İçeriğe geç

Yasalar Kitap Alıntıları – Platon

Platon kitaplarından Yasalar kitap alıntıları sizlerle…

Yasalar Kitap Alıntıları

Kleinias: Bence hazlara yenilen daha kötüdür. Nitekim hepimiz hazlara yenik düşenin acılara yenik düşenden daha utanılacak biçimde kendine yenildiğini söyleriz.
Kendi kendini yenmek zaferlerin en güzeli,kendine yenilmek ise en kötüsüdür. Bu, hepimizin içinde kendimize karşı bir savaş olduğunu gösterir.
Çünkü çoğu kişinin barış dediği şey bir addan öte birşey değildir, gerçekte bütün devletlerin bütün devletlere karşı ilan edilmemiş de olsa, doğa gereği bir savaşı vardır.
Platona göre adaletsizlik yapmadan tek başına yönetecek bir insan bulmak olanaksızdır, dolayısıyla yasaların konulması zorunludur.
Bizi yıkan akılsızlıkla birlikte adaletsizlik ve aşırılıktır; kurtaran da akılla birlikte adalet ve ölçülülüktür.
Çünkü Yasalar’ı çiğneyen herkes, gençleri ve saf insanları kolayca ahlaksızlığa itebilir.
İşte farklı yönetim biçimlerini benimsemiş olan bu hükümetler, kendi çıkarlarını ön plana alarak demokratik, aristokratik, ya da tamamen baskıcı yasalar koyarlar. Çıkarları doğrultusunda meydana getirdikleri bu yasaları da vatandaşlarına adalet dağıtmak için kullanırlar. Kim bu yasaları çiğnerse kanuna karşı geldiği ve bunun adil olmadığı gerekçesiyle cezalandırılır. Varmak istediğim nokta şu ki, bu hukuk anlayışı tüm hükümetler için geçerlidir. Buradan çıkarılabilecek yegane makul sonuç güçlü olanın çıkarına hizmet eden tek bir anlayışın her yerde geçerli olduğudur. Çünkü bu hükümetler gücü ellerinde bulundurmak zorundadır.
“İnsanın kendisini yenmesi zaferlerin en güzelidir. Kendine yenilmek ise yenilgilerin en kötüsüdür.”
İçinde ruhun bulunduğu herşey değişir, değişimin nedeni de kendi içindedir.
“İnsanın kendisini yenmesi zaferlerin en güzelidir. Kendine yenilmek ise yenilgilerin en kötüsüdür.”
ATİNALI: Mutlu yaşamanın birinci koşulu da, bizzat haksızlık yapmamak ve başkalarından haksızlık görmemektir. Bunlardan birincisi o kadar zor değil, ama haksızlığa uğramamak için güçlü olmak çok zor, ve bunu tam anlamıyla gerçekleştirmek için, tam anla­mıyla erdemli olmaktan başka çare yoktur. Bu aynı şey, devlet için de geçerlidir: İyi bir devletse, barış içinde yaşar; kötüyse, iç ve dış savaşlardan kurtulamaz.
ATINALI: Şunu herkes bilir ki, yasama önemli bir iştir, ama bir düzene oturmuş bir kent iyi çıkarılmış yasaların yürü­tülmesini beceriksiz yöneticilere bırakırsa, bu iyi yasalardan daha çok yararlanamayıp maskara olmaktan öte, bunlar yüzünden kentlere olmadık zararlar ve yıkımlar gelebilir.
ATİNALI: Hiçbir şey bilmediğimiz halde, her şeyi bildiğimizi sanıyoruz, beceremediğimiz şeyleri başkalarına bırakmayıp kendimiz yapalım derken, zorunlu olarak yanlış ya­pıyoruz. Bu nedenle, her insanın kendine karşı aşırı sevgiden kaçması gerekir, buna karşılık kendinden daha üstün olanı izle­meli, böyle bir durumda hiç utanç duymamalıdır.
ATİNALI: Utanmayı elden bırakan gençleri cezalandırarak bunu ba­şaracağımızı sanıyoruz; oysa Gencin her şeyden utanması gere­kir diye gençlere günümüzde çekilen nasihatlerle olmaz bu. Akıllı yasa koyucu yaşlıları gençlerden daha çok utanmaları için teşvik edecektir: Hiçbir genç onları çirkin bir şey yaparken ya da söylerken görmesin ya da duymasın diye son derece dikkatli olmalıdırlar; çünkü yaşlılar utanmadığı zaman, gençler de zorunlu olarak arsız olurlar; nitekim, gençlere ve aynı zamanda yetişkin­lere verilecek en iyi eğitim, öğüt vermek değil, başkasına öğütle­diğimiz şeyleri yaşam boyunca uyguladığımızı göstermektir.
ATİNALI: Hiç kimse çocukları yüzünden onları ardında olabildiğince zengin bırakmak için para canlısı olmasın: Çünkü bu ne onlar için ne de kent için iyi olur. Nitekim, gençler için çevrelerine dalkavuk toplamayacak, ama zorunlu gereksinimlerden de yoksun bırak­mayacak bir varlık, en uygunu ve en iyisidir.
ATİNALI: Biri haksız yoldan para ka­zanmaya can atarsa, ya da bu kazançtan utanç duymazsa, yine ruhunu armağanlarla onurlandırmamaktadır -bundan çok uzak­tır-, çünkü ruhunun değerini ve güzelligini birkaç altın parçası­na satmış demektir: Nitekim, yeryüzündeki ve yeraltındaki bü­tün altınlar erdemin bedeli olamaz.
ATİNALI: Bir devlette ya­sa güçsüzse ve çiğneniyorsa, bence yıkılış çok yakındır; ama yasa yöneticilerin üstündeyse ve yöneticiler onun kölesi ise, devlet kurtuluş nimetlerine kavuşur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
ATİNALI: Biz diyoruz ki, bir devlet kalıcı ve insanlık ölçüleri içinde mutlu olacaksa, onur ve cezaların doğru dağıtılması gere­kir.
Adalet, güçlünün işine gelendir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Güvenilir bir adam; altın, gümüş değerindedir.
Adalete saygılı olan ve adaletsizliği gerçekten nefretle karşılayan kişi, kolayca haksızlık yapabileceği insanlar arasında belli olur
bir kent iyi çıkarılmış yasaların yürütülmesini beceriksiz yöneticilere bırakırsa, bu iyi yasalardan daha çok yararlanamayıp maskara olmaktan öte, bunlar yüzünden kentlere olmadık zararlar ve yıkımlar gelebilir.
Aile ve devlet yönetimi ve bütün sanatlarla ilgili olarak, çocuk eğitiminde matematik kadar önemli olan tek bir dal yoktur.
Kişiler arasında pek çok dava ve pek çok haksızlık olan yerde, yurttaşlar dost olamaz
Çok erdemli olup da olağanüstü zengin olmak olanaksızdır.
Seven sevdiğine karşı kördür.
Belli bir kesimin hizmetinde olanlar yurttaş değil, partizandır ve bunların adaletine adalet demek de boşunadır.
Adalet güçlünün işine gelendir.
Hiçbir insan yapısı, kendini bilmezliğe ve adaletsizliğe sürüklenmeden insan işlerini kendi başına yönetmeye yeterli değil.
Hiçbir insan hiçbir şeyi yasayla düzenlemiyor, tersine her şeyi düzenleyen, çeşitli biçimlerde başımıza gelen olaylar ve felaketlerdir. Ya bir savaş zorla yönetim biçimini altüst etmiş ve yasaları değiştirmiştir, ya da yoksulluğun ağır çaresizliği; salgınla baş gösteren hastalıklar ve yıllarca süren doğal felaketler de pek çok yeniliğe yol açar.
Zenginlik ile yoksulluğun olmadığı bir toplulukta, işte en soylu karakterler bu toplulukta yetişebilir
Yalnız yaşlılar değil, sarhoşlar da ikinci kez çocuk olurlar.
Eğitimin özü, oyun çağındaki çocuğun ruhunu yetişkinliğinde mükemmel bir insan olması için işinin erdemini gerektiren şeye karşı özellikle heveslendiren doğru yönlendirmedir.
Çoğu kişinin barış dediği şey, bir addan öte bir şey değildir, gerçekte bütün devletlerin bütün devletlere karşı, ilan edilmemiş de olsa, doğa gereği bir savaşı vardır.
Çocuklarından adamakıllı hakaret gören babanın ve ananın yakarışlarına tanrının doğal olarak kulak verdiği doğru ise,bunun tersine ana-baba saygı görüp bundan çok büyük sevinç duyduğunda tanrılara çocukları için gönülden hayır dua ettiği zaman,bunu da aynı şekilde dinlediğini ve yerine getirdiğini düşünmeyecek miyiz?Böyle olmasa,iyilikleri hakça dağıtıyor olmazlardı.Bu da tanrılara yakışmayan bir şey.
Bazı tanrıları (gök cisimleri) açık seçik gördüğümüz için onurlandırırız,bazılarının (geleneksel tanrılar) da heykellerini dikerek imgelerini onurlandırırız ve cansız oldukları halde bunları onurlandırdığımız için,canlı tanrıların iyi niyetini ve lütfunu kazandığımızı düşünürüz.Yaşlılıktan eli ayağı tutmaz halde çok değerli varlıklar olarak evinde anası,babası ya da bunların anasıyla babası bulunan hiç kimse,evinde böyle bir aile tapınağı varken,eğer gerçekten hakkıyla buna saygı gösteriyorsa,bundan daha değerli bir heykele sahip olacağını düşünmesin.
-Büyüklerdense küçük şeyleri görmek ve duymak daha zordur;buna karşılık birkaç küçük şeye egemen olmak,ilgilenmek ve yönetmek karşıtlarına göre her yönüyle daha kolaydır.
-Bir bedeni tüm olarak tedavi etmesi istenen bir hekim büyük parçalarla ilgilenmeyi isterse ve buna gücü yeterse,ama öte yandan küçük parçaları ve ayrıntıları savsarsa,bedenin tümü iyi bir duruma gelecek midir?
-Dümenciler,komutanlar,yöneticiler,devlet adamları ve bunun gibi başkaları için de az sayıda küçük ayrıntılar bir yana bırakılmışsa çok sayıda büyük şeyler iyi sonuç vermeyecektir;nitekim,duvarcılar da küçük taşlar olmadan büyük taşların sağlam yerleşmedigini söylerler.
Gün doğup sabah oldu mu,çocukların öğretmenlerine gönderilmesi gerekir;ne koyun ne de başka bir sürü hayvanı çobansız yaşayamadığı gibi,çocuklar lalasız,köleler de efendisiz yaşamamalı.Üstelik,bütün vahşi hayvanlar içinde en azgını çocuktur.Çünkü zeka pınarı henüz düzene oturmamışken,kurnaz,yaramaz ve bütün hayvanların en taşkınıdır.İşte bu nedenle onu birçok dizginle gemlemeli;başlangıçta bakıcısının ve annesinin elinden çıktığında,daha çok genç ve toy olduğu için lalaların eline,sonra da ona özgür bir insana yakışan her türlü bilgiyi öğretecek öğretmenlerin eline teslim edilmeli.
Uyuyan insan,bir ölü gibi,hiçbir işe yaramaz;ama içimizden kim yaşamaya ve düşünmeye en büyük özeni gösteriyorsa,olabildiğince uyanık kalır,ancak sağlığı için yararlı olan süreyi uyumakla geçirir bu da fazla değildir.
Herkesin bütün insanlarla ilgili olarak şunu düşünmesi gerekir:hizmet etmesini bilmeyen övgüye değer bir efendi olamaz ve insan gereğince yönetmekten çok gereğince hizmet etmiş olmakla övünmelidir:önce yasalara hizmet etmek ki,bu tanrılara hizmet etmek demektir,sonra da gençlerin yaşlılara ve saygın yaşamış olanlara hizmet etmesi.
Şunu herkes bilir ki,yasama önemli bir iştir,ama bir düzene oturmuş bir kent iyi çıkarılmış yasaların yürütülmesini beceriksiz yöneticilere bırakırsa,bu iyi yasalardan daha çok yararlanamayıp maskara olmaktan öte,bunlar yüzünden kentlere olmadık zararlar ve yıkımlar gelebilir.
Mutlu ve rahat olmak isteyen kişinin olabildiğince uzun süre doğru bir adam olarak yaşam sürmesi için,başlangıçtan beri doğruluktan ayrılmaması gerekir.Çünkü güvenilir insan odur:isteyerek yalandan hoşlanan güvenilmez bir kişidir,istemeden yalan söyleyen ise akılsızdır.İkisi de imrenilecek bir durum değildir.Çünkü güvenilmez kişi de cahil kişi de dostsuz kalır,zaman geçtikçe mimlenir,yaşamının sonunda kendisine yapayalnız öyle zorlu bir yaşlılık hazırlar ki,dostları ve çocukları yaşasalar da yaşamasalar da onlardan aynı derecede yoksundur.
Biri haksız yoldan para kazanmaya can atarsa ya da bu kazançtan utanç duymazsa,ruhunu armağanlarla onurlandırmamaktadır -bundan çok uzaktır- çünkü ruhunun değerini ve güzelliğini birkaç altın parçasına satmış demektir;nitekim,yeryüzündeki ve yeraltındaki bütün altınlar erdemin bedeli olamaz.
Bir devlette yasa güçsüzse ve çiğneniyorsa,bence yıkılış çok yakındır;ama yasa yöneticilerin üstündeyse ve yöneticiler onun kölesi ise,devlet kurtuluş ve tanrıların kentlere verdiği bütün nimetlere kavuşur.
Perslerin durumlarının gitgide bozulduğunu görüyoruz;bunun nedeni de halkın özgürlüğünü fazlasıyla kısıtlayarak ve gereğinden çok baskı uygulayarak devlette uyum ve birliği yok etmiş olmalarıdır.Bunlar yok olunca,yöneticilerin kararları yönetilenlerle halkın değil,kendi yönetimleri yararına işledi;kendileri için küçücük de olsa bir şey daha ele geçirmeyi istedikçe,kentleri ateşe verip yerle bir ettiler,dost kavimleri ortadan kaldırdılar,düşmanca ve acımasızca nefret edip nefret uyandırdılar.
bir devlette madem ki hızlı koştuğu,güzel ya da güçlü olduğu için birine makam verilmiyor,erdemsiz olduğu halde sırf zengin olan birine de verilmemeli,hatta erdemli olsa,ama içinde ölçülülük yoksa,gene aynı.
Persler Kyros zamanında kölelikle özgürlük arasındaki dengeyi daha çok korudukları zaman,ilkin özgür oldular sonra da birçok halkın efendisi.Çünkü yöneticiler yönetilenlere özgürlük tanıdıkları ve eşitlik sağladıkları için,askerler komutanlarını daha çok seviyor,tehlikelerde kendilerini feda ediyorlardı.Ayrıca onların içinde aklı başında ve öneri getirebilecek biri çıkarsa,kral çekemez biri olmadığından,serbestçe konuşmasına izin vererek ve bir konuda öneri getirebilenlere değer vererek düşünme olanağını ortakça herkese açık tutuyordu;işte o zamanlar özgürlük,uyum ve görüş alışverişi sayesinde her bakımdan geliştiler.
Ölçü bir yana bırakılıp,küçük gemiye büyük yelken,ufak tefek bedene fazla yiyecek ve kaldıramayacak adama büyük yetki verilirse,hepsi alt üst olur.Biri ölçüyü aştığı için hastalanır,öteki de aşırılıktan kaynaklanan adaletsizliğe sürüklenir.
uyum olmadan bir düşünce kırıntısı bile ortaya çıkabilir mi?Olanaksız,ama uyumların en güzeli ve en önemlisine en büyük bilgelik demek çok doğru olur;akla uygun yaşayan kişi,bu bilgelikten pay almıştır,bundan yoksun olan ise ocağını söndürür.
Eğitimin özü,oyun çağındaki çocuğun ruhunu yetişkinliğinde mükemmel bir insan olması için işinin erdemini gerektiren şeye karşı özellikle heveslendiren doğru yönlendirmedir.
Çoğu kişinin barış dediği şey,bir addan öte bir şey değildir,gerçekte bütün devletlerin bütün devletlere karşı,ilan edilmemiş de olsa,doğa gereği bir savaşı vardır.Böyle bakarsan,Giritli yasa koyucunun kamusal olsun,özel olsun,bütün bu yasaları savaşı göz önünde bulundurarak buyurduğunu az çok anlayabilirsin;buna göre de savaşta güçlü olunmadığında öteki şeylerden hiçbiri -ne mal mülk ne de başka bir etkinlik- bir işe yaramadığı ve yenilenlerin bütün varlığı yenenlere geçtiği için yasaları bize koruyalım diye vermiştir.
Savaş uğruna barış yasaları yerine, barış uğruna savaş yasaları koyulmazsa, tam bir yasa koyucu olunmaz.
kendi kendini yenmek zaferlerin en başta geleni ve en güzelidir, kendine yenilmek ise bütün bozgunların en çirkini ve en kötüsüdür. Bu, hepimizin içinde kendimize karşı bir savaş olduğunu gösterir.
Derler ki, Adalet Mahcûbiyet’in kızıdır, ikisi de yalandan doğal olarak nefret eder.
”Cezalandırılması gereken, talihsizliğe uğrayan değil kötü olan insandır. ”
Ölçü bir yana bırakılıp, küçük gemiye büyük yelken, ufak tefek bedene fazla yiyecek ve kaldıramayacak adama büyük yetki verilirse, hepsi altüst olur.
bir devlette yasa güçsüzse ve çiğneniyorsa, bence yıkılış çok yakındır; ama yasa yöneticilerin üstündeyse ve yöneticiler onun kölesi ise, devlet kurtuluş ve tanrıların kentlere verdiği bütün nimetlere kavuşur.
Yalancıktan değil, yaradılıştan adalete saygılı olan ve adaletsizliği gerçekten nefretle karşılayan kişi, kolayca haksızlık yapabileceği insanlar arasında belli olur.
Erdem bakımından denge ve ölçü; aşırılıktan binlerce kez daha iyidir.
Her insanın uğrunda çabaladığı şeyler üç tanedir: paraya gösterilen özen en son ve üçüncü sırada gelmeli, ortada bedene, en başta da ruha özen göstermeli.
Her adaletsiz insanın istemeden adaletsiz olduğunu bilmek gerekir; çünkü hiçbir yerde hiç kimse en büyük kötülükleri isteyerek benimsemiş olamaz, hele sahip olduğu en değerli şeylerde.
İçimizde haz ve acı dediğimiz, birbirine karşıt ve akıldışı iki dürtü vardır. Yine bu ikisinin yanında, gelecekteki şeylere ilişkin olduklarından ortak adları ‘beklenti’ olan sanılar vardır: kendilerine özgü adları da, acı beklentisi ‘korku’, öteki de ‘güven’dir; bütün bunların üstünde, neyin daha iyi, neyin daha kötü olduğuna karar veren uslamlama vardır: bir kentin ortak kararı haline gelince, ‘yasa’ adını alır.
Kendi kendini yenmek zaferlerin en başta geleni ve en güzelidir, kendine yenilmek ise bütün bozgunların en çirkini ve en kötüsüdür. Bu, hepimizin içinde kendimize karşı bir savaş olduğunu gösterir.
..çoğu kişinin barış dediği şey, bir addan öte değildir, gerçekte bütün devletlerin büyün devletlere karşı, ilan edilmemiş de olsa, “doğa gereği” bir savaşı vardır.
Her yönetici zorunlu olarak birtakım konuların
yargıcıdır.
Eğitim diye çocuklarda
her şeyden önce erdemin oluşmasına diyorum.
Demek ki, insanların ruh yapısını ve huylarını anlamak,
bu sorunlarla uğraşması gereken sanat için en yararlı olanlardan biridir: sanırım buna da siyaset diyoruz, değil mi?
O halde, bizi bu hale getiren durumlar, öfke, aşk,
küstahlık, bilgisizlik, kazanç hırsı, korkaklık, dahası zenginlik, güzellik, güç ve haz yönünden sarhoş olunca aklımızı başımızdan
alan ne varsa, bütün bunlar değil midir?
Benim yasamda erkekler için söylenen şeyler aynen kızlar için de öngörülüyor: yani kızları da aynı şekilde eğitmeli.
Her şeyin tanrılarla dolu olduğuna inanmayı reddecek biri var mı?
Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir