İçeriğe geç

Mekanik Prenses Kitap Alıntıları – Cassandra Clare

Cassandra Clare kitaplarından Mekanik Prenses kitap alıntıları sizlerle…

Mekanik Prenses Kitap Alıntıları

“Sen ruhumun son hayali değilsin. Ruhumun ilk hayali, kurmaktan alıkoyamadığım tek hayalsin.”
“Tessa, Tessa, Tessa.
Senin adından daha güzel bir ses olabilir mi? Adını yüksek sesle söylemek, kalbimin bir çan gibi çınlamasına yol açıyor.”
“Hayat bir kitaptır ve henüz okumadığım yüzlerce sayfa var. Ölmeden önce, okuyabildiğim kadarını seninle okumak istiyorum ”
Sevginin ölçüsü, ölçüsüzce sevmektir.
Ölümden çok daha kötü şeyler vardır, dedi Will. Sevilmemek ya da sevmemek, bu daha kötüdür.
Hayat kesin olamayan bir şeydi ve insan bazı anları hatırlamak, o hatırayı daha sonra, bir kitabın sayfaları arasında kurutulmuş bir çiçek gibi ortaya çıkarıp ona hayranlıkla yeniden bakmak için aklına kazımak isterdi.
Bazen insan nazik ya da şerefli olmak arasında seçim yapmak zorundadır, dedi bazen insan ikisi birden olamaz.
Her buluşmanın sonu ayrılıştı ve hayatın sonu oldukça, öyle olacaktı.
Yaşamak yalnızca hayatta kalmak kalmaktan ibaret değildir.
“Beni sevmediğini söylediğinde, kendi hislerimin solup yok olacağını sanmıştım ama öyle olmadı. Her geçen gün artıyorlar. Seni şimdi, şu anda, öncekinden çok daha büyük bir çaresizlikle seviyorum ve bir saat sonra, seni bundan da fazla seviyor olacağım.”
hayat kesin olmayan bir şeydi ve insan bazı anları hatırlamak, o hatırayı daha sonra, bir kitabın sayfaları arasında kurutulmuş bir çiçek gibi ortaya çıkarıp ona hayranlıkla yeniden bakmak için aklına kazımak isterdi.
kalplerimizin aynaya ihtiyacı vardır, tessa. bizi sevenlerin gözlerinde en iyi hâlimizi görmeye ihtiyaç duyarız. ve yalnızca o geçiciliğin getirdiği bir güzellik vardır.
onun ölümünden kâr etmeyeceğim. bu yüzden, yaşaması gerek. bütün bunların bir şey ifade etmesinin tek yolu bu. aksi takdirde, hepsi
anlamsız, gereksiz bir acı ve ızdıraptan ibaret mi olur? herhalde hayatın böyle olduğunu söylemem bir işe yaramaz. iyiler acı çeker, kötüler serpilip gelişir ve bütün ölümlüler dünyayı terk eder.
“bazen insan nazik ya da şerefli olmak arasında seçim yapmak zorundadır,” dedi. “bazen insan ikisi birden olamaz.”
“siz ona umut diyorsunuz – ateşin ateşine!
ama o yalnızca arzunun ızdırabı.”
“hani bir his vardır. bir kitabı okurken onun sonunda trajedi olacağını bilirsin. soğuğun ve karanlığın yaklaştığını hisseder, sayfaların üzerinde yaşayıp nefes alan karakterlerin akıbetinin iyi olmayacağını görürsün. ama bir arabanın arkasında sürükleniyormuş gibi, hikâyeye bağlanırsın ve okumayı bırakamazsın.”
“akhilleus zehirli bir okla öldürüldü. jason da kendi çürüyen gemisi tarafından öldürüldüğünde yapayalnızdı. kahramanların kaderi böyledir. insanların neden kahraman olmak istediğini ise melek bilir.”
Kelimelerin bizi değiştirme gücünün olduğunu söylemiştin. Senin kelimelerin beni değiştirdi, Tess. Kelimelerim, beni aksi taktirde olacağımdan daha iyi bir adama dönüştürdüler. Hayat bir kitaptır ve henüz okumadığım yüzlerce sayfa var. Ölmeden önce, okuyabildiğim kadarını seninle okumak istiyorum…
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Derim ki ölülerin kapatıldığı mezar
Cennet’in salonunu açandır
Ve nasıl her şeyin sonu buradaysa
Attığımız ilk adımda budur.
_VİCTOR HUGO_
Benimle gel, dedi Tessa. Benimle kal. Benimle ol. Her şeyi benimle gör. Dünyayı dolaştım ve çok şey gördüm ama çok daha fazlası var ve bunları seninle olduğu kadar paylaşmak istediğim kimse yok. Seninle her yere ama her yere giderim, Jem Carstairs.
Kelimelerin bizi değiştirme gücünün olduğunu söylemiştin. Senin kelimelerin beni değiştirdi, Tess. Kelimelerin, beni aksi takdirde olacağımdan daha iyi bir adama dönüştürdüler. Hayat bir kitaptır ve henüz okumadığım yüzlerce sayfa var. Ölmeden önce, okuyabildiğim kadarını seninle okumak istiyorum
Elbette gerçek bir Gölge avcısı adın olabilir, dedi Will. Benimkine sahip olabilirsin.

Seninkine mi?

Evlen benimle, dedi Will. Evlen benimle, Tess. Benimle evlen ve Tessa Herondale ol. Ya da Tessa Gray veya kendine ne ad vermek istiyorsan o ol ama benimle evlen, benimle kal ve beni asla terk etme, çünkü hayatımın bir gününün daha sensiz geçmesine katlanamam.

Tessa, Bay Rochester, Jane Eyre’e hiç kur yapmamıştı. dedi.

Hayır, kadın giysilerine bürünüp zavallı kızın ödünü koparmıştı. İstediğin bu mu?

Senden çok çirkin bir kadın olurdu.

Hayır. Göz kamaştırıcı olurdum. dedi Will.

Geri dön, dedi Will. Bana geri dön, Tessa. Henry bir meleğin ruhuna dokunduğun için şimdi rüyanda Cennet’i, melek tarlalarını ve ateşten çiçekleri görüyor olabileceğini söyledi. Belki o rüyalarda mutlusundur. Ama ben bunu sırf bencillikten istiyorum. Bana dön. Çünkü kalbimin tamamını kaybetmeye dayanamam.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Öyle şeyler deme, Tessa. Deme. dedi Will.

Neden?

İyi bir adam olduğumu söyledin, dedi. Ama o kadar da iyi bir adam değilim. Ve sana, sana feci biçimde aşığım.

Bana seni terk etmemem ya da senin peşinden dönmemem için yakar! Çünkü sen nereye gidersen ben de oraya gideceğim.
Beni sevmediğini söylediğinde, kendi hislerimin solup yok olacağını sanmıştım ama öyle olmadı. Her geçen gün artıyorlar. Seni şimdi, şu anda, öncekinden çok daha büyük bir çaresizlikle seviyorum ve bir saat sonra, seni bundan da fazla seviyor olacağım.
❝ ?ℎ? ?ℎ? ??? ?ℎ??? ?? ?ℎ? ??? ?? ?? ??,❞
????? ??????? ?? ??? ???????? ??????.
??????????????? ?????? ????? ????? ?????????, ????? ℎ?????????????? ?? ?????? ????? ????? ?????????. ? ????? ????? ???????? ℎ??????????????
Biliyorsun, ben tekrar doğacağımıza inanıyorum, Tessa. Bu bedende olmasa da geri döneceğim. Birbirini seven ruhlar, bir sonraki hayatlarda birbirine çekilir.
Dövüşemeyeceğini düşünüyorum, çünkü üzerinde gelinliğin var, dedi Jem. Şunu da söyleyeyim, bence Will de o elbisenin içindeyken dövüşemezdi.

Kulakları yarasalarınki kadar keskin olan Will, Olabilir, dedi. Ama çok hoş bir gelin olurdum.

“Ölümden daha kötü şeyler vardır,” dedi Will.
“Sevilmemek, ya da sevmemek, bu daha kötüdür.”
Ölümden çok daha kötü şeyler vardır. dedi Will. Sevilmemek ya da sevememek, bu daha kötüdür.
Bright star, Magnus said, and his eyes were thoughtful, as if he were remembering something, or someone. Those of you who are mortal, you burn so fiercely. And you fiercer than most, Will. I will not ever forget you.
Every meeting led to a parting, and so it would, as long as life was mortal. In every meeting there was some of the sorrow of parting, but in every parting there was some of the joy of meeting as well.

He would not forget the joy.

He made a sound of frustration, caught at her hand, brought it to his chest, and pressed it flat over his heart. The steady beat hammered against her palm. Every heart has its own melody, he said. You know mine.
You don’t think I can fight, Tessa said, drawing back and matching his silvery gaze with her own. Because I’m a girl.

I don’t think you can fight because you’re wearing a wedding dress, said Jem. For what it’s worth, I don’t think Will could fight in that dress either.

“Atque in perpetuum , frater , ave atque vale.”
Daima ve sonsuza dek , selam ve elveda , kardeşim.
Magnus omuz silkti. Bir de çiçek satan yaşlıca bir teyzeye, bir Irlanda tazısına, zorla girdiği bir hanedeki masum bir şapka askısına ve bizzat bana yakışık almaz romantik girişimlerde bulundu. Şunu da belirteyim ki, ne kadar göz kamaştırıcı biri olsam da, James’in beni beğendiği konusunda samimi olduğunu düşünmüyorum. Bana oldukça güzel ve etkileyici bir bayan olduğumu söyledi. Sonra aniden yere yığıldı ve elbette ki o sırada Dover’dan gelen bir trenin geçmek üzere olduğu rayların üzerindeydik. Ben de doğal olarak artık onu evine ve ailesinin kucağına geri getirmem gerektiğine karar verdim. Onu bir islah evine bırakmam gerektiğini söylerseniz, bunu anlayışla karşılarım.
Magnus, dedi. “James’e ne oldu böyle?
Ne mi oldu? diye sordu Magnus, düşüncelere dalmış halde. Eh, bir düşüneyim. Bir bisiklet çaldı ve ellerini hiç kullanmadan Trafalgar Meydanı boyunca sürdü. Nelson Sütunu’na tırmanmaya ve Nelson’u pataklamaya çalıştı. Sonra bir ara onu gözden kaybettim. Tekrar bulduğumdaysa Hyde Park’a girmiş, Serpentine’e dalmış, kollarını iki yana açmış bir hâlde, kralınızın önünde diz çökün ey ördekler, diye bağırıyordu.
Hayat bir kitaptır ve henüz okumadığım yüzlerce sayfa var. Ölmeden önce, okuyabildiğim kadarını seninle okumak istiyorum
“Ben bir kül yığınıydım ama beni kıvılcımlandırıp ateşe dönüştürdün”
Ave atque vale, diye düşündü Will. Selam ve elveda. Bu kelimelere daha önce pek kafa yormamış, onların neden yalnızca bir vedayı değil, aynı zamanda selamı dile getirdiğini düşünmemişti. Her buluşmanın sonu ayrılıştı ve hayatın sonu oldukça, öyle olacaktı. Her buluşmada ayrılışın hüznü vardı ama her ayrılışta da buluşmanın mutluluğu vardı.
Jem parmaklarını Will’in çenesinin altına koyarak çocuğu doğrudan ona bakmaya zorladı. Dokunuşu soğuktu.
Will dudağını ısırdı. Bu Jem’in Jem olarak ona son dokunuşuydu. Acı verici anılar, içini bıçak gibi yardı. Jem’in omzuna hafifçe dokunmasıyla, düştüğünde Will’i kaldırmak için elini uzatmasıyla, Will öfkeden kudururken Jem’in onu tutmasıyla, Jem gömleğine kan kusarken Will’in Jem’in incecik omuzlarını kavramasıyla geçen günler.
Dinle beni. Gidiyorum ama hayattayım. Seni tamamen terk etmeyeceğim, Will. Şimdi savaştığında yine yanında olacağım. Dünyada yürüdüğünde yanındaki ışık, ayaklarının altındaki sağlam zemin, elindeki kılıcı savururken kullandığın güç olacağım. Biz yeminden ötesiyle bağlıyız. İşaretler bunu değiştirmedi. Yemin bunu değiştirmedi. Yalnızca, zaten var olan bir şeyi dile getirdi.
Hayatım boyunca, Enstitü’ye geldiğimden bu yana, ruhumun aynastydın. Kendimdeki iyiliği sende görürdüm. Yalnızca senin gözlerinde zarafeti bulurdum. Beni terk ettiğinde kim beni öyle görecek?
Will onun elini daha sıkı tuttu.
Geri dön, dedi Will. Bana geri dön, Tessa. Henry bir meleğin ruhuna dokunduğun için şimdi rüyanda Cennet’i, melek tarlalarını ve ateşten çiçekleri görüyor olabileceğini söyledi. Belki o rüyalarda mutlusundur. Ama ben bunu sırf bencillikten istiyorum. Bana dön. Çünkü kalbimin tamamını kaybetmeye dayanamam.
Tessa başını yavaşça ona doğru çevirdi, dudakları konuşmak üzereymiş gibi aralandı. Kalbi yerinden sıçrayan Will öne uzandı.
Jem? dedi Tessa.
Will donakaldı, eli hâlâ Tessa’nın eline dolanmış halde, öylece kaldı. Kızın gözleri pır pır ederek açıldı. Bu gözler yağmurdan önceki gökyüzü gibi, Galler’in taştan tepeleri kadar griydi. Gözyaşlarının rengindeydi. Tessa ona, onun ötesine baktı. Will’i hiç görmüyordu.
Jem, dedi tekrar. Jem, çok üzgünüm. Bütün bunlar benim hatam.
Ben bir kül yığınıydım ama beni kıvılcımlandırıp ateşe dönüştürdün.
Zayıfların kalkanı, karanlıkta bir ışık, sahteliklerin arasında bir hakikat, selde bir kule, diğer bütün gözler körken, gören bir göz olabilir misin?
Her buluşmada ayrılığın hüznü vardı ama her ayrılışta da buluşmanın mutluluğu vardı.
“ ‘James herondale neden umrumda olsun ki? Diye sordu.
‘Umrunda olabileceğini düşündüm. Sonuçta bir bıçak, doğrultulduğu yere karar verme hakkına sahip değil.’ ”
“Güven. Bu tıpkı birinin eline kılıç verip,ucunu kalbine dayamaya benziyor.”
“İnsan bilgece olmasa da çok güzel olan bir şeyden pişman olabilir mi?”
“Selam ve elveda. Bu kelimelere daha önce pek kafa yormamış, onların neden yalnız bir vedayı değil, aynı zamanda selamıı dile getirdiğini düşünmemişti. Her buluşmanın sonu ayrılıştı ve hayatın sonu oldukça, öyle olacaktı. Her buluşmadan ayrılışın hüznü vardı ama her ayrılışta da buluşmanın mutluluğu vardı.”
“Ölümden çok daha korkunç şeyler vardır,” dedi Will. “Sevilmemek ya da sevememek bu daha kötüdür.”
“Yönü yanlış olsa da sadakat övülecek bir nitelik midir?”
“Umut sahte hayal değildir.”
“Ben keman çalarken benim gördüğümü gördün. Müziğimi anlıyorsun.”
“Müzik hakkında hiçbir şey bilmiyorum,Jem. Bir sonatla süit arasındaki farkı bile…”
“Hayır,” Jem döndü.”Bahsettiğim o tür bir müzik değil. Bahsettiğim ” Jem hüsran dolu bir ses çıkardı,Tessa’nın elini tutup göğsüne avucunda o kalbin düzenli atışlarını hissetti.”Her kalbin kendi melodisi vardır,” dedi Jem.”Sen benimkini biliyorsun.”
“İyiler acı çeker, kötüler serpilip gelişir ve bütün ölümlüler dünyayı terk eder.”
Sana mücevherler verebilirdim ama hediyemin tamamen sana ait bir şey olmasını istedim. Başka kimsenin duymayacağı, sahip olmayacağı bir şey.
Benim hayatımın kalıntısı için kendi hayatını çöpe atmana izin vermeyeceğim.
Hayat bir kitaptır ve henüz okuyamadığım yüzlerce sayfa var. Ölmeden önce, okuyabildiğim kadarını seninle okumak istiyorum.
Yıldızları geceden korkmayacak kadar çok sevdim ben.
Kalplerimizin aynaya ihtiyacı vardır, Tessa. Bizi sevenlerin gözlerinde en iyi halimiz görmeye ihtiyaç duyarız.
Gerçek ışıktan parlaktır
Sahtelik geceden karanlıktır
İntikam baltadan keskindir
Ve aşktır, eriyen balmumundan yumuşak olan.
Hayatta, ölmemeyi başarmaktan fazlası vardır
Sophie kendisini dünyanın geri kalanına karşı güvende hissederek kendisini o öpücüğe, o âna bıraktı.

Bir salı günü evlendiler
Ve cumaya can verdiler
Onları gömdüler kilise bahçesine
Yan yana, ah sevdiğim
Gömdüler onları kilise bahçesine.

Sophie, Gideon’dan hiç istemeden de olsa ayrılarak ayağa kalktı ve elbisesindeki tozları silkeleyerek üstünden süpürdü. Lütfen beni affedin, sevgili Bay Lightwood -Gideon demek istedim ama gidip aşçıyı öldürmem gerek. Hemen dönerim.

Ve sen hâlâ benimlesin. Nefes aldığımda seni düşüneceğim. Çünkü sen olmasan yıllar önce ölmüş olurdum. Uyandığımda ve uykuya daldığımda, kendimi savunmak için ellerimi kaldırdığımda ya da ölmek için yattığımda benimle olacaksın. Sen hepimizin tekrar tekrar doğduğunu söylersin. Bense diyorum ki, ölülerle hayattakileri ayıran bir nehir var. Bildiğim şu: Tekrar doğarsak, seninle başka bir hayatta buluşacağım ve bir nehir varsa kıyısında sana gelmemi bekleyeceksin ki, nehri birlikte aşabilelim. Will derin bir nefes alıp bıçağı bıraktı, elini çekti. Avucundaki kesik iyileşmeye başlamıştı bile -tenindeki yarım düzine iratzenin sonucu. Duydun mu, James Carstairs? Biz ikimiz ölüm uçurumuna rağmen, kaç nesil gelip geçerse geçsin birbirimize bağlı kala cağız. Daima.
Will kurtlarla yüzleşmek için hızla döndü ve ikinci kurt adamın elinde, ay ışığında ışıldayan gümüşi bir bıçak gördü. Saldırganın gözleri yağmurda altın rengi-yeşil, tehditkar parıltılar saçıyordu.

Buraya benimle alay etmek ya da beni yaralamak için gelmemişler, diye düşündü gerçeği kavrayan Will. Buraya beni öldürmek için gelmişler.

Will, kara bir an boyunca istediklerini yapmalarına izin vermeyi düşündü. Bu düşünce içini çok rahatlattı -acısı tamamen dinecek, sırtındaki büyük sorumluluklar yok olacak, Will ölümün içine dalıp unutacaktı. Bıçak ona doğru savrulurken kıpırdamadan durdu. Her şey çok ağır gelişiyor gibiydi. Bıçağın demir kenarı ona doğru geliyor, kurt adamın hirlayan yüzü yağmurda bulanık görünüyordu.

Will kurt adamlara, eğlenmeye yaklaşan bir duyguyla baktı. Kaybettiklerinden sonra onu gerçekten incitebileceklerini mi sanıyorlardı? Kaybettiği, beş yıldır mutlak doğrusu olan şeydi. Jem ve Will. Will ve Jem. Will Herondale yaşıyor, o halde James Carstairs de yaşıyor. Quod erat demonstrandum. Will kolunu ya da bacağını kaybetmenin canını yakacağını düşündü ama hayatının merkezi gerçeğini kaybetmek ona öldürücü geliyordu.

Pis ilaçlar ve iğrenç yalanlar, dedi Will kelimeleri uzata uzata. Evet, kulağa pek sıhhi gelmiyor. Ama söyleyin bana, kurt adamların banyo yapmak yerine yılda bir kez kendilerini yaladıkları doğru mu? Yoksa birbirinizi mi yalıyorsunuz? Çünkü ben öyle duydum.

Gömleğini kavrayan el gerildi. Bize karşı daha saygılı olsan iyi olur, Gölge Avcısı!

Hayır, dedi Will. Hiç sanmıyorum!

Senin hakkında çok şey duyduk, Will Herondale, dedi diğer kurt adamlardan biri. Sürekli Aşağıdünyalılar’dan yardım istiyormuş, karşılarında sürünüyormuşsun. Şimdi de süründüğünü görmek istiyoruz.

O zaman dizimden aşağısını kesmeniz gerekecek. Bu, dedi Will’i tutan kurt adam, ayarlanabilir.

Cecily ona gülümsedi. Ben Will Herondale’in kardeşiyim. Sürekli ciddi olmamı bekleyemezsin.
Kızmadınız mı?

“Seviniyorum,” dedi Jem. Ben gittikten sonra birbirlerine göz kulak olabilecekler, en azından ben bunu umuyorum. Will, Tessa’nın onu sevmediğini söylüyor ama zamanla seveceğinden eminim. Will’i sevmek kolaydır ve o Tessa’ya bütün kalbini vermiş. Bunu görebiliyorum. Umarım Tessa o kalbi kırmaz.

“Ruhum karanlıkta olsa da kusursuz ışıkta yükselecek
Yıldızları geceden korkamayacak kadar çok sevdim ben.”
-Sarah Williams, “The Old Astronomer”
Cecily içini çekti. Bu kadar dramatik olma, Will. İnsanların senden nefret etmediği barizken, hep yaptıklarında ısrarcı olmak zorunda mısın?

Ben dramatiğim, dedi Will. Gölge Avcısı olmasam bile, sahnede geleceğim olurdu. Alkışlarla karşılanacağımdan şüphem yok.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir