İçeriğe geç

İslam’dan Hayata Ölçüler Kitap Alıntıları – Nureddin Yıldız

Nureddin Yıldız kitaplarından İslam’dan Hayata Ölçüler kitap alıntıları sizlerle…

İslam’dan Hayata Ölçüler Kitap Alıntıları

Dünyada kalış, yalnızca bir zamansal kalış değil çünkü bu zamanı herkes mecburen kat ediyor. Ama bu kalışı anlamlı kılmak
Yarın her bir kelimenin tek tek hesabını vereceğime iman edersen dikkatli konuşurum. Hesapsızken niye dikkatli konuşayım ki, aç ağzını yum gözünü o zaman. Ahiret endişesi iki türlüdür: Cennet umudu ve cehennem korkusu.
Kötü konuşan birinin ilk hatırlaması gereken, ahirete imandır.
Sonuç olarak; Peygamber bile olsak ‘ben’ demeyeceğiz. Bunu her cuma günü Kehf suresinde hatırlatıyor bize Allah Teâlâ. Her bilenin üstüne bir bilen var. İmanın bu olsun, her cuma da Musa Aleyhisselam’ı hatırla
Türkiye’deki ekmek israfı korkunçtur hocam.
Çocuk israfı da korkunç. Her şeyin bolu ucuz. Dünyanın ziyneti olarak gösteriyor Allah malı ve çocuğu. Kehf Süresinde ayet bu. Demek ki Kehf Suresi okuduğunuzda Allah Teâlâ bizi nimet gerçeklerin ne olduğunu asıl sahiplerine anlayacağımız çok canlı bir örneği yönlendiriyor. Dün fakirdi, bugün ambarları dolunca Allah’ı unuttu. Bu örnek kıyamete kadar var olacak.
30 sene önce hangi nimeti ne kadar Allah’tan bilip çöpe atmamayı düşünüyorduk; bugün ne durumdayız?
Kur’an’ın bu heyecanı soframızda, Allah’ın nimetleri ile başbaşayken hissedebilmeli, yatak odamızda hissedilmeli ve eşler birbirlerine Allah’ın emaneti- hatırası olarak bakmalılar, bir parkta gezerken Mümin aynı heyecanı hissedebilmeli.
Kur’an’ımızın bize örnek gösterdiği Resulullah Efendimiz, dünyaya yıkılırken fidan dikmekten söz diyor. Dünya yıkılıyor, fidanın büyüye bileceği 10 dakikalık vakit kalmamış ama dükkan dikeceksin. Bu bir umuttur. Fidanın büyümesi 20 – 30 sene; dünya yıkılırken bile bu kadar sürekli heyecanı olan insandır mümin. Bangladeş’te sel oldu diye çöker mi hiç! Bu aşıyı alan Mümin, dünya yıkılsa da enkazın altından kalksa, yeniden inşa edecek güç sahibi olur.

Kur’an bize Hayat heyecanıyla Cennet heyecanını aynı anda vermeli. Dünyanın standartlarını da Müminler olarak biz belirlemeliyiz.

Resulullah sallallahu aleyhi ve Sellem Efendimiz’in bir hadis-i şerifleri var, Kimi insanlar Kur’an okur ama Kur’an onların bağazlarından aşağı gitmez diye. Nasıl bir şey bu, bunu nasıl anlamalıyız?
Efendimiz Aleyhisselam zamanında münafıklar Kur’an okuyorlardı, kim bilir belki de çok iyi sesli okuyorlardı. Onlarıa işaret var burada. Boğazdan aşağı da kalp var. Kalbe gitmiyor. Kur’an’la bir ses ilişkisi kuranlar yani okuyanlar bunu amele dökmediklerinde, ana-babaya iyilikte bulunun denilip anlara asi olduklarında okunan Kur’an yukarıda kalıyor ve aşağı inmiyor demektir.
Kur’an’ımız ve ondan önceki kitaplara imanımız, Allah’ın gönderdiği bir kitaba iman değil, Allah’ın benden beklediği yaşama tarzına imandır.
İman, çocuklukta önerimiz 6 madde ile sınırlı kalırsa eğer, bir ders halkasında veya Allah dostu bir insanın irşat halkasında haftada bir de olsa tazelenmiyorsa o iman, sahibi nezdinde ölüdür.
İman kelimesinin inanan olarak tecrübe etmişsiniz; Mümin başka inanan başka. Filan takımın şampiyon olacağını kimse Mümin olmuyor, inanıyor. İnanma kelimesi imanın karşılığı değildir. Bizim imanı, sözcükten başlayarak bir kere daha ortaya koymamız lazım.
Allah korusun. Bu ne kadar denebilir, ne kadar kabul görür Fakat buna, bunca teknolojiye rağmen, sade bir insanın hayatı için İslam’ın ne kadar önemli olduğunun idraki noktasında problem olduğunu düşünüyorum. Bu çok önemli Allah’ın kanunu şu: Hiçbir nimeti sorunsuz göndermiyor, hiçbir gülü dikensiz yaratmadığı gibi. Öbür türlü dünyanın imtihan yeri olmasının anlamı yok. Teknolojiyi gönderiyor; ama teknoloji film izlemek ve oyun oynamak için kullanan bir nesil de getiriyor arkasından. Ezan hoparlörsüz, üç kişinin duyabileceği sesle okunduğunda insanlar dükkanı kapatıp camiye geliyorlardı, şimdi şehir inliyor ezanlar başlayınca ama kulaklarda tıkanıklık var, duymuyor İnsanlar! Neden? Ezana engel yüzlerce gerekçe de geliyor çünkü. Öbür türlü imtihan olmaz zira. Rabbimiz teknolojiyi gönderiyor; zihinleri ve yürekleri meşgul edecek fitneler gönderiyor. Mesela evlilik kolaylaştı; ama insanlar eş almıyor, mobilyalı eşler alıyorlar artık. Evliliği fitnesi çoğaldı. Özellikle vurgulamamız lazım ki İslam, herhangi bir zamanda sorunsuz yaşanmadı, kıyamete kadar da yaşanmayacak.
Müslüman’ın camide görünmekten ziyade camiyi kendi içine gömmesi gerekiyor. Caminin bize girmesi lazım, bizim camiye girmemizden ziyade. Camiye girince telefonunu kontrol eden var, bir de kendini cennette hisseden var. Biri caminin içinde, diğeri dışarıdayken bile cami onun içinde.
Hucurat suresinde Allah Teâlâ, Peygamber Aleyhisselamın yanında namaz kılanlar için henüz iman etmediniz, Müslüman görüntüsü veriyorsunuz, diyor. Bu ayet, bu çağdaki sorunumuzu çözüyor aslında. Demek ki sorun, kalbe nüfuz etme sorunu.
Ahlak yalan söylememektir. En büyük ahlak kuralıdır.
Efendimiz (s.a.s) e “mümin zina eder mi kumar oynar mı…” sorulduğunda insandır yapar ama. Tövbe eder, cevabını veriyor. Peki, yalan konuşur mu ? Bu soruyu duyunca doğruluyor ve “ONU YAPMAZ ONU YAPMAZ !” buyuruyor.
Hazreti Hamza eline hiç Kur’an alamadı mesela ama zirveleşmişti imanda. Kur’an la doluydular. Biz ise cami boyu-küçük boy- Gül kokulu diye birçok Mushaf a sahibiz; ama Kur’an ticarette yok, düğünde yok , ailede yok…
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Müslümanlar’ ın Elif cüzü okumalarının yasak olduğu ve jandarmanın ev bastığı zamanlarda faiz ne kadar içimizde vardı, şimdi Müslümanların Sanayisinde faizle ilişkisi ne durumda????
Özellikle vurgulamamız lazım ki İslam, herhangi bir zamanda sorunsuz yaşanmadı, kıyamete kadar da yaşanmayacak.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Çocuklarımıza bütün dünyanın tatile çıktığı bir dönemde sen tatil yapma, din diye bir işkenceyle uğraş denmesi sıkıntı.
Ayda bir defa da olsa gece kalk ve Rabbinle baş başa kalıp nefis muhasebesi yap. Kendini bir sorgula.
Rabbimizden başka kimsemiz yok.
Tesettür beyne girmeli. Kafanın ve saçın örtülmesinden önce beyin örtülmeli.
Elinizi açıp dua ediyorsanız sizi duyan bir kudrete inanıyorsunuz demektir. Ama bir günahı işlerken Rabbinin onu görüp duyduğunu göz ardı ediyor insan sanki
Bir anlamsızlık bulutunun altında bocalıyoruz biz aslında. Ne yaptığımızı bir bilsek, 24 saat tazelenen bir imanla yaşamamız takdir buyurulmuş bize.
Gelin bir saat iman edelim.
Tıpkı güneşin gökyüzünde tarlayı, bağı, bahçeyi, evimizi, balkonumuzu; her yeri aydınlatıp ısıttığı gibi İslam da insana ait her şeyi aydınlatıyor, ısıtıyor, aktif hâle getiriyor. Bir müslümanın hayatının bir bölümü İslam ile aydınlanmıyor ise o bölümde iletişim sorunu vardır. İslam’ın hayatımıza ölçü olarak gelmesi için bir numaralı görevimiz; İslam’ı namaz ve hacdan ibaret bir din olarak değil, hayatın dini gibi görmektir.
‘ Biz günahı; yabancımız değil ama dostumuz da olmayan bir pozisyonda görmeliyiz. Bizde istemeksizin bulunan bir şey olarak. Eskilerin bir sözüdür; günahtan değil, günaha cürret etmekten korkmak lazım..’
‘ Günahlarımızdaki sıkıntı, onları koca canavar olduklarında görmemız ama kuluçkadayken görmek istemeyişimizdir. Halbuki bu canavarın kuluçka günleri de vardı. O günlerde çomakla bir tane vurulsaydı canavar büyümeyecekti.’
‘ Düşünebiliyor musunuz, insanın çocuğu aşı oluyor ve anne – baba dayanamıyor buna. Çocuğun cız eden koluna dayanamıyor. Bu annenin çocuğu yirmi yaşına gelmiş sabah namazına kalkmıyor ve annenin yüreği bundan cız etmiyor. Demek ki anne babalık düşüncesinde de bir samimiyet kıtlığının muhasebesi yapılmalı.’
‘ Efendimiz aleyhisselam mîdenin tamamen doldurulmamasını buyuruyor. Ramazanı az yemekle geçiriyor ama yemeksiz geçirmiyor. Bizde Ramazan-ı Şerif mâlesef kilo alma mevsimidir, asıl orucu tutan ilk nesilde ise eriyip Allah’ın huzuruna günahsız gitmek gayretinin adıydı. ‘
‘ Oruç bizi bir ayda tedavi edip bir sene garantili olarak salmaz. Orjinal kimliğimizi hatırlatıp bırakır. Şehvetimizin kırıldığı ve hareketsiz anımızda tefekkür etmemizi sağlıyor. ‘
Ömer bin Hattab komaya girdikten sonra evine götürülüyor. Ölüp ölmediğini merak ediyorlar,vucûdundan kan akıyor o esnâda.İbni Abbas : ‘ Namaz geçiyor diye bağırın, ölmediyse uyanır ‘ diyor. Nitekim uyanıp namazın kılınıp kılınmadığını soruyor, kılındı cevabı veriliyor. Ve şöyle buyuruyor;

‘ Namazdan payı olmayanın İslamdan payı yoktur.’

Tevbe Sûresinden bir âyet;
‘ Size ne oluyor ki haydi Allah yolunda olun dendiğinde yere çakıldınız ? Siz dünya hayatından mı memnunsunuz ? ‘
‘ Duygu dünyamız, seksen kiloluk bir insanı tarttığımızda kantara gelmeyen bir şeydir ama insanın büyük bir yüzdesini oluşturur. ‘
‘ Faturasını ödemedigimiz bir enerji olduğu için Güneş’i hiç dert etmiyoruz. Ama belediyeler yüzde beş de Güneş vergisi alsalardı, alimAllah perdeyi de fazla açmazdık, güneş az girsin içeri diye ‘
‘ Peygamber Efendimiz evlerimizin Medineleşmesini istiyor bizden. Bir siyasimize bir toplantıda emri bil mâruf bakımından birşeyler söylenmesi gerekti. Kalabalıktı da orası. Hoşlanmadı bundan. ‘ Nureddin Hoca burası Medine değil ‘ dedi. Kabul dedim burası Medine değil ama az önce konuşurken her yeri Medine yapmak istediğinizi söylemiştiniz ben mi yanlış anladım diye sordum ? Cevap vermedi.
‘ Ebu Cehil mantığıyla baktığımızda o, ‘ Niye bu yetim çocuğa ( Resûlullah ) uyalım diye düşünüyor, geleneğim var diyor. Ebu Cehil Allah düşmanı biri değil ama KEYFİNE GÖRE BiR ALLAH istiyor. HER ŞEYE KARIŞMAYAN BİR ALLAH istiyor. ‘
‘ İlim finesine karşı; asıl bilenin Allah olduğuna iman edip tevazû sahibi olmak gerekiyor. Samimi ve ihlas sahibi bir liderin peşinde bir ümmetin dirençli şekilde ayakta kalacağını da öğreniyoruz. ‘
‘ Dünyanın hakikatini tanımamız gerekiyor, bu dünya nedir ki onun malı ne olsun. Çünkü sıkıntı, dünyayı ebedileştirme ve ahireti sanal hâle getirmekten kaynaklanıyor. ‘
‘ bir imam vaazda dört defa Yunus Emre’den, iki de Mehmet Âkif’ten dize okudu. Ayet duymadım ama ! Yunus Emre’yi sevmeyen biri değilim. Mehmed Akif’i de cihad şuurundan dolayı seviyorum. Okuduğu dizeler de çok güzeldi. Ama Allah’ın kitabından daha tesirli bir Yunus Emre’miz olmamalı bizim. ‘
‘ Kur’an ümmeti olmak fakir olmak değildir. Biz mal sahibi olmakla malın kölesi olmak arasındaki farkı Kur’andan öğreneceğiz. Ahiretten korkmakla, dünyada elli altmış sene yaşayacak heyecana sahip olmayı bir arada istiyoruz. ‘
‘ Şeytan trilyonlarca litre suyun bulunduğu barajda,ufak bir çivinin gireceği kadar delik açmaya çalışır. Oradan sızsın ne olacak ki diyoruz ama bir sene sonra gelip bakiyoruz o çivi kadar yer kol büyüklüğünde olmuş. Beton bir kere su aldı mı çatlamaya başlıyor. Ondan sonra geliyor. Hilafete ne gerek var ki ? diyor, mühim olan Allah’a kulluk, hilafet sembolik diyor. Hacca zenginler yaşlanınca gider diyor ‘
‘ Bugün ” biz mü’min olarak Kur’ana iman edenleriz demek, Kur’ana göre yaşarız demektir. Bu yaşantımızda yüzde yüz başarılı olamayabiliriz, insanız. Allah biliyor bizim insan olduğumuzu. Ama gayemiz ve beklentimiz yüzde yüz Kur’anlı olmaktır. ‘
‘ Vitr namazında kunut duası okuyoruz. Muhteşem bir duâdır. Rabbim ben sana söz veriyorum, sana karşı cephe almış hiçbir kâfir ve facirle bir arada durmayacağım. ‘
Mü’min mükemmele tâlip ve meleklerle yarışan insan olduğu için, yasalar ona izin verse, soruşturmayacak olsa bile vicdanı onu ezmeli. Bu bir seviyedir. Bu seviyeye gelene kadar mü’min savaşacak. Kiminle ? Nefsiyle, cehaletiyle, ayet hadis bilmezliğiyle
‘ Eski şeyhülislamlarımızdan Mustafa Sabri Efendi’nin çok hoş bir tespiti var. Kaderi anlattığı bir kitabında;

‘ Aslında kafes büyük, biz bir kafesin içindeyiz. Büyük olduğu için geniş mülklerimiz var sanıyoruz.’

‘ bizimde şurada buradaki sıkıntılari duydukça ‘HasbûnAllah ( Allah bize yeter ) deyip iman tazelememiz gerekiyor. Âli İmran suresi bize bunu öğretiyor. ‘
‘ Ömer bin Hattab’ın bir sözü var;

” Cahiliyeyi tanımayan, İslâm’ı bilemez.

‘ Bizim sorunumuz bu;
yağmur duasına giderken şemsiye almiyoruz. ‘
‘ bir mü’minin sabahleyin ezan okunduğunda, vaktin geçmek üzere olduğunu yani kalkmazsa, vaktin kazaya kalacağını anladığında , meleğinde yanı başında elinde defterle beklediğini hissediyor ve bu melek beni yazacak diye hemen kalkıyorsa Âmentü billahi ve melâiketihi ( meleklere imân ) var demektir.’
‘ Ebu Zer ve Bilal radıyallahû anh tartışıyorlar. Efendimizin Ebu Zer’e ithamı şöyle oluyor: hâlâ cahiliye kalıntısı mı?Çünkü imân, insanları renklerine (ırklarına) göre ayrı tutmaya vedâ etmeyi gerektiriyor.’
‘ Resûlullah aleyhisselâmın yetiştirdiği ilk Müslüman. Örnek, orjinal Müslüman. Onaylı Müslüman. Kur’anımız onlar için, onlardan razıyız diyor. Yeryüzünde böyle başka bir insan yok. Kur’an onaylı, Müslümanlıkları, sadakatleri, vefâları beğenilmiş nesil. ‘
‘ Camiye girince telefonunu kontrol eden var, bir de kendini cennette hisseden var. Biri caminin içinde, diğeri dışardayken bile camii onun içinde.. ‘
‘ Namazın namaz olarak uygulanışında bir zorluk yok. Ancak Kur’an ‘ ailene namazı emret ve bu konuda sabırlı ol ‘ diyor. Cünkü namazı emretmek, kaldirmak bunlar bir şey değil, namaza zevkle kalkan bir çocuk oluşturmak zor, bu yıllar alıyor. ‘
Bir şehirleşme örtüsü kapladı imanımızı.
Namaz kılmayan insan için kapının kapanması diye bir şey yoktur; ama namaz kılmamayı basit görenin kapısında da çok güçlü kilitler vardır.
Evinde ahlakı zayıf olan mümin, camide o farkı kapatamaz.
Meleklere, kadere inanıyor olmak başka şey, iman etmek başka şey. İman etmek benimsemektir. Allah’ın varlığını herkes kabul ediyor. Meleklerin varlığını kabul ederler, ne olacak ki gökler melekle dolu olsa, bana ne zararı var. Melekleri yanı başımızda, omzumuzda hissetmeye iman diyoruz.
Biz İslam’ı, imtihan üzere ve imtihan ağırlığında yaşanacak bir din kabul edeceğiz çünkü karşılığında Allah cennet verecek. Hiçbir zorluğu olmadan da elde edilmiş bir cennet olmayacak bu. Bu şuurla iman etmemiz lazım.
İnsan sağlığıyla ilgili konuşurken, sadece kalbin sağlam olmasıyla o insana sağlıklı diyebiliyor muyuz? Kalp sadece organlardan bir organ. Hepsinin sağlığı ayrı bir branş ve bunun toplamına sağlıklı insan diyoruz. İslam da insanın evdeki aile ilişkileri, ticarette helal-haram yemesi, siyaseti, sosyal hayatı, namazı, orucu hepsinin toplamıdır. Bizim sorunumuz; İslam deyince sadece namaz, sadece oruç, sadece yaz aylarında çocuğa Kur ‘an öğretmek gibi bir anlayışın oturmuş olması.
İslam’ın hayatımıza ölçü olarak gelmesi için bir numaralı görevimiz; İslam’ı namaz ve hacdan ibaret bir din olarak değil, hayatın dini gibi görmektir.
Anlaşılan bu gençlik, bedenin gençliği değil; ruhun ve ufkun gençliği olarak anlaşılmalı.
Bir insanın ‘kitaplı’ olup olmaması, kütüphanesindeki kitaplardan değil, amelleri ve itikadındaki kimliğinden anlaşılmalı.
Kendini düşünmüyorsun ama başkasının imanı uzerinden cennet pazarliyorsun.Adeta şöyle oluyor:Cennet dört kişilik ve bız dört kişiyiz;bir kişi daha gelirse bize yer kalmaz,o gelmemeli.Bir devlet dairesinde memur olan ya da filan sistemde görev alan kişi müşriktir diye milyonları aynı anda cehenneme atacak nükleer kararların vebali kıyamet günü çok ağırdır.Bu kadar basit olmamali.
Biz günahıyabancımiz değil ama dostumuz da olmayan bir pozisyonda gormeliyiz.Bizde istemeksizin bulunan birşey olarak.eskilerin bir sözüdür;günahtan değil günaha curetten korkmak lazım.
Bir insanın kadere iman etmiyorsa huzursuz filan olacağı bilgisi yanlıştır;kadere iman etmeyen cehennemlik olur
Fahreddin Razi’nin, Allah’ın varlığına dair bin belge bulabileceğini söylenince yaşlı bir kadın,onun bin şüphesi olmasa bin belge aramazdi demiş.Çunku kadın için böyle bir dert yok Allaha iman ettim ve bitti
Satibi diye meşhur olan usulü fıkıh aliminin çok hoşuma giden bir tesbiti var,diyor ki:şu dünyada ibadetler de dahil tamamen kar olan bir şey yoktur.Tamamiyla zarar olan bir şey de yoktur.Ates yüzde yüz zararlıdır diyemezsin,hayatın önemli bir bölümünü o yürütüyor.Ölumde yüzde yuz zararlı değil;aranır olabilir çünkü.Yüzde yüz kâr cennettir.
Biz meleklere imanı on sene boyunca her gun bir saat konuştuk diyelim,melekler hakkında ansiklopediler dolduralım;sonunda onları yaratan Allahi bize hatirlatmadikça bir şey anlamamışiz demektir.
İslam bu memlekette, üzerinde sağdan başlayan iki kelimenin bulunduğu bir kağıdın hapse girmek için yeterli suç malzemesi görüldüğü günler geçirdi.Talebe okuttun ..zaten idamlık suç.Evin araniyor,mesela babanın yazdığı bu hatira kağıt bulunuyor,soruşturma geçiriyorsun.Yani dünyada yazıya sağdan soldan başlamak diye bir suç olur mu?
Elhamdülillah,bunlar masala döndü ve bugünlere geldik.Fakat şunu unutmayalım:O günlerde Kuran unutulmasın diye bir dağ başında oturup üç çocuğa Kuran öğreten kişi Musab bin Umeyr değil midir?
”Bizim İslam’la şekillenmemiz kendi zevklerimizin üzerinden olduğu zaman ilim bizi kurtaramaz. Hatta ilim, tuğyan sebeplerinden oluverir. Çok bildiği için çok helak olur. İlim, karayolunda 500 kilometre hızla gitmek demektir. Cahil nasıl olsa traktörle gittiği için kaza yapmaz. ”
”Bize artık her türlü ibadet imkânı geldi zannediyoruz, hayır; önceki engeller kalktı, yeni engeller geldi. Bizden öncekilerin engelleri dipçikti, şimdi dijital oldu. Evet, Kahire’ye dua gönderiyorsun beş dakikada ama sana da Japonya’dan üç dakikada fitne geliyor. ”
”..sonra Kur’an ayetleri indikçe ”duyduk ve itaat ettik Rabbimiz ” cümleleri yükselmiş. ‘Ama?’ diye bir ses yok. ”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir