?
sayamayacağın kadar çok.
bence de. gözlerimi yıldızların üzerinde gezdirdim. fakat sayıları aynı olmalı. düşünsene
bir an, gözlerini üzerimde gezdirdikten sonra geriye doğru yatarak yıldızlara baktı ve derin nefesini içine çektiğini işittim.
gökyüzü bir mezarlık, dedi.
oysaki o gece, bir genç kızın ruhu üşüdü.
acıdan dikilmiş merdivenleri soluk soluğa tırmandı bir ruh. her adımında, çıplak ayak tabanları yandı ve avuç içleri acıdı.
gökyüzü adını sayıkladı.
o gece yağan yağmurda bir tek o ıslandı.
acı sevgiden beslenir.
Dudağımda geçmişin izleri, yüreğimde yitirilmiş umutların sesleri Ve sen ruhumun katili, hiç dokunmadan öldürebildin beni.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Söylesene Siyah Kuğu sen varsın diye mi yağmur yağıyor yoksa bulutlar da mı bize ağlıyor?
Kırılmış kanatlar, incinmiş kalpler, kaybolmuş ruhlar Söylesene Siyah Kuğu, sen buradasın diye mi yağmur yağıyor yoksa bulutlar da mı bize ağlıyor?
Kâbuslarının seni ele geçirmesine izin vermeyeceksin.
Ses tonu bir silahtı, seçtiği kelimeler kurşun. Hiç çekinmeden tetiği çekiyordu ruhumun üzerine. Ruh Katili.
Üşüyün. Üşümeden yandığınızın farkına varamazsınız. Zira ben kül oldum. Fark etmeden.
Sevdiğiniz bir filmin veya kitabın bitmesini istemezdiniz, çünkü ekranda geçen teşekkürler kısmını veya son sayfayı gördükten sonra gerçek dünyaya döndüğünüzde üzerinize bir ağırlık çökerdi.
Söylesene Siyah Kuğu, sen buradasın diye mi yağmur yağıyor yoksa bulutlar da mı bize ağlıyor?
Hayat birinin seni kağıt kadar hafifmişsin gibi ensenden tutup uçurumdan aşağı bırakması kadar, diyr mırıldandım, Zifir aklıma geldiğinde. Bu kadar. Bu kadar basit. Sana hiçbir şeyi garanti edemem.
Uyuyunca geçer sandığım seyleri rüyamda görüyorum.
Kırılmış Kanatlar,
İncinmiş Kalpler,
Kaybolmuş Ruhlar..
Söylesene siyah kuğu, sen buradasın diye mi yağmur yağıyor.. Yoksa bulutlar da mı bize ağlıyor..?
Kasımlar acır Yelkıran, kasımlar çok acıtır. Sen benim kasım ayımsın. Acımsın..
Artık tutunamıyorum. Yaralı ellerimle düşmemek için tutunduğum hayat dalları daha da derinden avuç içlerimi kesiyor, yapamıyorum. Her ayağa kalkışımda bataklıkta yürüdüğümü unutuyorum, ne zaman uçmaya çalışsam daha da yüksekten yere çakılıyorum. Saklanmak için içine girdiğim odaların duvarları üzerime üzerime geliyor, her nefes alışımda ciğerlerim yanıyor. Yaşayamıyorum. Bir gece ansızın uyuyup, bir daha uyanmamak istiyorum. Ama olmuyor, yaşamaya cesareti kalmayan ben bunu da beceremiyorum. Tek yaptığım etrafımdaki insanlara zarar vermek!
Cevaplarını bilmediği sorulardan korkmalıydı insan, sorulardan ya da cevaplardan değil. Cevabını bilmediği sorulardan. Cevabı zor verilen sorulardan. Sonuna soru işaretini koyduğu o cümlelerin noktalama işaretlerinde asılmaktan korkmalıydı, o soru işaretini o cümlenin sonuna koymaktan değil. Sorulardan değil. Cevaplardan değil. Cevapsız sorulardan.
Uçurumlardan atlarlar, tebessümleri buruk; kırık umutları ayak tabanlarına, paramparça göğüs kafesleri de yüreklerine batan insanlar.
Parça parça dağılıyordu ruhum, sanki etrafımdaki herkes elinde bıçakla yaklaşıyor ve bir parça kesiyordu. Bende kalanı saklamam gerekiyordu.
Peki ya o ?
O da beni sever Bazen
Mutlu bir an yaşarken, tam anlamıyla gülümseyemiyordunuz bile. Arkasından gelen, daha bunu idrak bile edememişken yola çıkmış bir hüzün vardı çünkü. Uçsuz bucaksız görünen mutluluklar, dipsiz hüzün kuyularına benzerdi. Sonunda dibe çakılmadan önce hep bir umut başınızı yukarı kaldırıp bir el, bir halat veya bir mucize beklerdiniz fakat filmin senaryosu çoktan yazılmıştı.
Dudağımda geçmişin izleri, yüreğimde yitirilmiş umutların sesleri Ve sen ruhumun katili, hiç dokunmadan öldürebildin beni.
“Kırılmış kanatlar, incinmiş kalpler, kaybolmuş ruhlar… Söylesene Siyah Kuğu, sen buradasın diye mi yağmur yağıyor yoksa bulutlar da mı bize ağlıyor?”
Sevgi insanı öldürebilir miydi?
Sevgi insanı yaşatabilirdi.
O zaman neden öldürmesindi ki?
Ağlamak hiç yalnız kalmamıştı bu kadar.
Çünkü hiç yaşamamıştı.
Ağlamak, ağlayamamıştı mesela içi çıka çıka, yenilgiyi kabul ede ede.
Hangisi daha acıydı? Yaşarken yenilgiyi kabul etmek mi, yoksa ölürken fark etmek mi?
İnsanın iki türlü yarası olurdu; kalbini kanatanlar ve avuç içlerini kanatanlar.
Anıların elleri kanlı bıçaklıydı. Benim ellerim ise yaralı…
Her acının bir kabullenişi vardı. Tenini delip geçen her bıçak darbesi, boğazını sıkan her el için; soğuk gecelerde üzerindeki yırtık örtüyü kaldıran her rüzgar için ya da mezarını kazan her kürek için. İnsanı uyutmayan her acı için bir savunma mekanizması vardı. Bir kabullenişi, vazgeçişi, bitişi.
Ben ölsem unutamam seni.
“Nil. Sen benim yarımsın.”
Üşümeden yandığınızın farkına varamazsınız.
Zira ben kül oldum.
Fark etmeden.
Kalbimi düşürmemek, kaybetmemek için göğüs kafesime bağladığım, ruhumdan sallandırdığım o ip uzadı ve önce boynuma, sonra ellerime dolandı.
Göğüs kafesi. Bir şehrin başlangıç ve bitişi.
”Uyurken geçer sandığım şeyleri rüyamda görüyorum. ”
Eskisi gibi bakmayı özlemiştim ona, eskisi gibi sevmeyi
”Sen hala yaralı bir Kuğu’sun. Böyle ruhu griye, bedeni siyaha aşık bir tane hem de Kendini ejderha zanneden bir Kuğu. ”
”Biz senle ne zaman iki adım ileri gidebildik ki Nil? ”
Kendi ruhumu çekiştirip, dikenli tellerde asıyordum benim de haberim yoktu.
Kendi kendinin katili insanların, boğazlarına kilitlenmiş kül kokulu prangaları. Ruhun bedenin içinde can çekiştiği, kafesin demir öfkeden dikilmiş parmaklıklarda kendi kendini bilebildiği bir nefeslik yaşamlar.
Yara almaktan yorulmamıştı fakat insanlar da yara açmaktan yorulmamıştı. Belki de bundandı her adımını sert, hiç kimseye sırtını yaslamadan ve kimseden destek almadan atışı.
“Benimlesin,” dedi. “Yetmez mi?”
Siyahın karanlığıyla buluştuğu bir gece.
Ve ben o gece, yüreğim ellerimde, ruhumu aya teslim ettim.
Ve gece kelimesi, bu gece taşıyamayacaktı kendi ruhunu.
Bir ateş yaktı kalbimin üzerinde. Saniyeler içinde kömür gibi yandı yüreğim, acısı geçsin diye değil de alevleri canlandırmak için avucunun içine alıp üfledi. Külleri savruldu, kıvılcımları yükselsin diye üflediği zaman çıkan rüzgarda.
Gecenin maskesini takanlar, gün ışığına asla erişemeyenlerdir.
Dudağımda geçmişin izleri, yüreğimde yitirilmiş umutların sesleri… Ve sen ruhumun katili, hiç dokunmadan öldürebildin beni.
“Gökyüzü bir mezarlık.”
Kadının kanatları vardı, adam kırdı.
Kadının kalbi vardı, adam incitti.
Kadının ruhu vardı adam dokundu.
Belki hislerimi, ruhsuzluğum boğar.
“Kokunun seni terk etmesine izin verme.”
“Haklısın, bir tek o kaldı zaten.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir