İçeriğe geç

Ucuzayiyenler Kitap Alıntıları – Thomas Bernhard

Thomas Bernhard kitaplarından Ucuzayiyenler kitap alıntıları sizlerle…

Ucuzayiyenler Kitap Alıntıları

Bir keresinde söylediğine göre, kendi kendinin müptelasıymış.
Her türlü tabiri caizse bağlılık duygusunu başka
her şeyden fazla hor görüyordu. Kitle onu her yönden ürkütüyordu.
Gerçekten iki
insan kategorisi olduğunu söylemişti, biri yamuk asılı resimler
gördüğünde hiçbir şey hissetmez, öteki bundan ötürü umutsuzluğa
kapılırmış ve iki kategoriden hangisine, duvarda yamuk asılı
resimleri hiç umursamayanlara mı yoksa duvarda yamuk asılı resimler
gerçeği yüzünden zamanla çıldıranlara mı dahil oldukları insanların
yüzlerinden derhal okunurmuş.
Hayatı boyunca, çuvallayanlardan başkasının olmadığı bir
dünyada kaldığı izlenimiyle yaşamış olmalı, onlar zihnin yüksek
sayılacak daha ilk zorluk derecesinde çuvallarlar, çünkü ya
doğuştan böyle bir zihin yolu ve dolayısıyla böyle bir yaşamsal ve
varoluşsal zorluk derecesi için uygun değildirler, ya da böyle bir
zihin yoluyla ve dolayısıyla böyle bir yaşamsal ve varoluşsal
zorlukla karşı karşıya kalacaklarını hiç hesaba katmamışlardır.
Kendi deyimiyle,
bir zihin yolunda yürümeye doğuştan hazırdı ve bunun anlamı,
tamamen yalnız yürümekten başka bir şey değildi.
Varoluşumun bu şekilde
değersizleştirilmesinden ancak zaman zaman onunla görüşmeyi keserek
kurtulabiliyordum. Dolayısıyla buluşmalarımız arasında genellikle
aylar, hatta bazen yıllar oluyordu. Bazen, gerçekten ve doğal
olarak benden üstün olan Koller’in beni yok etmesine izin verecek
bir doğam da gücüm de olmadığı hissine kapılıyordum.
Kitaplardan neredeyse nefret ediyor, ne
kitabı olursa olsun, yazılı ve basılı her şeye karşı gittikçe yoğunlaşan ve en sonunda hastalıklı hale gelen bir nefret besliyordum.
En sonunda içindeki her şey sadece düşünce ve tahammülsüzlük oldu.
Meziyetlerimin tamamen bilincinde olsam da ben kendimi doğa tarafından çok daha az korunan ve çok daha az mutlu biri olarak görüyordum.
Yazıya dökülmemiş her düşünce neticede bütünüyle değersizmiş, çünkü harekete geçirirse bir tek sahibini harekete geçirir ve tarih yaratamazmış.
İşini ciddiye alan bir kitapçı bütün insan türünün en acınası olanıdır, çünkü vaktiyle yazılanların mutlak anlamsızlığıyla her gün hiç durmadan karşı karşıya gelir ve dünyayı başka hiç kimsenin yaşamadığı bir cehennem gibi yaşar.
Her birey doğal olarak hiç durmadan kolaya kaçmanın cazibesine kapılırken ve herkes her seferinde ve hiç durmadan kolaya kaçarken, kendisi daha en başından itibaren asla kolaya kaçmamış ya da en azından daima, asla kolaya kaçmama çabasını göstermiş.
ömür boyu kitleyle savaşan ve dolayısıyla ahmaklıkla savaşanlar bile, söylediğine bakılırsa kitle günün birinde bu birkaç kişiyi de yutuyor ve gerekirse onların heykelini dikip evlerinin duvarlarına mermer levhalar gömerek oları kendine mal ediyormuş. Hepsi, onunla savaşanlar ve dolayısıyla ahmaklıkla savaşanlar bile neticede kitlenin içinden çıkmaymış ve tekrar bu kitle tarafından yutulmaları hem mantıklı hem de doğalmış.
Söylediğine göre, insanların yüzde doksan dokuzu doğdukları anda kendilerini kitleye satarlarmış. Oysa zihin insanı ne olursa olsun doğduğu anda kitleyle mücadeleye başlamalıymış, kitleye karşı koymak, onunla baş etmek, sırf bu bile bir zihin insanı olduğunun kanıtıymış.
Kitleyle mücadelesi daha doğduğu anda başlamış
Kitle, bırakın düşünmeyi, düşünceyi bile reddeder, çünkü aksi takdirde göz açıp kapayana dek yok olurmuş, dolayısıyla temelde, hiçbir şeye değil bir tek düşünmeye karşı olan, bütünüyle düşünce yoksunu bir kitleyle uğraşıyormuşuz.
Hayat ya da varoluş, kendini her anlamda her şeyden kurtararak geleceğe atma yolunda sergilenen bitmek bilmez ve gerçekten aralıksız, umutsuz bir çabadan başka bir şey değilmiş, ki gelecek de yine o aynı, bitmeyen, ölümcül sürece kapı açıyormuş.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Açık konuşmak gerekirse, daima her şey bireye karşıymış ve birey süreç içinde daima her şeyle tek başına mücadele etmek zorundaymış, ki bu süreç de doğal olarak daima ancak ölümcül bir süreç olabilirmiş.
Sağlıklı denilen insanlara acıyordu, çünkü onun kanaatine göre bu insanlar asla mutlak zihin körlüğü çukurundan çıkamazlardı ve ne olursa olsunlar, ne yaparlarsa yapsınlar, ömür boyu bu bayağı zihin körlüğü içinde kalmaya mahkûmdular
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
En sonunda içindeki her şey sadece düşünce ve tahammülsüzlük oldu.
Doğa ve kendi şanssızlığı tarafından biçimi bozulduktan sonra pes eden birçok kişi tanırız ama şanssızlığı onu zafere, kendisinin de bir keresinde söylediği gibi, zihinsel zafere götüren pek az insan vardır.
Ucuzayiyenller’in ilk aşamada saptanabilen bir başka avantajı, ona, yani Koller’e daha baştan merhamet değil ilgi göstermeleriymiş, çünkü kendisi merhametten nefret edermiş, oysa ilginin geri çevrilecek bir yanı yokmuş.
Bir taslaktır dünyaya aradığımız –
Biz kendimiz o taslağız.
Novalis
söylediğine bakılırsa, nasıl ki ben hiçbir zaman bir başkası olamazsam, doğal olarak kendisi de hiçbir zaman bir başkası olamazmış, çünkü hikayeyi biliyormu­şuz. ve gerçekten de, ben birçok kez bir başkası olmak isterken o hiçbir zaman bir başkası olmak istememişti. ben birçok kez o olmak istemiştim ama o hiçbir zaman ben olmak istememişti.
onunla ilişkim daima çok ileri gitmişti ama asla pes etmeme neden olacak kadar ileri değil, oysa sık sık, benden pes etmemi ve kendisine tamamen teslim olmamı talep eder gibi bir görüntü sergilerdi. dolayısıy­la onunla kurulan ilişki aynı zamanda, ona yenilmeme ve onun tarafından yok edilmeme yolunda gösterilen sürekli bir çabay­dı, çünkü böylelerinin bir insandan karakter olarak talep ettik­leri tek şey, onlara kayıtsız şartsız yenilmesi, pes etmesi ve ken­di yokoluşuna razı gelip bu yolla yok olmasıdır. birçok kez kendimi ondan bütünüyle çekmeye, ondan ilelebet kopmaya karar verdim ama her seferinde birtakım tuhaf, mantıklı durum­lar buna engel oldu ama bence bunlar neticede daima benim için değil, onun için, amacı doğrultusunda mantıklı durumlar­dı. zaman zaman ve tekrar tekrar ondan korktum, daima haklı sebeplere dayanan ama bugün kendime tam olarak açıklayama­dığım bir korkuydu bu.
sağlıklı denilen insanlara acıyordu, çünkü onun kanaatine göre bu insanlar asla mutlak zihin körlüğü çukurundan çıkamazlar­dı ve ne olurlarsa olsunlar, ne yaparlarsa yapsınlar, ömür boyu bu bayağı zihin körlüğü içinde kalmaya mahkumdular ve ken­disi onları açıkça aşağılıyor, bu zavallı, değersiz, zihne zarar yaratıkları aşağılamaktan her seferinde zevk alıyor gibi görü­nüyordu, ki bunu bana bir keresinde gerçekten açıkça ifade de etmişti.
Söylediğine bakılırsa, nasıl ki ben hiçbir zaman bir başkası olamazsam, doğal olarak kendisi de hiçbir zaman bir başkası olamazmış, çünkü hikayeyi biliyormuşuz. Ve gerçekten de, ben birçok kez bir başkası olmak isterken o hiçbir zaman bir başkası olmak istememişti.
öyle ki, yanındayken bana daima son yıllarda matematiksel bir düşünce sistemini benimsemiş ve bu sistemde devamlı, gerçekten hiç durmadan, hangi bağlamda olursa olsun, her türlü nesnellik içinde pratik yapıyor gibi gelirdi, neredeyse her zaman kafasından geçen her şeyin daima matematiksel olarak deşifre edilecek ve çözümlenecek bir şey olduğu izlenimine kapılırdım .
varoluşlarımızın önceden tastamam hesaplanmış buluşma anı ve noktası olduğuna inanıyordu
Dil konusunda söylediklerine göre, dil öncelikle eşit ağırlıkta kelimelerden oluşuyor, düşüncelerse bu kelimeler tarafından sürekli bastırılıyor, eziliyor ve dolayısıyla hiçbir şekilde tam anlamları ve gerçek sonsuzlukları içinde ortaya çıkamıyorlarmış.
Gerçekten de daima onu biterken gördüğüm hissine kapılıyordum, onun gibi başka hiçbir insanı biterken görmemiştim, onu ne zaman görsem bitiyordu.
Kitle, bırakın düşünmeyi, düşünceyi bile reddeder, çünkü aksi takdirde göz açıp
kapayana dek yok olurmuş, dolayısıyla temelde, hiçbir şeye değil bir tek düşünmeye karşı olan, bütünüyle düşünce yoksunu bir kitleyle uğraşıyormuşuz. Doğduğunda anne babadan ve bu anne babaya yapışmış olan bütün insanlıktan kendini koparması gerekmiş, yavaş yavaş ama tutarlı bir biçimde ve en sonunda ebediyen, ki kendi kafası karşısında ölümüne utanmak zorunda kalmasın.
Bir ailenin içine girmek onun için daima imkansız olmuş, onu tanıdığım müddetçe asla böyle bir şey yapmamıştı. Her türlü tabir caizse bağlılık duygusunu başka her şeyden fazla hor görüyordu. Kitle onu her yönden ürkütüyordu.
Yalnız kalabilmek için etrafında insanlara ihtiyacı vardı, tıpkı benim gibi.
Çareyi vicdansızlıkta bulmak zorunda kalsak da ona direnmeliyiz.
Ama sırf kitleye karşı mücadeleye girmek bile muazzam bir şey ve en azından bir süreliğine zihin insanı olmanın kanıtıymış. Neticede herkes çuvallıyormuş , ömür boyu kitleyle savaşan ve dolayısıyla ahmaklıkla savaşanlar bile
Sadece düşünmekle meşgul ve hakikaten sadece düşüncelerinden yola çıkarak var olan bu insanların gitgide, düşüncelerini düşünecekleri , pekiştirecekleri ve düşünceleri dışındaki her şeyi göz ardı edecekleri , bunu da bu tutku tarafından bastıralana boğulana ve yok edilene dek yapacakları bir mutlak inzivaya çekilmeleri gerçeği kendiliğinden açıklanmış olur
Bir anda içimdeki kuşkudan utanmak zorunda kaldım. Zamanını tam olarak söyleyemeyeceğim belli bir noktada gözlerim açıldıktan sonra ben ona çıraklık etmek zorunda kaldım.
onun gibi başka hiçbir insanı biterken görmemiştim, onu ne zaman görsem bitiyordu. Hepimiz daima biteriz ama bunu pek az kişide görürüz, çünkü görmek istemeyiz ya da görme zahmetine katlanmayız ama ben Koller’i daima biterken gördüm.
Her birey doğal olarak hiç durmadan kolaya kaçmanın cazibesine kapılırken ve herkes her seferinde ve hiç durmadan kolaya kaçarken, kendisi daha en başından itibaren asla kolaya kaçmamış ya da en azından daima, asla kolaya kaçmama çabasını göstermiş
Toplum -insan toplumunu kastediyordu- genç insanları dolambaçlı yollara itecek, onları tahrip ve yok edecek şekilde kurulmuş ve çevremize baktığımızda gerçekten de neredeyse sırf böyle dolambaçlı yollara itilmiş, tahrip ve yok edilmiş genç insanlar görürmüşüz
Çoğu insanın zihinsel sermayesini çok erken yaşta tüketmesi, birden ve aniden elinde bir hiç kalması ve hayatının geri kalanını kendisi tarafından asgari zihinsel varoluş diye adlandırılan şeyle sürünerek geçirmesi gerçeği ona daima dehşet verici gelmiş. Nasıl ki tüccarlar para yatırımı yapıyorlarsa, zihin insanlarının da düşünce yatırımı yapmaları gerekiyormuş ve tıpkı tüccarın işlerin gidişatını takip etmesi gibi, zihin insanı da düşünmenin gidişatını takip etmeliymiş
Kitle, bırakın düşünmeyi, düşünceyi bile reddeder, çünkü aksi takdirde göz açıp kapayana dek yok olurmuş
Sadece düşünmekle meşgul ve hakikaten sadece düşüncelerinden yola çıkarak var olan bu insanların gitgide, düşüncelerini düşünecekleri , pekiştirecekleri ve düşünceleri dışındaki her şeyi göz ardı edecekleri , bunu da bu tutku tarafından bastıralana boğulana ve yok edilene dek yapacakları bir mutlak inzivaya çekilmeleri gerçeği kendiliğinden açıklanmış olur

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir